EMANET ve EHLİYET - İSLÂM İLMİHÂLİ

HACCIN FARZLARI - VACİBLERİ - SÜNNETLERİ - EDEBLERİ - MİKATLAR - İHRAM

HACCIN FARZLARI

960- Molla Hüsrev: "İhrama bürünmek (giymek), Arafat'ta vakfe yapmak ve ziyaret tavafında bulunmak haccın farzlarıdır. Şayed bunlardan birisi edâ edilmese hac batıl olur ve gelecek yılda kazâ etmek icabeder. İhrama bürünmek; tıpkı namazdaki iftitah tekbiri gibi şarttır. Geriye kalanlara, (yani Arafat'ta vakfe'ye durmak ve ziyaret tavafı yapmak) haccın rükünleri de denilmiştir"(57) hükmünü zikreder. Dürri'l Muhtar'da: "Haccın farzları üçtür. Birincisi: İhramdır. İhram, başlarken şarttır. Sonu itibariyle ona rükün hükmü verilir. Hatta hacca yetişmeyene, gelecek sene kaza etmek için ihramda kalmak caiz değildir. İkincisi: Arafat'ta vakfe zamanında durmaktır. (Arafat, Mina tarafında bir yerin ismidir. "Tanışma" manasına gelen "Marifet'ten" yapılmış bir ismi cemidir). Bu yere Arafat denilmesi, Hz. Adem (as) ile Hz. Havva'nın orada tanıştıkları içindir. Üçüncüsü: Ziyaret tavafının ekserisidir. Bunların ikisi rükündür" hükmü kayıtlıdır. İbn-i Abidin bu metni şerhettikten sonra "Tetimme" diyerek, bu farzlara şunların da eklenmesi gerektiği üzerinde durur: "Haccın farzlarından şunlar kaldı: Tavafa niyyet, farzlar arasında tertib: evvelâ ihram, sonra vakfe, sonra ziyaret tavafı yapılacak. Her farzın vaktinde yapılması. Şu halde vakfe, arefe gününün zevalinden, bayram gününün fecrine kadar yapılacak, ziyaret tavafı ondan sonra ömrün sonuna kadar yapılabilir. Bir de yeri, yani vakfe yapmak için Arafat'tan bir yer ve tavaf için Kâbe'nin kendisi. Vakfeyi yapmadan cimaı (cinsi münasebet) terk etmek de farzlardan sayılmıştır."(58)

HACCIN VACİBLERİ

961- Feteva-ı Hindiyye'de: "Haccın vacibleri şunlardır: Müzdelife'de vakfe, Safa ile Merve tepeleri arasında sa'y etmek, Cemreleri taşlamak (Şeytan taşlamak), saçları traş etmek veya kısaltmak ve Sader (veda) tavafını edâ etmek, Tahavi Şerhinde de böyledir"(59) hükmü kayıtlıdır. Müzdelife'deki vakfeye "Cem" adı da verilir. Bu şekilde isimlendirmenin sebebi, Hz. Adem (as) ile Hz. Havva (r.anhüma)'nın, bu mahalde bir araya gelip gerdeğe girdikleri içindir.(60) Bu hâdisenin, insan neslinin ortaya çıkması noktasında önemi büyüktür. Safa ile Merve arasında sa'y etmek, Hanefi mezhebinin müctehid imamlarına göre vacip, diğer üç mezhebin imamlarına göre rükündür. Safa ile Merve, Kâbe'nin yakınında karşı karşıya bulunan iki tepedir. "Safa" denilmesi, üzerinde Satvetûllah olan adem Aleyhisselâm oturduğu içindir. Merve'ye de, üzerinde kadın, yani Hz. Havva oturduğu için bu isim verilmiştir. Müennes olması bundandır.(61)

HACCIN SÜNNETLERİ

962- Feteva-ı Hindiyye'de: "Haccın sünnetleri: Kudûm tavafı yapmak, erkeklerin kudûm ve ziyâret tavafında remel yapmaları (Reml: Adımları kısaltıp, omuzları silkerek çalımlı bir şekilde yürümektir. Tavafın ilk üç şavt'ında yapılır), Safa ile Merve arasında sa'y ederken, orada bulunan iki direk arasında erkeklerin süratlice geçmeleri, Bayram gecelerinde Mina'da yatmak, arefe günü, güneş doğduktan sonra Mina'dan Arafat'a gitmek, Müzdelife'den Mina'ya bayram günü sabahı, henüz güneş doğmadan hareket etmek, Müzdelife'de gecelemek ve cemreler arasında (Şeytan taşlama esnasında) tertibe riayet etmektir. Bahrû'r Raik'te de böyledir"(62) hükmü kayıtlıdır.

HACCIN EDEBLERİ

963- Hacc gitmeye niyyet eden mükellef'in; borçlarını ödemesi esastır. Bilhassa üzerinde Zekât ve Öşür borcu varsa, mutlaka bunları edâ etmelidir. Dürri'l Muhtar'da "Haccın nevileri" üzerinde durulurken: "Hacc bir defa farzdır. Çünkü onun sebebi Beytullahtır. O ise birdir." Birden ziyadesi nafile olur. Bazen de vacib'tir. Nitekim Mik'atı ihramsız geçerse böyledir. Çünkü ileride izah edeceğimiz vechile o kimseye iki ibadetten biri vacip olur. Eğer haccı tercih ederse, vücûbla vasıflanır. Bazen haram olmakla da vasıflanır. Haram malla hac böyledir. Kerahetle vasıflandığı da olur. İzni gereken kimseden izinsiz hacca gitmek böyledir. Nevazil'de beyan edildiğine göre, çocuğun henüz sakalı bitmemişse sakalı bitinceye kadar babası haccına mani olabilir" hükmü beyan edilmektedir. İbn-i Abidin bu metni şerhederken: "Haram malla hac böyledir. Bahır'da da böyle denilmiştir. Bunu riya için yapılan haccla temsil etse dahi iyi olurdu. Zira denebilir ki: Haccın kendisi mekânı mahsus'u ziyarettir ve haram değildir. Haram olan, haram malı harcamaktır. Bunların arasında ise telâzüm yoktur. (Birinden diğeri lâzım gelmez). Nasıl ki, gasbedilen yerde namaz kılmakla farz yerine geçer. Haram olan gasbedilmiş yerin meşgul edilmesidir, fiil namaz olduğu için haram edilmiş değildir. Çünkü farzın haramla vasıflanması mümkün değildir. Burada da öyledir. Zira haddi zatında hacc emredilmiş bir ibadettir. Haram olması sarfiyat cihetiyledir. Galiba ona "Haram" denmesi, malın haccda dahlü tesiri olduğundandır. Hacc, bedenin ameli ile maldan mürekkeptir. Nitekim arzetmiştik. Onun için Bahır sahibi "Hacca giden kimse helâl nafaka toplamaya çalışır. Çünkü haram malla hacc kabul edilmez. Nitekim Hadis'te beyan buyurulmuştur."(63) buyurmaktadır. Sonuç olarak; Hacca niyet eden mükellef'in, sırf Allahû Teâla (cc)'nın rızasını gözetmesi ve helâl malla yola çıkması esastır. Zekâtı ve öşürü edâ edilmemiş mal, hacc ibadeti için elverişli değildir.

964- Feteva-ı Hindiyye'de: "Haccın edebleri" beyan edilirken, "Hacca gidecek olan mükellef; borçları varsa ödemelidir. Haccla ilgili olarak, akıl ve rey sahibi olan kimselerle istişare etmesi gerekir. Yol arkadaşları ve vasıta hususunda istihare etmelidir."(64) Hacc yolculuğu esnasında; her türlü gösteriş ve riyadan sakınmalı, ihlâs hususunda titizlik göstermelidir. Kendisinde hakkı bulunan kimselerin, haklarını ödemeli ve helâlleşmelidir. Beraber çalıştığı (Mesai arkadaşlarıyla) kimselerle de helâlleşmesi gerekir. Fethû'l Kadir'de de böyledir. İbadetlerindeki (Namaz, zekât, öşür vs.) noksanlıkları kazâ etmeli, bunlardan dolayı (Kazaya bıraktığı için) pişman olmalı ve bir daha yapmamaya kat'i olarak niyyet etmelidir. Bahru'r Raik'te de böyledir. Bir ameli başkası görsün, başkası işitsin diye yapmaktan, övünmekten ve her türlü ihtişamdan sakınmalıdır, tevazû içinde olmalıdır. Bu sebebledir ki; bazı alimler hacc yolunda mahmil'e (Deve üzerinde iki kişinin oturabileceği süslü oturak) binmeyi kerih bulmuşlardır. Ancak "Riya" ve "gösterişten uzak olursa mahmile binmek mekruh değildir" diyenler de vardır. Tam helâl olan bir nafaka ile haccetmelidir. Çünkü haram mal ile yapılan hacc makbûl olmaz. Zoraki alınmış bir mal ile hacceden kimsenin üzerinden hacc farizası sakıt olmakla birlikte, böyle yapmak haramdır. Fethû'l Kadir'de de böyledir. Yenabi'de: "Hacca giden kimse, ailesinin nafakasını noksansız olarak bırakır, hac yolculuğuna temiz bir nefs ile çıkar. Her yerde (açık ve gizli), bilhassa hac yolculuğunda Allahû Teâla (cc)'dan daha fazla korkar. Allahû Teâla (cc)'yı bol bol zikreder. Öfkelenmez, işlerini vakarla ve sükûnetle yapar. Lüzûmsuz konuşmayı ve boş şeyleri terkeder" denilmiştir. Tatarhaniyye'de de böyledir"(65) denilmektedir. Esasen hacca giden kimsenin evinden çıkarken; tıpkı dünyadan çıkıyormuş gibi hareket etmesi ve dünyevi endişeleri bir kenara bırakması lâzımdır.

MİKATLAR (İHRAM'A GİRME YERLERİ)

965- Önce kelime üzerinde duralım. "Mikat"; sınırlanmış vakit manasına gelir ama, yer için istiare edilmiştir. Yani ihrama girme yeri manasınadır.(66) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Hiç kimse mikat'a tecavüz edemez, ancak oradan ihramlı olarak geçebilir"(67) buyurduğu bilinmektedir. Bu Hadis-i Şerifi esas alan Hanefi fûkahası; "İster hacc, ister umre, isterse başka bir niyyetle olsun (ticaret, seyahat vs.) hiç kimse mikatlardan ihramsız olarak geçemez. Zira ihramın vacip olması, o mekâna ta'zim ve hürmet içindir. Dışardan gelen kimseler Resûl-i Ekrem (sav)'in beyan buyurduğu mikatlara geldikleri zaman, ihrama girmeleri farz olur"(68) hükmünde ittifak etmiştir.

966- İbn-i Ömer (ra)'den rivayet edilen bir Hadis-i Şerif'te Resûl-i Ekrem (sav): " Medine'liler Zü'l-Huleyfe'den, Şamlılar Cuhfe'den, Necidliler Karn'dan, Yemenliler de Yelemlem'den ihrama girerler"(69) buyurmuştur. Hz. Aişe (r.anha) validemizden rivayet edilen diğer bir Hadis-i Şerif'te: "Peygamber (sav) Medineliler için Zü'l-Huleyfe'den, Şamlılar ve Mısırlılar için Cuhfe'den, Iraklılar için Zat-ü Irk'dan, Yemenliler için Yelemlem'den ihrama girmeyi mikat tayin buyurdu".(70) İbn-i Abbas (ra)'dan da, aynısı rivayet olunmuştur.

967- Hz. Ömer (ra) halka karşı bir hutbesinde: "Sizden kim hacc için ihrama girmek isterse, mikattan başka yerden girmesin. Peygamberimizin gösterdiği mikatlar ise şunlardır: "Medineliler ve oradan geçerek olan yabancılar için "Zü'l-Huleyfe", Şamlılar ve ordan geçecek gelen yabancılar için "El Cuhfe", Necidliler ve ordan geçerek gelen yabancılar için "Karn", Yemenliler ve ordan geçerek gelen yabancılar için "Yelemlem" ve nihayet Iraklılar ve o yolla gelen diğer müslümanlar için "Zat-ü Irk"tır."(71)

968- Şimdi bu mikatlar hakkında kısaca bilgi verelim: "Zü'l-Huleyfe": Medineliler ve Medine'den geçerek hacca giden müslümanlar için mikattır. Medine'ye olan uzaklığı 7,5 km. civarındadır. Mekke-i Mükerreme'ye olan uzaklığı ise; 413 km.'dir. "Zat-ü Irk": Irak'lıların ve Irak üzerinden hacca gidecek olan kimselerin mikatıdır. Akik vadisine bakan "Irk" dağından isimlendirilmiştir. Fûkaha'dan bazıları akik vadisinde ihrama girmenin efdal olduğuna kaildirler.(72) Bu mikatın Mekke'ye olan uzaklığı 94 km.'dir. "El Cuhfe"; burası bir köydür. "El Cuhfe" denilmesinin sebebini İbn-i Abidin şu şekilde izah ediyor: "Cuhfe; kıyıda su kalıntısı manasına gelir. Bu yere, bu ismin verilmesi, bir zamanlar sel gelip ahalisini götürdüğü içindir. Asıl adı "Mehyea"dır. Lâkin söylendiğine göre nişanları kalmamış, yalnız bazı gizli kalıntıları vardır ki, onları da hemen hemen bazı Bedevi'lerden başka kimse tanıyamaz. Onun için Allahü alem. Hacılar ihtiyaten "Râbıd" denilen yerden ihrama girmeyi tercih etmişlerdir. Bazıları da "Rabiğ" derler.(73) Bu mikatın; Mekke'ye olan uzaklığı 320 km.'dir. "Karn veya Karnü'l Menazil"; Necidlilerin ve o istikametten hacca gelen kimselerin mikatıdır. "Karn"; Arafat'a doğru uzanan bir dağın ismidir. Mekke-i Mükerreme'ye olan uzaklığı 44 km. civarındadır. "Yelemlem": Yemenlilerin ve o yönden gelen yabancıların mikatıdır. "Yelemlem"; bir dağın ismidir. Bu mikatın Mekke'ye olan uzaklığı da 47-50 km. civarındadır.

969- Ticarî bir niyetle mikatlardan geçen, fakat Mekke'ye uğramaya niyyet etmeyen kimsenin ihrama girmesi vacip değildir.(74) Mesela; mikatlarla harem arasında bulunan "Cidde" şehrine, ticari anlaşmalar için giden ve Mekke'ye uğramayı düşünmeyen kimse ihrama girmez. Mikatlarla, Mekke arasındaki bölgede ikamet eden mü'minlerin mikat; "Hıll" ismi verilen mevkidir.(75) Mekke'de ikamet eden mü'minler hacc ibadeti için ihrama evlerinde girerler.(76) Ancak umre yapmak isteyen Mekkeli, ihrama girmek için "Hıll" bölgesine çıkmak durumundadır. Feteva-ı Hindiyye'de: "Umre yapmak isteyen Mekkeli, hangi yönden isterse ordan Hıll'e çıkar. Muhıyt'te de böyledir. Ancak umre için en efdal olan mikat yeri "Ten'im"dir."(77) hükmü kayıtlıdır.

970- Mikatlar içinde ikamet eden mü'minler, ihtiyaçlarından dolayı ihramsız olarak Mekke'ye girebilirler. Hanefi fûkahası; bu beldelerde oturan kimselerin giriş ve çıkışlarının devamlı olacağını esas alarak, her seferinde ihrama girmelerinde zorluk olduğunu beyanla, ihrama ihtiyaç olmadığına kail olmuştur.(78) İmam-ı Serahsi: "İbn-i Ömer (ra) Mekke'den Medine'ye gitmek üzere yola çıktı. Kadid adı verilen bölgeye geldiğinde kendisine "Medine'de fitne'nin zuhur ettiğine" dâir haber ulaştı Bunun üzerine İbn-i Ömer (ra) Mekke'ye geri döndü ve ihrama girmedi. Bundan da anlaşılmaktadır ki, mikatlar dahilinde bulunanlar tıpkı Mekkeliler hükmüne dahildirler. Çünkü her zaman Mekke'ye girmeye ihtiyaçları vardır. Her seferinde ihrama girmek şart kılınsa; bu insanlar için açık bir zarar ve zorluktur"(79) hükmünü zikreder.

İHRAM'A GİRMEK

971- Önce "İhram" kelimesi üzerinde duralım. Lûgat'ta ihram: "Ayaklar altına alınamayan bir hürmete girdi" manasına gelen "Ahreme" fiilinin masdarıdır. İhrama girene "Haram" denir ki "İhrama girmiş" manasınadır. Sıhhat'ta da böyle denilmiştir. Şer'an ihram; hususi bir takım hürmetlere girmek, yani onları iltizam etmektir."(80) İhram'a girmenin rüknü; niyyet ve telbiye'dir. Bu ikisinin bir arada bulunması gerekir. Telbiye yapar, niyyet etmezse ihrama girmiş olmaz. Hanefi fûkahası; niyetle telbiyenin arasının açılamıyacağını, ikisinin bir arada bulunması gerektiğini esas almıştır. Nitekim Husâm-ı Şehid'in; "İhrama niyetle girilir, ama bu telbiye ederek olur. Nasıl ki namaza niyetle girilir, ama tekbir almak şartı iledir. Sadece tekbirle girilmez" hükmü mutemed kavil olarak beyan edilmiş. Yani; nasıl namaza niyet ve iftitah tekbiri ile başlanırsa; hacc ve umre'ye de; mikatlarda ihrama girerek başlanır. İhram'a girmek de; niyyet ve telbiye ile olur.

972- Mükellef ihram'a girmeye niyyet ettiği zaman; gusül abdesti veya abdest alır. Resûl-i Ekrem (sav)'in ihrama girmek için gusül abdesti aldığı rivayet edilmiştir.(81) Ancak bunun temizlik niyyetiyle yapıldığı esas alınmıştır. Nitekim İmam-ı Merginani; ihrama girerken gusül abdesti almanın hükmünün, tıpkı cum'a namazına giderken alınan gusül abdesti gibi olduğunu beyan ettikten sonra: "İhram için gusül abdesti almak efdaldir. Zira temizliğin manası, onda eksiksiz bir şekilde zuhur eder. Ayrıca Resûl-i Ekrem (sav) de bunu ihtiyar etmiştir"(82) buyurmaktadır. Gusül abdestini aldıktan sonra; temiz bir izâr ve ridâ giyer!. Zira Resûl-i Ekrem (sav)'in (İhramı esnasında) izâr ve ridâ giyindiği bilinmektedir.(83) Dikişli elbise giyilmesi menedilmiştir. Avretini örtmesi sıcak ve soğuktan korunması için, belden aşağısını izâr'la, belden yukarısını da ridâ ile örter. Feteva-ı Hindiyye'de: "Avret yerlerinin örtülmesi şartı ile, ihramın bir parçadan ibaret olması caiz olur. Tatarhaniyye'de de böyledir. İzâr; göbekten dizkapağına kadar olan yeri örten bir peştemaldır. Ridâ ise; sırta, omuzlara ve göğüse örtülen havludur. İzâr göbeğin üstüne bağlanır. İhramı iğne ile tutturmak veya iple bağlamak kötü bir iştir. Ancak böyle yapan kimseye de birşey gerekmez. Bahru'r Raik'te de böyledir. İhrama giren kimse; ridâ'sını sağ omuzunun altından alır ve sol omuz başına kor, böylece sağ omuzu açıkta kalır. Hizanetü'l Müftin'de de böyledir"(84) hükmü kayıtlıdır.

973- Hz. Cabir (ra)'den rivayet edilmiştir ki; "Resûl-i Ekrem (sav) "Zül'l-Huleyfe"de ihrama girdikten sonra iki rek'at namaz kıldı."(85) Dolayısıyla mükellef, ihrama girdikten sonra iki rek'at namaz kılar ve şöyle der;

"Allâhümme innî ürîdül hacce feyesirhü lî vetekabbelhü minnî"

Manası: "Allah'ım!.. Ben haccetmek istiyorum, niyetim budur. Bunu bana kolay kıl ve benden kabul buyur".

Hacca niyet eden kimse bunu söyler.(86) Eğer "Umre'ye" niyet ederse, hacc yerine umreyi söyler!.. Daha sonra Telbiye getirir. Telbiye'den murad şu duayı okumaktır;

"Lebbeyk Allâhümme lebbeyk; lebbeyke lâ şerikeleke lebbeyk, innelhamde venni'mete leke vel'mülke lâ şerîkeleke"

Manası: "Emrine hazırım!.. Allah'ım, emrine hazırım!.. Emrine hazırım, senin kat'iyyen şerikin (ortağın) yoktur!.. Emrine hazırım!.. Şüphe yok ki; hamd da, nimet de, mülk de, sadece sana mahsustur. Kat'iyyen Senin ortağın yoktur."

974- İhrama niyyet etmeden; sadece telbiye söyleyen kimse "Muhrim" olmaz. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.(87) Zira ibadet; ancak niyyet ile hasıl olur.(88) Hem niyyet eden, hem de telbiye getiren mükellef "Muhrim" durumdadır. Namazlarının sonunda, yüksek bir yere çıktığı, bir vadiye indiği veya bir kafile ile karşılaştığı zaman telbiye getirir. Ayrıca seher vakitlerinde yüksek sesle telbiye duasını okur.(89) Hanefi fûkahası; her durum değişikliğinde telbiye'nin yüksek sesle (Fakat, gırtlağı zorlamadan) okunmasının müstehab olduğu hususunda ittifak etmiştir.

İHRAM'A GİREN KİMSENİN DİKKAT EDECEĞİ HUSUSLAR

975- İhram'a giren mükellef Allahû Teâla (cc)'nın nehyettiğ herşeyden titizlikle sakınır. İmam-ı Merginani: "Muhrim; Allahû Teâla (cc)'nın kendisine yasakladığı cinsi temas, ma'siyet ve başkalarıyla çekişme, didişme'den sakınır. Bu hususta asıl olan Allahû Teâla (cc)'nın şu kavlidir: "Hacc bilinen aylardır. İşte kim onlarda haccı (Kendisine) farz eder (ihrama girer) se, artık hacda ne refes, ne füsûk, ne de cidal yoktur."(90) Bu nefy sigasıyla beyan buyurulan bir yasaktır. Yani bunlar yoktur demek, "bunlara yaklaşmayınız" manasınadır. Refes demek; cim'a (cinsi temas) veya fahiş kelâmdır. Ayrıca kadınların huzurunda cinsi temasla (Cim'a ile) ilgili sözdür. Füsûk ise; her türlü kötülüğü içine alır. Bu muhrim olan kimse için daha şiddetli bir haramdır. Cidal'e gelince; bu yol arkadaşlarıyla lüzûmlu-lüzûmsuz çekişme, mücadeledir. Bunların hepsi yasaklanmıştır"(91) hükmünü beyan ediyor.

976- Kur'an-ı Kerim'de: "İhramlı bulunduğunuz süre içerisinde size kara avı haram kılındı"(92) hükmü beyan buyurulmuştur. Dolayısıyla ihrama giren mü'minin, her türlü kara avından uzak durması şarttır. Zira ihramlı iken avlanmak haramdır.(93)

977- İhramlı olan kimse avlanmadığı gibi, av ile meşgul olan kimselere yol gösteremez ve avın bulunduğu yeri işaretle de olsa belirtemez.(94) Zira Ebû Katede (ra)'den bu hususta şu rivayet yapılmıştır: "Ebû Katede (ra) ihramlı olmadığı bir sırada, vahşi bir hayvanı avladı. Yanındaki arkadaşları ise ihram içerisinde idiler. Resûl-i Ekrem (sav) ihramlı olan arkadaşlarına: "Siz işaret ettiniz mi, vurmasına delâlet ettiniz mi, yardımda bulundunuz mu?" diye sordu. İhram içerisinde olanlar cevaben dediler ki: "-Hayır, kat'iyyen biz bunları yapmadık". Bunun üzerine Resûlullah (sav): "O halde etinden yiyebilirsiniz" buyurdular."(95)

978- İhramlı olan kimse; gömlek ve şalvar gibi (dikilmiş) elbiseler giyemeyeceği gibi, sarık, külâh, kaftan ve mest de giyemez.(96) Ancak nalinleri (Takunya, naylon vs..) bulunmazsa; ayakkabı kayışının bağlandığı yerin hizasından itibaren mestlerinin arka tarafını keserek kullanabilir. Zira Resûl-i Ekrem (sav)'den bu hususuta rivayet mevcuddur, denilmiştir ki: "Peygamber (sav) ihramlı kimsenin; gömlek, şalvar, sarık, külâh, kaftan ve mest giymesini Nehyetti ve sonunda dedi ki: "Ne de mestlerini. Ancak iki nalin bulunamazsa mestlerinin kaabları hizasından arkasını keser"". Hişam'ın, İmam-ı Muhammed (rh.a)'den rivayet ettiğine göre burada "Kaab"; yumru olan mafsal kemiği değil, nalin kayışının dip kısmındaki ayağın mafsallarıdır.(97)

979- Vefat eden ihramlı bir kişi hususunda Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Onun yüzünü ve başını örtmeyiniz. Zira o kıyamet gününde telbiye getirirken yeniden diriltilecektir"(98) Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası; "İhramlı kimse yüzünü ve başını örtmez" hükmünde ittifak etmiştir.(99)

980- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Hacı, saçları dağılmış, tozlanmış, güzel kokuyu ve yağlanmayı terk ettiği için, kokan kişidir"(100) Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası: "İhramlı kimse güzel koku sürünmez. Başının ve bedeninin kıllarını traş etmez, tırnağını kesmez ve ondan bir parça bile olsa koparmaz. Eli ile kokulu şeylere dahi dokunmaz, yağ sürünmez ve yağlanmaz (Krem kullanmaz), saçını ve sakalını çöven (hatmi) ile yıkamaz, çünkü o sabun hükmündedir. Ayrıca başını kaşımaz, şayed ihtiyaç sebebiyle kaşıyacak olsa kıllarının kopmaması için yavaş yavaş karışır(101) hükmünde ittifak etmiştir.

981- Safran, vers ve usfur ile boyanmış elbise giyemez. Zira Resûl-i Ekrem (sav): "ihramlı kimse za'feran ve vers dokundurulmuş elbiseyi giyemez"(102) buyurmuştur. Ancak bu kokulu bitkilerin dokunduğu elbiseler çok iyi yıkanırsa ve kokusundan eser kalmazsa durum değişir. İhramlı kimsenin gusül abdesti almasında bir beis yoktur. Zira Hz. Ömer (ra) ihramlı olduğu halde gusül abdesti almıştır.(103)

982- Haremin otunu ve kimsenin mülkünde olmayan ağacını kesmek caiz değildir. Hanefi fûkahası, Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Haremin yeşil otu biçilmez ve dikeni de kesilmez"(104) Hadis-i Şerifini esas almıştır. Ancak kuru ot ve izhir otu müstesnadır. Feteva-ı Hindiyye'de: "İhramlı olan kimse haremin ağaçlarını ve otunu kesip-koparamaz. Ancak izhir (boya) otu müstesnadır. Tahavi Şerhinde de böyledir"(105) hükmü kayıtlıdır. İhramlı kimsenin, nelere dikkat etmesi gerektiği hususunda "Cinayet"ler bahsinde ayrıca durulacaktır. Şimdi hac ibadetinin nasıl edâ edileceğini izaha gayret edelim.

  ANASAYFA
b a
MEVZULAR
 • Takdim ve Önsöz
 • Genel Bilgiler
 • Tevhid ve Sıfat İlmi
 • Temizlik Bahsi
 • Namaz Bahsi
 • Cihad Bahsi
 • Oruç Bahsi
 • Zekât Bahsi
 • Hac ve Kurban Bahsi
 • Nikah Bahsi
 • Had ve Hudud Bahsi
 • Rızık-Kazanç Bahsi
 • Adâbı Muaşeret Bahsi
 • Adâlet Bahsi
 • Miras Hukuku Bahsi
 • Çeşitli Meseleler
 • Mevzuların Tam Listesi
 
 • ANASAYFA
MURABIT