İNSAN UZUVLARINA KARŞI İŞLENEN CİNAYETLER
1367- Darû'l İslâm'da; can emniyeti esas olduğu gibi, insanın uzuvlarının muhafaza edilmesi de esastır. Uzva karşı işlenen hiçbir cinayet, cezasız bırakılmaz. İnsanın uzvuna karşı işlenen cinayetler: 1. Bir uzvun kesilmesi ve vücuddan ayrılması. 2. Uzvun ta'tili (iş göremez hale getirilmesi). 3. Baş yaraları ve diğer yaralama şekilleridir.(264) Şimdi bunların mahiyetlerini izaha gayret edelim.
1368- BİR UZVUN KESİLMESİ VEYA VÛCUTTAN AYRILMASI: Ayak, burun, parmak, dil, kulak, dudak, tırnak, penis, ferç kesmek, göz çıkarmak, kaş ve kirpik koparmak, dişleri kırmak, saç, sakal, kaş ve bıyık yolmak.
1369- UZUV TA'TİLİ (İŞ GÖREMEZ HALE GETİRİLMESİ): İşitme, görme, koklama, tatma, konuşma, cinsi münasebette bulunma, doğurma imkânının ortadan kaldırılması, tutma ve yürüme kudretinin yok edilmesi, aklın giderilmesi.
1370- BAŞ YARALARI: Kan çıkmaksızın yalnız derinin yırtıldığı yara (harisa), kan çıkan, fakat akmayan deri yırtılması (daima), kan akan yırtılma (damiye), etin de kesildiği yara (badia), başın etini kesip, koparan yara (mütelahime), et ile baş kemiği arasındaki zarın göründüğü yara (simhak), kemiğin meydana çıktığı yara (muvazzaha), kemiğin kırıldığı yara (haşime), kemiğin kırıldıktan sonra yerinden oynadığı yara (münekkile), beyin zarına ulaşan yara (amme) ve beyin zarının yırtıldığı yara (damağa)!.. Beyin zarının yırtılması durumunda insan yaşamadığı için, onu yara saymayanlar da mevcuddur. Dolayısıyla "on çeşit" baş yarası vardır.(265)
1371- DİĞER YARALAR: Karın boşluğuna nüfuz eden yaralara Caife denir. Bunlar; göğüs, sırt, karın, kasık ve dübür bölgesinde olur. Bunların dışındaki yaralara "Gay-i Caife" denir. Bütün bu yaralamalarda hüküm farklıdır.
1372- Kur'an-ı Kerim'de: "Biz onda, onların üzerine (şunu da) yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılıktır. Hulasa bütün) yaralar birbirine kısastır"(266) hükmü beyan buyurulmuştur. Hanefi fûkahası, bu Ayet-i Kerime'yi esas alarak; kasdi yaralamalarda esas olan kısastır. Kısas'ın tatbik edilebilmesi için, organlar arasında denklik ve benzerlik şarttır. Bu mümkün olursa, kısas tatbik edilir. Mümkün olmadığı zaman, "diyet" gündeme girer."(267) hükmünde ittifak etmiştir. Yaralamada kasıd benzeri sözkonusu değildir. Kasıd ve kasıd benzerinin hükmü aynıdır.(268) Çocuğun ve mecnunun, insan uzvuna karşı işlediği cinayetler "hata" hükmündedir. Bunlar için kasıd düşünülemez.
1373- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Yaralarda bir yıl beklenir"(269) buyurduğu bilinmektedir. Zira uzva karşı işlenen cinayetlerde; muteber olan ilk hali değil, sonucudur. Malum olduğu üzere yaralanma sonucu insan hem ölebilir, hem de sıhhat bulabilir. Sıhhat bulursa; ilk haline dönüp-dönmediği dikkate alınmak durumundadır. Zira ilk haline dönmemesi halinde "diyet"; sıhhat bulması durumunda "Hükümet-i Adl" gerekli olur.
1374- Kasden olmayan uzuv kat'ı, ta'tili ve yaralamalarda mümaselet mümkün olanlarda "Erş", mümaselet mümkün olmayanlarda "Hükümet-i Adl" gerekir. Beş yüz dirhem ve daha yukarısında "akıle" öder. Vücutta ikincisi bulunmayan bir uzuv veya bir kuvvetten dolayı tam diyet gerekir. Mesela: Burun, dil veya penisin kesilmesi, akıl, işitme, görme, tutma ve koklama kuvvetlerinden her birinin izalesinde "Erş"in miktarı tam diyettir. Vücutta çift olan uzuvlarda da tam diyet gerekir. Gözlerde, ellerde, dudaklarda, kadının memelerinde, kulaklarda, göz kapaklarında, kaşlarda, ayaklarda, kadının fercinde, erş tam diyettir. Bunlardan birinin koparılması veya ta'til edilmesinde (mesela; iki gözden biri, iki elden biri) diyetin yarısı vacib olur. Vücutta dört adet bulunanlardan her birine diyetin dörtte biri ödenir. Göz kirpikleri, göz kapağının uçları vs... Vücutta on adet bulunan parmakların her birinde erş, diyetin onda biridir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kemikte kısas yoktur"(270) Hadis-i Şerif'ini esas alan Hanefi fûkahası, Hz. Ömer ve Hz. Abdullah b. Mesûd'dan gelen, "Bundan diş müstesnadır" hükmünü benimsemiştir. Dişin haricindeki bütün kemiklerde "Hükümet-i Adl" gereklidir.(271) Adil ve mütehassıs ilim sahipleri yaranın durumuna göre, bir miktar tayin ederler. İşte bu miktara "Hükümet-i Adl" adı verilir.
GENEL BİR DEĞERLENDİRME
1375- Farzların terkedilmesi veya haramların işlenmesi sonucu ortaya çıkan bütün hadiseler ve hadiselere sebeb olan kimselere uygulanan cezalar; insanların can, mal, nesil, akıl ve din emniyetini sağlamak içindir. Had'lerin ikame edilmediği ve hükümlerinin uygulanmadığı toplumlarda; insanlar zaruri olan maslahatlarını kaybederler. İmameyn'in kavline göre; "Hududların tatbik edilmediği ve hükümlerin uygulanmadığı" siyasi coğrafyalara, "Darû'l Harp" denir.(272) Bir İslâm beldesi küffarın veya mürtedlerin istilasına uğrar uğramaz Darû'l Harp olmaz. Ancak o beldedeki, mü'minler kendi içlerinden harp emiri ve kadı seçmez (kendi aralarında) İslâmi hükümlere tabi olmazlarsa "Darû'l Harbe" geçiş tahakkuk eder.(273) İmam-ı Malik ve İmam-ı Ahmed (rha)'den gelen zahir rivayete göre, bir beldede hadler tatbik edilmez veya tatbik edebilme gücü kalmazsa, o belde "Darû'l Harp"tir.(274) İmam-ı Şafii (rha) indinde, bir belde Darû'l İslâm vasfını kazandıktan sonra, istilaya uğrasa dahi; orada yaşayan son müslüman ölünceye kadar "Darû'l Harp" olmaz. Çünkü müstevlilerle, mü'minler asla sulh imzalayamazlar. Dolayısıyla "cihad" devam ediyor demektir. Son müslüman şehid oluncaya kadar "Darû'l İslâm" vasfı devam eder.