EMANET ve EHLİYET - İSLÂM İLMİHÂLİ

CİHAD'IN KEYFİYETİ - RİBAT VE MURÂBIT

CİHAD'IN KEYFİYETİ (CİHAD İBADETİ NASIL EDÂ EDİLİR?)

721- Kur'an-ı Kerim'de: "Ey iman edenler!.. Ne oldunuz ki, size "Allah yolunda topyekün cihad'a çıkın" denildiği zaman yere (mıhlanıp) ağırlaştınız. Ahiretten (vaz geçip yalnız) dünya hayatına mı razı oldunuz? Fakat bu dünya hayatının faidesi ahiretin yanında pek azdır. Eğer (emrolunduğunuz bu cihada ) topyekün çıkmazsanız, Allah sizi pek acıklı bir azaba uğratır. Siz ona hiçbir şeyle zarar veremezsiniz Allah her şeye hakkı ile kadirdir"(34) hükmü beyan buyurulmuştur.

722- Mü'minlerin; sâdece Allahû Teâla (cc)'nın rızasını esas alarak "Cihad'a" niyyet etmeleri vâciptir. Ebû Hureyre (ra)'den rivayet edilen bir Hadis-i Şerif'te Resûl-i Ekrem (sav)'e bir kimse: "Ya Resûlullah!.. Bir şahıs Allah (cc) yolunda cihad'ı kasdedip, cihad'da dünya malını da murad etse sevabına nail olur mu?" diye sordu. Resûl-i Ekrem (sav) efendimiz: "Onun için sevab yoktur" buyurdular.(35) Bu Hadis-i Şerif iki vecihle tevil edilir. Birincisi; cihad için çıkmış olduğunu gösterip hakikatte maksadı mal kazanmaktır. Bu münâfıkların halleridir, onlar için asla sevab yoktur. İkincisi; cihad kasdıyla çıkar fakat en büyük arzusu mal elde etmektir, yoksa ahirette sevaba nâil olmak değildir.

723- İslâm ordusu; kâfirlerle karşı-karşıya geldiği zaman önce "Tebliğ" görevini ifa eder. Zira İbn-i Abbas (ra)'dan rivâyet edilmiştir ki; "Resûl-i Ekrem (sav) bir kavim ile onları İslâm'a davet etmediği süre içerisinde savaşmadı."(36) İmam-ı Ebû Yusuf (rh.a) "Resûl-i Ekrem (sav), Allah'a ve Resûlüne davet etmeden önce, hiçbir kavimle savaşmadı, Haccac bize, İbn-i Ebi Nüceyh, babası ve Abdullah b. Abbas yolundan rivayet etti ki, İbn-i Abbas şöyle dedi: "Resûlullah, İslâm'a dâvet etmeden hiçbir kavimle savaşmadı". Ata b. Saib bize Ebû Buhteri'den şöyle nakletti: "Selman-ı Farisi, İran Putperestlerine karşı savaşa girildiğinde: "- Durunuz Resûlullah (sav)'den işittiğim gibi ilk önce onları Allah (cc)'a ve Resûlü (sav)'ne davet edeyim" dedi. Putperestlere gelerek şöyle dedi: "-Biz sizi İslâm'a davet ediyoruz. Eğer müslüman olursanız, bize tanınan haklar size de tanınacak, bize yüklenen vazifeler size de yüklenecektir. Eğer müslüman olmayı kabul etmezseniz, zelil ve hakir olarak cizye veriniz. Bunu da kabul etmezseniz, size karşı harbeder ve sizi öldürürüz." Putperestler şöyle cevap verdiler: "-İslâm'a davet meselesine gelince, müslüman olmayız. Cizye'ye gelince: Onu da vermeyiz. Savaşa gelince; biz de size karşı savaşırız." Selman-ı Farisi; onları üç defa tekraren davet etti. Kabul etmediklerini görünce ordusuna hücûm emrini verdi"(37) hükmünü zikretmektedir.

724- İslâm ordularının komutanı; kâfirlerin ordusuna tebliğ görevini yaptığında; eğer onlar bu tebliğe icabet ederek İslm'ı kabul ederlerse, maksad hâsıl olmuştur. Onlarla kat'iyyen savaşılmaz. Zira Resûl-i Ekrem (sav): "İnsanlarla, onlar "Lâ ilâhe illallah" deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu diyenler benden mallarını ve canlarını korumuşlardır. Ta ki şer'i bir vecibe olmadıkça!.. Ancak bundan sonra (Kalblerinde gizledikleri hususlarda) hesapları Allahû Teâla (cc)'ya kalmıştır" buyurmuştur.(38)

725- Kur'an-ı Kerim'de: "Kendilerine kitap verilenlerden ne Allah'a, ne âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resûlünün haram ettiği şeyleri haram tanımayan, hak dinini (İslâm'ı) din olarak kabul etmeyen kimselerle, zelil ve hakiyr olarak kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar muharebe ediniz"(39) hükmü beyan buyurulmuştur. İslâm orduları'nın emiri; İslâm'ı tasdik etmeye yanaşmayan Hrıstiyan ve Yahudilere "Cizye "vermelerini teklif eder.(40) Cizye; kitap ehli şüphesi bulunan mecûsiler, samire tâifesi ve arap olmayan putperestlerden alınır. Frenk ve ermeniler de Hrıstiyanlar'a dahildir. İmam-ı Âzam (rha) Sabii'lerin cizyelerinin de kabul edileceğini beyan etmiştir. Dürri'l Muhtar'da "Cizye, bazı mülhidlerin dediği gibi müslümanların kâfirlerin küfürlerine razı olmaları değildir. Bilakis cizye kâfirlerin küfürleri üzerinde kalmalarının cezasıdır. İmana dâvet etmek için kâfirlere cizye'siz mühlet vermek caiz olduğu takdirde cizye ile mühlet vermek evleviyetle caizdir. Nitekim Allahû Teâla (cc)'nın "Zelil ve hakiyr olarak kendi elleriyle cizye verinceye kadar onlarla muharebe ediniz" Ayet-i Kerime'si ve Peygamber Efendimiz (sav)'in Hecer Mecûsilerinden, Necran Hristiyanlarından cizye alıp, kendilerini dinleri üzerine bırakmaları da cizyenin caiz olduğunun delilidir"(41) hükmü kayıtlıdır.

726- Arap ırkından olan putperestlerin (Müşriklerin) cizyeleri kabul edilmez. Zira Kur'an-ı Kerim onların lisânı üzere inzal buyurulduğu için; küfürleri, diğer ırklardan olan kimselerin küfürlerinden daha ağırdır. Ma'zeretleri yoktur. Bunlar ya İslâmiyeti kabul ederler veya öldürülürler. İmam-ı Merginani: "Kendilerinden cizye kabul edilmeyen kimseler arap ırkından olan putperestler ve İslâm'dan dönen mürtedlerdir. Bunlardan ancak "İslâm'ı tasdik etmeleri "kabul edilir. Zira Allahû Teâla (cc): ".. Onlar müslüman oluncaya kadar onlarla savaşınız" buyurmuştur.(42) hükmünü beyan etmektedir.

727- Resûl-i Ekrem (sav)'in ordu kumandanlarına hitaben: "Kâfirleri, Allahû Teâla (cc)'dan başka ibadet edilecek bir ma'budun bulunmadığına ve ibâdet'e (Kulluğa) lâyık olanın ancak Allahû Teâla (cc) olduğuna şehâdet etmeye davet ediniz" emrini esas alan Hanefi fûkuhası; "İslâm tebliğ olunmayan kâfirlerle savaşmak caiz olmaz. Zira onlar dâvet ile bilirler ki; biz kendilerinin mallarına sahip olmak, kadınlarını ve çocuklarını esir etmek için savaşmıyoruz. Cihad'ımızın tek hedefi, Allahû Teâla (cc)'ya kulluğa davet etmek ve küfürün fitnesini ortadan kaldırmaktır" hükmünde müttefiktirler.(43) Kendilerine İslâmî tebliğin ulaşmadığı kâfirlerle, (Tebliğ yapılmadan önce) savaşan kimse, bu hal nehyedildiği için günahkâr olur.(44)

728- Resûl-i Ekrem (sav) "Seriyye Kumandanlarına" karşılaştıkları kâfirler İslâm'ı kabule yanaşmazlarsa ne yapacaklarını izah ederken: "Eğer İslâm'ı kabulden uzak dururlarsa, kâfirleri "Cizye" vermeye davet ediniz!.. Buna da razı olmazlarsa, Allahû Teâla (cc)'dan yardım talebinde bulununuz ve onlarla sonuna kadar cihad ediniz"(45) emrini vermiştir. Kendilerine İslâmî tebliğ yapılmış olan kâfirlere, yeniden İslâmî tebliğ yapmak mendubtur. Bu Allahû Teâla (cc)'nın onlara hazırladığı akıbeti beyanla, inzar içindir. Ancak vâcib değildir. Çünkü Resûl-i Ekrem (sav) "Ben-i Mustalık" üzerine gece baskını düzenlemiş, onları gaafil oldukları bir sırada yakalamıştır. Ayrıca Hz. Usâme (ra)'ye "Sabah vakti Übna'ya saldırmasını ve orayı ateşe vermesini" emir buyurmuştur.(46) Zira burada mukim olan kâfirlere daha önce İslâmi tebliğ yapılmıştır.

729- İbn-i Abidin: "Çünkü hadd'ler dünyayı fısk-ü fücurdan temizler, cihad ise küfürden temizler. Cihad elden gelen kuvvet ve kudreti sarfetmek manasınadır. Buna göre; iyiliği emredip, kötülükten menetmek sûretiyle, halkla mücâhede eden herkese şamildir"(47) hükmünü zikretmektedir. Dolayısıyla cihad; yeryüzünde yalnızca Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümlerle hükmedilmesini, ihlâsla arzu eden her mü'minin, asla terkedemiyeceği bir ibadettir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "Fitneden eser kalmayıncaya ve din de (şunun bunun değil) yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla (Tağuti güçlerle, kâfirlerle) savaşın. Vazgeçerlerse artık zaalimlerden başkasına hiçbir husûmet yoktur"(48) hükmü beyan buyurulmuştur.

RİBAT VE MURÂBIT

730 Hz. Mekhûl (rh.a)'den rivâyet edilen bir Hadis-i Şerif'te "Ribat'ın" önemi ve "Murâbıt'lığın" fazîleti beyan buyurulmuştur. Hadis-i Şerif şudur:
"Bir adam Resûl-i Ekrem (sav)'e gelerek şöyle dedi:
"Dağda bir mağara buldum. Ecelim gelinceye kadar orada ibadetle meşgul olmak, namaz kılmak istiyorum." Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav):
"Sizden bir kimse'nin Allah yolunda (bir miktar) beklemesi, evinde altmış sene namaz kılmasından iyidir."(49) buyurdu.
İbn-i Abidin "Es Siyerü'l Kebir" şerhinde zikredilmiştir ki, Hadis-i Şerif'teki "Ribat" ve "Mürabata'nın" mânâsı: "İslâm dinini aziz kılmak, müslümanlardan kâfirlerin şerrini defetmek için düşman sınırında oturmaktan ibârettir"(50) hükmünü beyan etmektedir. Dikkat edilirse murâbıt "İslâm dinini aziz kılmak ve müslümanlar üzerinden kâfirlerin şerrini defetmek niyyetiyle" sınırda nöbet bekleyen kimsedir. Herhangi bir ideoloji için (Sosyalizm, kapitalizm, demokrasi, laiklik vs..) sınırda nöbet beklemek; İslâm dinine değil, o ideolojiye "Hizmet etmek" demektir. Bu fiilde; o ideolojiyi güçlendirme söz konusudur ve haramdır.

  ANASAYFA
b a
MEVZULAR
 • Takdim ve Önsöz
 • Genel Bilgiler
 • Tevhid ve Sıfat İlmi
 • Temizlik Bahsi
 • Namaz Bahsi
 • Cihad Bahsi
 • Oruç Bahsi
 • Zekât Bahsi
 • Hac ve Kurban Bahsi
 • Nikah Bahsi
 • Had ve Hudud Bahsi
 • Rızık-Kazanç Bahsi
 • Adâbı Muaşeret Bahsi
 • Adâlet Bahsi
 • Miras Hukuku Bahsi
 • Çeşitli Meseleler
 • Mevzuların Tam Listesi
 
 • ANASAYFA
MURABIT