EMANET ve EHLİYET - İSLÂM İLMİHÂLİ

CİHAD BAHSİ

EMANET'İN TABİİ SONUCU: CİHAD

711- KUR'AN-I KERİM'DE: "Biz emâneti göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettik de; onlar bunu yüklenmekten çekindiler, bundan endişeye tüştüler. İnsan(a gelince, o tuttu) bunu sırtına yüklendi. Çünkü o zülûmkâr, çok cahildir"(1) hükmü beyan buyrulmuştur. Müfessirler bu ayet-i kerime'de geçen "Emânet'in"; Allahû Teâla (cc)'nın tekliflerinin tamamına verilen bir isim olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.(2) Hz. Abbas (ra)'dan gelen rivayette de; "Emanet, Allahû Teâla (cc)'ya taattır, kulluktur. Hz. Adem (as) Allahû Teâla (cc)'ya emanet'in ne olduğunu sormuş, Allahû Teâla (cc) "İyilik edersen mükâfat, kötülük edersen ceza görürsün" buyurmuştur. Hz. Âdem (as) kendi rızası ile emâneti yüklenmiştir.(3) Usûl-i Fıkıh'ta "Emânet"; Allahû Teâla (cc)'nın gerek kendi hukuku, gerekse yarattıklarının hukuku ile ilgili olarak insana yüklediği vazifelerin tamamına verilen bir isimdir.(4) Malûm olduğu üzere "Cihad"; Allahû Teâla (cc)'nın farz kılmış olduğu bir ibadettir.(5) Cihad; hem mal, hem nefis, hem de diğer vasıtalarla edâ edilebilen ve aynı zamanda hiçbir "Mekruh" vakti olmayan bir ibadettir. Hatta öyle ki; bir gayr-i müslim, namazını edâ etmekte olan bir mü'mine hitaben: "-Bana kelime-i şehadet'i öğretir misiniz?" teklifinde bulunsa, o mü'min'in, bu teklif sebebiyle namazını bozup, tebliği yapması caizdir.(6) Aynı namazı, tebliğden sonra edâ eder.

712- Cihad; arapça bir kelimedir. Lugatta "güç ve gayret sarfetmek, amelde mübalâğa etmek ve zahmet" gibi manalara gelen "Cehd" kökünden türemiştir. İslâmi Istılâhta: "Allahû Teâla (cc)'nın dini için; can, mal, dil ve diğer vasıtalarla eldengelen güç ve gayreti sarfetmeye cihad denir" tarifi esas alınmıştır.(7) Resûl-i Ekrem (sav)'in "Müşriklerle; malınızla, canınızla ve dilinizle cihad ediniz"(8) buyurduğu bilinmektedir. Cahiliye döneminde arap kabileleri arasında yıllarca süren kanlı harb'ler cereyan ediyordu. Dolayısıyla "Harb"mefhumuna yabancı değildiler. Bu noktada "Cihad" ile "Harb" mefhumu arasında fark var mıdır? sualine cevab arayalım. Hz. Cabir (ra)'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte, bu iki mefhum arasında bazı farkların bulunduğu tasrih olunmuştur.(9) Cihad kavramı, "Harb" mefhumundan daha geniştir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "- Hakiki mücahid, nefs-i emmaresine karşı savaş açan kimsedir." (Sünen-i Tirmizi-K.Cihad:2) buyurduğu malumdur. Dünyevi endişelerini, heva ve hevesini bir kenara bırakan mükellefin; Allahû Teâla (cc)'nın rızasını kazanmak niyetiyle küffarla savaşması bir ibadettir.

713- Mükellif'in; kendisini Allahû Teâla (cc)'ya kulluktan alıkoyan herşeyi terketmesine "Zühd" denilmiştir. Sadece ve sadece Allahû Teâla (cc)'nın rızası için; heva ve heveslerini bir kenara bırakan mükellefe de "Zâhid" denir. Abdullah İbn-i Mes'ûd (ra)'den rivayet edilen şu hadis-i şerif; Resûl-i Ekrem (sav)'in "Dünya hayatını" nasıl değerlendirdiğini kavramamızı kolaylaştırmaktadır. Abdullah İbn-i Mes'ûd (ra): "Resûl-i Ekrem (sav) bir hasır üzerinde uyumuşlardı. Uykudan kalktı, fakat hasır vücûdunda iz bırakmıştı. Bunun üzerine: "-Ya Resûlallah!.. Size bir yatak tedarik etsek olmaz mı?" dediler. Resûlullah (sav) "Benim dünya ile ne işim var. Ben dünyada bir ağaç altında gölgelenip de (sonra onu) bırakıp giden bir yolcu gibiyim" buyurdu.(10) Zühd ve takva sahibi her mü'minin; Resûl-i Ekrem (sav)'e uyması esastır. Şimdi "Cihad" gibi bir ibadeti terketmenin vehameti üzerinde duralım. Resûl-i Ekrem (sav): "Herhangi bir müslümün gaza yapmadan (Savaşmadan) ve onu gönlünden geçirmeden ölürse, nifak'ın bir şubesi üzerine (Yani münafık olarak) ölür"(11) hükmünü beyan etmektedir. Dolayısıyla mü'minlerin; ister farz-ı kifaye, ister farz-ı ayn olsun; cihad'a niyyet etmeleri vâcibtir. "Büyük Cihad" yaptığını iddia ederek; gaza etmeyi gönlünden geçirmeyen kimse; şeytanın vesvesesine kapılmış ve nefs-i emmare'sine tabi olmuştur. Hz. Adem (as)'le başlayan tevhid mücadelesinde, Tağuti güçlerle savaşmanın farz kılınmadığı hiçbir dönem yoktur. Muteber kaynaklarda zikredildiğine göre Resûl-i Ekrem (sav); hicret'ten sonraki on yıllık dönem içerisinde (Yani Medine Döneminde) yirmi defa; zırhını giyip ve kılıcını eline alıp "Cihad'a" çıkmıştır!.. Sahabe-i Kiram'ın hayatı ise sürekli cihad'la geçmiştir. "Nefis terbiyesi" iddiasında bulunan her mü'min; bunun mahiyetini iyi tefekkür etmelidir.


CİHAD'IN SEBEBİ NEDİR?

714 Kur'an-ı Kerim'de: "Müşrikler sizinle nasıl topyekün harb ediyorsa, siz de onlarla topyekün harb ediniz"(12) hükmü beyan buyurulmuştur. Hanefi fûkuhası, bu Ayet-i Kerime'yi esas alarak; müşriklerle ve kafirlerle yapılması emredilen cihad; onların İslâm'a karşı savaş açmalarının sebebiyledir.(13) hükmünde ittifak etmiştir. İmam-ı Merginani; savaşın farziyeti ile ilgili olarak bu Ayet-i Kerime'yi zikrettikten sonra: "Ve Resûl-i Ekrem (sav): "Cihad kıyamet gününe kadar devam edecektir" buyurmuştur. Bununla bâkî olan bir farzı murad etmiştir."(14) hükmünü beyan etmektedir.

715 Mü'minlerin; kendi içlerinden bir "Ulû'lemr"seçmelerinin temel sebebi; İslâm'ın emirlerini hakkı ile edâ etmektir.(15) "Ulû'lemr" yeryüzündeki bütün mü'minlerin (Herhangi bir ayırım yapmadan) haklarının takipçisi ve koruyucusudur. Nitekim İmam-ı Serahsi: "Cihad'dan maksad; müslümanların emniyet içinde bulunmaları, din ve dünya işlerini yürütme (Edâ edebilme) imkanına kavuşmalarıdır"(16) hükmünü zikreder. Darû'l İslâm'a hicret etme imkanını bulamamış, zayıf ve azınlık durumunda bulunan mü'minlere; "Tağuti rejimler" zulmetmeye kalkarlarsa, "Ulû'lemr" derhal cihad ilân edebilir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "İman edib hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad'da bulunanları (Muhacirleri) barındırıb, yardım edenler (yok mu?) İşte birbirlerinin velileridir. İman edib de hicret etmeyenlere ise, hicret edecekleri zamana kadar, sizin onlara hiçbir şey ile velâyetiniz yoktur. (Bununla beraber) eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üstünüze borçtur. Şu kadar ki sizinle aralarında muahede bulunan bir kavm aleyhine değil. Allah yapacaklarınızı hakkı ile görücüdür."(17) hükmü beyan buyurulmuştur. Yine diğer bir Ayet-i Kerime'de: "Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve acz-û ızdırab içinde bırakılıp: "Ey Rabbimiz, bizi ahalisi zalim olan şu memleketten (kurtarıp) çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda (Muzdaz'afinler için) düşmanla çarpışmıyorsunuz?"(18) buyurulmaktadır.

716 Cihad'ın diğer bir sebebi de; kâfirlerin, mü'minlerle olan ahidlerini bozup, yeniden savaş haline geçmeleridir.(19) Nitekim Hudeybiye Andlaşmasını bozan Mekke Müşriklerine karşı, Resûl-i Ekrem (sav) "Cihad" ilân etmiştir.


İSLÂM'A DAVET ZORBALIKLA YAPILMAZ

717- Kur'an-ı Kerim'de: "Dinde zorlama yoktur. Hakikat iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tağut'u tanımayıp da, Allah'a iman ederse, o muhakkak kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah hakkı ile işitici ve her şeyi kemali ile bilicidir"(20) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu Ayet-i Kerime'de hem İkrah'ın, (baskı ve zorlamanın) olamıyacağı, hem de "İman" ve "küfrün" açıkca meydana çıktığı zikredilmiştir. Bir insan; ya Allahû Teâla (cc)'ya iman eder ve Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümlere göre hayatını düzenler, ya da Tağut'a teslim olup, O'nun (Tağut'un) heva ve heveslerine göre yaşar!.. Bu iki halin dışında üçüncü bir hal yoktur. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de "İman edenler, Allah'ın yolunda cihad ederler, küfredenler de Tağut yolunda savaşırlar. Öyle ise o şeytan'ın dostlarıyla (Tağuti güçlerle) savaşın. Şüphesiz ki şeytan'ın hilekârlığı zayıftır"(21) hükmü beyan buyurulmuştur. Burada da; iki hal ve iki cephe'nin mahiyeti izah olunmuştur.(22) İnsanlar; bu iki hal'den birini hergangi bir baskıya maruz kalmadan seçebilirler.

718- Kur'an-ı Kerim'de: "Eğer rabbin dileseydi yeryüzündeki kimselerin (insanların) hepsi iman ederlerdi. Böyle iken sen, hepsi mü'min olsunlar diye insanları zorlayıp duracak mısın?"(23) hükmü beyan buyurulmuştur. Başta Fahrüddin-i Râzi olmak üzere müfessirler: "İlâhi iradenin aksine herhangi bir hal meydana gelemiyeceği için, bu Ayet-i Kerime'de zamir "efe'ente tûkrihû'n-nase" şeklinde varid olmuştur. Resûl-i Ekrem (sav)'in kavminin iman etmesi hususunda haris olduğundan, bu kuvvetli arzuyu izale için" nazil olduğunu beyan etmektedirler.(24) Yine bir başka Ayet-i Kerime'de: "De ki; o (Kur'an) rabbinizden (gelen bir) haktır. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin"(25) buyurulmaktadır. Hatta bir kimse kılıç zoru ve baskı ile iman etse, daha sonra bu hali beyan ederek İslâm'dan dönse, "Mürted'e" tatbik edilen ölüm cezası tatbik edilmez. Zira kılıç zoru sebebiyle "kalbî tasdik" bulunmamıştır.(26) Ancak yeryüzünde "Allahû Teâla (cc)'nın hükmü ile mi, yoksa tağutî güçlerin kanunlarıyla mı hükmedilecektir?" meselesi oldukça önemlidir!.. Bütün insanlar; ruhlar aleminde verdikleri "Mîsak sebebiyle, Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümlere tabi olmak zorundadırlar. Yâni yeryüzünde İslâm'ın hakim olması esastır. İslâm'a inanmayanlar; mü'minlerin "Ulû'lemr"i ile "zimmet akdi" yaparak bütün haklarına kavuşurlar. Hatta öyle ki; zimmi'yi (Gayri Müslim'i) şiirle hicvetmek dahi haram olur.(27) Ayrıca zimmet ehli bir kimseyi (Gayr-i Müslim'i) öldüren bir müslüman; kısas edilerek öldürülür.(28) Zîmmilerin herhangi bir musibet anında korunması da şarttır. Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Müslümanların lehine olan şeyler, onların da lehine, müslümanların aleyhine olan şeyler, onların da aleyhinedir"(29) buyurmuştur.

719- Hanefi fûkahası; "Emanet'i yüklenmek sûretiyle insanın kanının mâsum (Dokunulmaz) kılındığını, insanın ancak irtikab ettiği bir ma'siyet sebebiyle öldürüleceğini" esas almıştır. Dolayısıyla Cihad; kâfirlerin şerrini defetmek ve onların mukavemetlerini kırmak için meşru kılınmıştır.(30) Mü'minlere karşı silâh çekmeyen veya bizzat savaşmayan kimseler, harb anında dahi öldürülmez. Nitekim Resûl-i Ekrem (sav) bir harp'te öldürülmüş olan bir kadını görünce müteessir olmuş ve "Bu kadın savaşmıyordu" diyerek ileri birliklerin komutanı Hz. Halid b. Velid (ra)'e haber gönderip: "Kadınları ve çocukları öldürmesinler" emrini vermiştir.(31) Mâlum olduğu üzere; öldürülmemeleri taleb edilen kadınlar da küfür üzere yaşıyorlardı. Ancak bizzat savaşmadıkları için öldürülmemeleri esas alınmıştır. Dolayısıyla savaşın sebebi mücerred küfür değildir. Kafirlerin fitne ve fesadının ortadan kaldırılması esastır.

720- İmam-ı Şafii (rha) İbn-i Abbas (rha)'dan rivayet edilen: "Bana Sa'd b. Cessame anlatmıştı: Gece baskını sonucunda, kadın ve çocukları da öldürülen müşrikler hakkında Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bu çocuklar da, kadınlar da onlardandır" dediğini işittim" Hadis-i Şerifi ile Ka'b b. Mâlik (ra)'den rivayet edilen: "Resûl-i Ekrem (sav) İbn-i Ebi Hukeyke'yi Seriyye'nin başına geçirirken, kadın ve çocukların öldürülmesini yasakladı" Hadis-i Şerifini zikrettikten sonra: "Binaenaleyh bize göre (Allahû Alem) Resûl-i Ekrem (sav)'in buradaki nehyi, kasden öldürmeyi beyan buyuruyor. Yani bilerek, kadın ve çocuk olduğunu farkederek, kasden öldürülmezler. Müşrikler üzerine gece baskını yapmak ise sünnetle sabittir. Resûl-i Ekrem (sav) "Beni Mustalık'a" gece baskını düzenlemiştir. Mâdem ki gece baskını ve hücûm sünnetle sabittir; öyle ise hiç kimse çocuk ve kadınların öldürülmeleriyle sonuçlansa bile gece baskını ve hücûm cevazını önleyemez. Hakkında mübahlık bulunan bir hususta, hiç kimsenin kınama yetkisi de olamaz. Ancak kasden ve teammüden kadın ve çocuklar muharib olmadıkları için öldürülmezler"(32) hükmünü zikrediyor. Esâsen kadın ve çocuklar savaşırlarsa, öldürülmeleri caizdir.(33) Zira savaşla birlikte, mü'minlere karşı ma'siyet işleyen "muhârib" durumuna geçmişlerdir.

  ANASAYFA
b a
MEVZULAR
 • Takdim ve Önsöz
 • Genel Bilgiler
 • Tevhid ve Sıfat İlmi
 • Temizlik Bahsi
 • Namaz Bahsi
 • Cihad Bahsi
 • Oruç Bahsi
 • Zekât Bahsi
 • Hac ve Kurban Bahsi
 • Nikah Bahsi
 • Had ve Hudud Bahsi
 • Rızık-Kazanç Bahsi
 • Adâbı Muaşeret Bahsi
 • Adâlet Bahsi
 • Miras Hukuku Bahsi
 • Çeşitli Meseleler
 • Mevzuların Tam Listesi
 
 • ANASAYFA
MURABIT