KUMARDAN ELDE EDİLEN KAZANÇ
1596- Kur'an-ı Kerim'de: "Ey iman edenler!.. İçki, kumar, (tapmaya mahsus) dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki, muradınıza eresiniz. Şeytan, içkide ve kumarda ancak aranızda düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil mi?"(361) hükmü beyan buyurulmuştur.
1597- İslâm dini; kumarı haram kılarken, bunun belli bir şeklini değil, mahiyetini ve neticesini esas almıştır. Hangi alet ve metodla oynanırsa oynansın; sonuçta taraflardan biri (veya birkaçı) kâr yahud zarar edecekse kumar gerçekleşmiş olur. Zira ortada; tarafların rızasının varlığını kabul etsek dahi, (esasen hiçbir kumarcı, rakibine gönül rızasıyla para vermez) kazanç için meşru bir sebeb gösteremeyiz. Muhammed Ali Sabuni: "Kumar, başlı başına bir felakettir. Kumar oynayan bir insan; şuur ve duygularını kaybeder. Parasının ve bütün varlığının elinden nasıl çıkıp gittiğini dahi anlayamaz. Çünkü her verişinde, bir önce verdiğini yeniden kazanmak peşinde koşar ve her defasında da kaybeder. Evine eli ve cebi boş döndüğü zaman, içi, parasını alan kişiye karşı kin ve düşmanlıkla dolar. İçine düştüğü buhran sonucu onu öldürmeye kalkar veya bizzat kendini öldürmeye (intihar) kalkışır. Kumar yüzünden yıkılmış çok aile vardır. Ailenin ferdleri kumar yüzünden ahlaksızlığa ve kötü yollara düşmüşlerdir. Müreffeh bir hayat süren ailelerin kumar yüzünden evsiz, yurtsuz, sokaklarda, hamam külhanlarında perişan bir vaziyette yaşamaya çalıştıkları az görülmemiştir. Bir zamanlar onların selamlarını bile kendileri için şeref sayanlar, kumar afeti yüzünden perişanlığa düştükten sonra, onlarla değil selamlaşma ve konuşma, onları görmek bile istemezler. İşte bunların hepsini Allahû Teâla (cc): "Şeytan içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil mi?" ayetiyle beyan etmiştir" diyerek konunun hassasiyetini ortaya koymuştur.
1598- Milli Piyango, Spor-Toto, müşterek bahis (altılı ganyan, at yarışları) gibi tertip ve oyunlar da kumardır. Daha büyük kalabalıkların iştirak etmiş olması mahiyetini değiştirmez. Çünkü, kumarın bütün unsurlarını bünyelerinde taşımaktadırlar. Bunların gelirlerinin bir kısmından; tesis yapılması veya hayır kurumlarının faydalanması, İslâmi açıdan mazeret değildir. Bunların devlet tarafından organize edilmiş olması da kumar mahiyetini ortadan kaldırmaz. Sonuçta taraflardan biri veya birkaçı kârlı çıkmakta, diğerleri ise zarara uğramaktadır. Ayrıca "Haklı Sebeb" mevcut değildir. Yani bu kazanç, herhangi bir emek veya faaliyet sonucu ortaya çıkmış değildir. Tamamen şansa ve tesadüfe dayanmaktadır. Teknolojinin ilerlemesi sonucu; birçok kumar makinası icad edilmiştir. Bu makinalar; sahiplerinin münasip gördükleri yerlerde (büyük oteller, kumar salonları vs.) onlar adına faaliyet göstermektedirler.
BAŞKASINA AİT MALI ZORLA VEYA HİLE İLE ELE GEÇİRMEK
1599- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Müslümanın malı, ancak kendi gönül rızası ile (başkasına) helal olur"(362) buyurduğu bilinmektedir. Başta gasb olmak üzere hırsızlık, gulûl, soygunculuk gibi yollarla elde edilen kazanç haramdır.
1600- GASBIN MAHİYETİ: Önce kelime üzerinde duralım. Gasb; bir malı veya eşyayı sahibinden, zor kullanarak almaktır. Lugat alimleri tarafından; bu şekilde kullanılmıştır, meşhur olan tarifi de budur. İslâmi ıstılâhta; "Bir kimsenin mütekavvim ve muhterem olan bir malını, onun izni olmaksızın haksız yere elinden almaktır."(363) şeklinde tarif olunmuştur. Mecelle'de: "Gasb, bir kimsenin izni olmaksızın malını ahz ve zabt etmektir ti, ahz eden kimseye "Gasıb" ve o mala "Mağsub" ve sahibine "Mağsub-un-minh" denilir"(364) hükmü kayıtlıdır.
1601- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Hiçbir kimseye; kardeşinin malını, ne şakacıktan, ne de ciddi olarak almak helal olmaz. Şayet almışsa derhal geri versin"(365) buyurduğu bilinmektedir. Fûkaha, gasb edilen malın aynen iadesinin gerektiği hususunda müttefiktir. Eğer gasb edilen mal telef olunmuşsa, bedelinin ödenmesi şarttır.(366).
1602- Bir kimse; başkasına ait bir araziyi gasbedip, oraya bina yapsa veya ağaç dikse durum ne olur? Hanefi fûkahası; bu durumda gasbedene: "Binayı derhal yık ve ağaçlarını sök!.. Daha sonra da araziyi sahibine iade et" denilir. Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Zalim bir kök sahibi için hak yoktur" buyurmuştur. Esasen arazinin sahibinin mülkiyeti bakidir"(367) hükmünde ittifak etmiştir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kim toprağın bir karış miktarına bile tecavüz ederse, Allah, kıyamet gününde o toprağı yedi kat yerin altına kadar-ki miktarı ile ateşten halka yapıp onun (tecavüz edenin, gasıbın) boynuna dolar"(368) Hadis-i Şerifi; gasıbın ahirette de azaba müstehak olacağını beyan etmektedir.
1603- Gasıb; zorla aldığı malın mahiyetini değiştirirse, kıymetini ödemek zorundadır. İslâm toplumunda mal emniyeti sadece müslümanlar için değil, zimmet ehli gayri müslimler için de geçerlidir. Bir müslüman; bir zimmiye ait şarabı telef ederse, onun kıymetini ödemek zorundadır. Çünkü zimmet ehlinin indinde şarap mal hükmündedir, dinlerine göre alışverişe konu olmaktadır.(369) O halde zararı izâle etmek gerekir.
1604- HIRSIZLIK VE SOYGUNCULUK: Başkasına ait olan bir malı gizlice almaya hırsızlık denir. Fûkaha, hırsızlığı; 1) Büyük hırsızlık, 2) Küçük hırsızlık olmak üzere ikiye ayırmıştır. Bu yolla elde edilen mal; hırsızın mülkiyetine geçmez. Bu konu üzerinde daha önce ("ûkûbat" bölümünde) titizlikle durmuştuk!..(370).
1605- GULÛL (ZİMMET SUÇU): Önce kelime üzerinde duralım. Ganimet malından gizlice birşey almak, emanete hıyanet etmek gibi manalara gelir. İslâmi ıstılahta; "mülkiyeti bütün ümmete ait olan devlet hazinesinden veya ganimetlerden gizlice almaya" gulûl denilir. Devlet mallarını; şahsi menfaatlere alet etmek haramdır.
1606- Kur'an-ı Kerim'de: "Bir peygamber için emanete (yahud ganimet mallarına) hainlik etmek? (bu) olur şey değil. Her kim hainlik eder (ganimet ve ammeye ait hasılattan birşey aşırır, gizler) se, kıyamet günü hainlik ettiği o şey (in günahını) yüklenerek gelir. Sonra herkes ne yaptı, ne kazandıysa (cezası veya mükafatı) eksiksiz ödenir. Onlar haksızlığa uğratılmazlar"(371) hükmü beyan buyurulmuştur. Müfessirler bu Ayet-i Kerime'nin: "Ganimet malları arasında bulunan bir kadifenin kaybolması üzerine münafıkların "Herhalde onu güzel görüp, peygamber kendine almıştır" şeklinde dedikodu çıkarmaları üzerine nazil olduğunu, ancak hükmünün umumi olarak ümmete ait bütün malları içine aldığını" izah etmişlerdir.
1607- Hz. Amr b. Abese (ra)'den; gulûv konusunda rivayet edilen şu haber meselenin ehemmiyetini kavramamızı kolaylaştırmaktadır. Haber şudur: "Resûl-i Ekrem (sav) bize namaz kıldırıp, selam verdikten sonra, namaz kılarken karşımızda duran ganimet devesinin bir yanından tüyünü kopardı ve bize göstererek: "Sizin hakkınız olan ganimet mallarından bana bu kadarı bile helal olmaz. Sadece bana Allahû Teâla (cc)'nın ayırdığı beşte bir (humus) pay vardır ki, o da benden sonra yine sizin olacaktır"(372) buyurdu.
1608- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Emanete hıyanet eden her gaddar için kıyamet günü bir teşhir bayrağı dikilir ve denilir ki: - Bu fülan oğlu fülanın yediği hak (Gudra) dır"(373) Hadis-i Şerifi; ümmetin malından çalan kimselerin kıyamet gününde teşhir edileceklerini haber vermektedir.
1609- BATIL (HARAM) OLAN AKİDLER MÜLKİYET MEYDANA GETİRMEZ: Kat'i nasslarla haram kılınan akidler sonucu elde edilen kazanç, mülkiyete konu olamaz. Kendisinden menfaatlenilmesi helal olmayan (Şarap, laşe, kan, domuz satışı vs.) bir şeyin alınıp satılması batıldır. Bunlardan faydalanmak helal olmadığı gibi; bunlar mülkiyete de, konu olamazlar.(374)
1610- MÜLKİYET HAKKININ KULLANILMASI: Mü'minler; rızk temini hususunda nasıl İslâmi hududlara riayet ediyorlarsa, aynı şekilde mülkiyeti kullanma hususunda da, riayet etmek mecburiyetindedirler. Başta zekât olmak üzere; nafaka ve sair yardımlaşmalar mülkiyetin vazifeleridir. Allahû Teâla (cc), zenginlere; bazı mükellefiyetler yüklemiştir. Her mü'min; şer'i hududlara riayet ederek, mülkiyetinde dilediği gibi tasarruf eder. Ancak bazı istisnai durumlarda sınırlar sözkonusudur.(375) Nitekim Mecelle'de: "Hiç kimse mülkünde tasarruftan men olunamaz. Meğer ki ahara zarar-ı fahişi ola. Ol halde men olunabilir"(376) hükmü kayıtlıdır. Sonuç olarak; şer'i hududlara riayet etmek ve başkasına zarar vermemek esastır.