EMANET ve EHLİYET - İSLÂM İLMİHÂLİ

İMÂMET BAHSİ

İMAMET-İ KÜBRA VE İMAMET-İ SUĞRA NEDİR?

482- Kur'an-ı Kerim'de Resûl-i Ekrem (sav)'e hitaben: "Sen de içlerinde bulunup da, kendilerine namaz kıldırdığın vakit, onlardan bir kısmı seninle birlikte namaza dursun"(210) hükmü beyan buyurulmuştur. Resûl-i Ekrem (sav)'in de: "Cemaat; sünnet-i hüdâ'dan bir sünnettir. Cemaat'ten ancak münafık olanlar geri (uzak) durur"(211) buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla cemaatle namaz; kitap sünnet ve Sahabe-i Kiram'ın icmaı ile sabittir. Cemaat konusunu, mahiyeti ile beraber kavrayabilmek için "İmameti Kûbra ve İmamet-i Suğra" kavramları üzerinde durmak mecburiyetindeyiz.

483- İbn-i Abidin: "İmamet kelimesi "emme" fiilinin masdarıdır. "Emm-en nâse" insanlara imam oldu. Ona yalnız kıldırdığı namazda tabi olurlar, manasına geldiği gibi; hem namazında, hem de emir ve yasaklarında ona tabi olurlar manasına da gelir. Namazdaki imamlığa "İmamet-i Suğra" (Küçük imamlık) ikinciye "İmamet-i Kübra" (Büyük İmamlık) derler" buyurmaktadır. Bahsin devamında da "İmamet-i Kübrayı" Makasıd sahibi: "Din ve dünya hususunda Peygamber (sav)'e halife olarak umumi riyasettir" diye tarif etmiş; peygamberliği tariften hariç bırakmak istemişse de, hakikatte peygamberlik tarifte dahil değildir. Çünkü o şeriatle gönderilmelidir. Nitekim peygamberin tarifinden de anlaşılır. Peygamberin umumi tasarrufa hak kazanması, peygamberlik üzerine terettüp eden bir imamlıktır. Bu tarifte dahildir. Umum kaydıyla hakimlik, emirlik gibi şeyler tariften hariç kalır. Riyaset tahkik edilince, tasarrufa hak kazanmaktan başka birşey olmadığı anlaşılınca şârihde: "Umum tasarrufa hak kazanmaktır" şeklinde ifade etmiştir. Bunu Allame Kemal b. Ebi Şerif; üstadı Kemal b. Hümam'ın "El Müsayere" namındaki kitabının şerhinde böyle söylemiştir. Büyük imamı (yani halifeyi) tayin etmek en mühim vazifelerden birisidir. Çünkü şer'i vecibelerden bir çoğu buna bağlıdır. Onun için Akaid-i Nesefi'ye de şöyle denilmiştir: "Müslümanların hükümlerini tenfiz edecek, şer'i cezalarını tatbik ve sınırlarını muhafaza ile ordularını hazırlayacak, zekatlarını alacak, yol kesici zorba ve hırsızları kahr edecek, cum'a ve bayramları kıldıracak, hukuku isbat eden şahidleri kabul edecek velileri olmayan küçük kız ve oğlanları evlendirecek ve ganimetleri taksim edecek bir halifeleri bulunması mutlaka lazımdır"(212) hükmünü zikretmektedir.

484- Alaûddin El Haskafi: "İmamet-i Suğra (Küçük imamlık) on şartla namazını imamın namazına bağlamaktır" hükmünü beyan eder. İbn-i Abidin bu metni şerhederken şunları kaydetmektedir: "İmamet-i Suğra: "Cemaatin namazının imamın namazıyla bağlanmasıdır" diye tarif edilmiştir. Bu tarifi Nehir sahibi, kardeşi olan "Bahır" sahibinden nakil etmiştir. Ama bunun yalnız imama uymanın tarifi olduğu anlaşılıyor. Ben derim ki imamlık; cemaatin namazının imamın namazıyla bağlanmasıdır. Böyle denilirse itiraz kalmaz. Tarifimin izahı şudur: İmam ancak, cemaat namazını, onun namazına bağlarsa imam olur. İşte bizzat bu bağlantı imamlığın hakikatidir. İmama uymaktan gaye budur. Çünkü cemaat olan kimse, namazını imamının namazına bağladığında kendisine imama uymak sıfatı hasıl olmuştur. İmamın da imamlık sıfatı hasıl olmuştur ki, o da bağlantıdır. Benim kasır aklımın anladığı budur. Allahû âlem."(213)

485- İmam-ı Serahsi: "Müslümanlara has olduğu sabit olan her türlü ibadet karşılığında ücret almak batıldır"(214) hükmünü zikrediyor. Dolayısıyla namaz kıldırdığı için hiç kimseye ücret ödenmez. Ayrıca namaz kıldıran kimse de, namaz kıldırdığı için ücret alamaz. Ulû'lemr'in (İmam-ı Kübra'nın) mescid imamlarına ödediği ücret, namaz kıldırdığı için değil; mescidle ilgili işleri yürüttüğü, Emr-i Bi'l Ma'ruf ve Nehyi Ani'l Münker hizmetinde bulunduğu ve kendisi adına o beldedeki işleri derûhte ettiği içindir. Nitekim mescid imamlarına ücret ödenmesi hususunda fetva veren müteahhirin ûleması da; bu gerekçeleri esas almıştır. İmam-ı Merginani: "Kafirin müslüman üzerinde velâyet hakkı yoktur. Zira Allahû Teâla (cc): "Muhakkak ki Allah, ebedi olarak kafirler için mü'minler üzerine bir yol kılmayacaktır" (En Nisâ Sûresi: 141) buyurmuştur. Bundan dolayı kafirin müslüman üzerine şehadeti kabul olunmaz"(215) hükmünü beyan ediyor. İmam-ı Kasani; Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen hiçbir gücün tasarruflarının meşrû olamıyacağını ve şer'i şerife göre hükme bağlanmayan hiçbir kazanın kabul edilmiyeceği üzerinde duruyor.(216) Dolayısıyla; herhangi bir İslâm toprağı, kafirlerin veya mürtedlerin istilâsı altına düşerse, cihad her mü'min üzerine farz-ı ayn olur. Müstevli kafirlerin tayinleri (Velev ki tayin ettikleri kimse müslüman bile olsa) meşrû sayılmaz. Hele hele mescid imamı ve kadı tayinleri hileli birer tuzaktır. Dolayısıyla istilaya muhatab olan (Allahû Teâla (cc) muhafaza buyursun) mü'minler; kendi içlerinden imam ve kadı seçmek zorundadırlar. Şimdi bir misal verelim: 1979 yılında Sovyet-Rusya Afganistan İslâm topraklarını istila etti. İstilayı gizleyebilmek için de, kendi adamlarından birisini işbaşına getirdi. Şimdi bu komünistin tayin ettiği Mescid imamları'nın arkasında kılınan namaz, cemaatle kılınan namaz hükmünde değildir. Bu gibi hallerde mü'minler; kendi aralarından imam seçerek cemaat haline gelebilirler. Esasen bu onların üzerine vacibtir.

486- CEMAAT'İN HÜKMÜ: Molla Hüsrev: "Cemaat, erkekler için sünnet-i müekkede'dir. Bir kavle göre de amel-i farzdır. Şüphesiz kadınların cemaati mekruhtur"(217) hükmünü zikrediyor. Feteva-ı Hindiyye'de: "Cemaat sünnet-i müekkededir. Alimlerimizin büyük bir çoğunluğu, gerçekten cemaat vacibtir demişlerdir. Bedai'de "Cemaat; akıllı, ergenlik çağına gelmiş, cemaatle namaz kılmaya gücü yeten erkekler üzerine vacibtir" denilmiştir. Cemaate yetişemeyen kimse, ehlini toplayıp namazı onlarla beraber kılar"(218) denilmektedir. Malûm olduğu üzere; Cum'a ve Bayram namazlarında cemaat şarttır. Zira bu namazlar ferdi olarak edâ edilemezler. Birbirlerini çağırmak suretiyle; nafile namazı cemaatle kılmak ise mekruhtur.(219)

487- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Cemaatte hoşunuza gitmeyen (tiksindiğiniz) bir hal, ayrılıkta beğendiğiniz halden daha hayırlıdır. Cemaatte rahmet, ayrılıkta azab vardır"(220) buyurduğu bilinmektedir. Cemaat halinde namazı edâ etmek, bizzat Resûl-i Ekrem (sav) tarafından teşvik olunmuştur. Nitekim bir Hadis-i Şerif'te: "Bir erkeğin cemaat ile kıldığı namaz, yalnız başına edâ ettiği namazdan yirmibeş kat ziyade (faziletli) olur"(221) buyurulmuştur. İbn-i Abidin: "Ulemamızın tercih ettikleri kavil, cemaatin vacib olmasıdır. Nehir sahibi "Bu kavil, bütün kavillerin en adili ve en kuvvetlisidir. Onun için ecnas nam eserde; küçümseyerek veya aldırış etmeyerek cemaati terk eden kimsenin şahidliği kabul edilmez. Ama yanılarak veya te'vil yoluyla terk ederse mesela: İmam heva ve heveslerine uyanlardan veya cemaatin mezhebine riayet etmeyenlerden olursa kabul ederiz" denilmiştir."(222) hükmünü beyan etmektedir.

488- CEMAAT'E KATILMAMAYI MEŞRU KILAN ÖZÜRLER: Hastaya, kötürüm olan kimseye, topala, eli ve ayağı çaprazvari kesilmiş olan kimseye, yürümeye güç yetiremeyen felçliye, aciz olan ihtiyara ve Ebû Hanife (rha)'ye göre, kör olan kimseye cemaat vacib olmaz. Sahih olan kavle göre; yağmur, çamur, şiddetli soğuk ve fazla karanlık sebebiyle de vücûbiyet düşer. Tebyin'de de böyledir. Zifiri karanlık gecede esen; şiddetli rüzgar sebebiyle de, cemaate katılmamak meşru bir özürdür. Fakat gündüz esen rüzgar özür değildir.(223)

"İMAM" DA BULUNMASI GEREKEN VASIFLAR

489-İmam'da bulunması gereken vasıfları kendisinde toplayan kimsenin; insanın önüne geçerek onlara namaz kıldırmasına "imamet", bu görevi yapan kimseyede "imam" denilir. Namazlarını imamların namazına bağlayanlara da "Cemaat" veya "Muktedi" adı verilir. Şimdi "İmam" da bulunması gereken vasıflar üzerinde duralım.

1. Erkek olmak: Molla Hüsrev: "Erkek namazda kadına veya çocuğa iktida edemez. Kadına uymamasının sebebi Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Allah'ın onları (kadınları) geriye bıraktığı gibi, siz de onları geriye bırakın. Zira kadınların namazda öne geçirilmesi caiz değildir" kavli şerifidir. Çocuğa da iktida olunmaz. Zira çocuğun namazı nafiledir. Bu durumda farz kılan kimsenin nafile kılan kimseye iktidası caiz değildir"(224) hükmünü zikreder.

2. Müslüman olmak: İmam'da aranan önemli vasıflardan birisi de budur. Müslüman olmayanın veya Ehl-i Sünnet akaidine göre tekfir edilenlerin imameti caiz değildir. Feteva-ı Hindiyye'de: "Rafizi'nin, cüheminin, kaderiyyenin, müşebbehenin ve "Kur'an yaratılmıştır" diyenin arkasında namaz kılmak caiz değildir. Heva ve bid'at sahibi olan kimse; bu hallerinden dolayı kafir olmuyorsa, arkasında namaz kılmak mekruh olmakla beraber caizdir. Aksi taktirde caiz olmaz"(225) denilmektedir. Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümleri reddeden ve (onların yerine kaim olması) için yeni hükümler icad eden ideolojilere inanan kimselerin arkasında da namaz kılınmaz.

3. Akıllı ve bülûğa ermiş olmak: Deli teklife muhatab olmadığı için, imameti sahih olmaz. Bülûğa ermeyen çocuğa da namaz farz değildir. Dolayısıyla onun namazı nafiledir.

4. Kur'an-ı Kerim'i okumasını bilmek: Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Cemaate, Allahû Teâla (cc)'nın kitabını en güzel ve en iyi okuyanı imam olur"(226) buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Kur'an-ı Kerim'i okumasını bilmeyen kimse, bilenlere imam olamaz.

5. Özür sahibi olmamak: Devamlı olarak burnu kanayan, idrarını tutamayan ve bunun gibi özürlere müptelâ olan kimse, sağlam olan kimseler üzerine imam olamaz.

6. Abdestsizlikten ve necaset'ten temizlenmiş olmak: Abdestsiz imamet sahih olamayacağı gibi, ibadete mani olacak pisliğin imamın elbisesinde, bedeninde veya namaz kılacağı yerde bulunması halinde de sahih olmaz. Esasen bu şart; hem imamet görevine geçecek şahısta, hem de muktedi durumunda olan mükellefte aranır.

7. Pelteklik gibi kıraate mani bir halin bulunmaması.

8. Cemaat'in önünde bulunmak: Muktedi olan kimselerin ayaklarının arka kısmı, imamın ayaklarının arka kısmından ileride olmaması şarttır. Bir tek kimse ile birlikte namaz kılan kimse; onu (muktedi'yi) sağ yanında durdurur. Zira İbn-i Abbas (ra)'dan rivayet edilen Hadis-i Şerif vardır.(227)

İMAMET'E KİM DAHA LAYIKTIR?

490- İbn-i Abidin: "Cemaat evlâ olmayan birini imamlığa tercih ederlerse günaha girmeksizin isaet (hata) etmiş olurlar. Tatarhaniye'de şöyle deniliyor: "İki adam fıkıh ve salah'ta müsavi olurlar da, biri daha güzel okur, fakat cemaat ötekini imam yaparlarsa isaet etmiş, sünneti bırakmışlardır. Ama günahkar olmazlar. Çünkü elverişli birini geçirmişlerdir. Valilik ve hükümet meselelerinde de hüküm böyledir. Hilâfete gelince: O büyük imamlıktır (Onu seçerken) efdal olanı bırakmaları caiz değildir. Bunun üzerine icma-i ümmet vardır"(228) hükmünü beyan etmektedir. Dolayısıyla bütün muteber fıkıh kitaplarında; imamet görevine kimin daha layık olduğu ve ayrıca kimlerin imamete geçirilmesinin mekruh olduğunu zikretmişlerdir. Şimdi bunlar üzerinde duralım.

491- Molla Hüsrev: "Cemaat arasında imamete en layık olanı; namaz caiz olacak kadar kıraatı güzel olduktan sonra, sıhhat ve fesad yönünden namazın hükümlerini en iyi bilen kimsedir. Zira başka şeye nazaran ilme ihtiyaç daha fazladır. İlimde eşit olurlarsa; imamete en layık olanı, kıraat yönünden ve kıraatı da "Tecvid" noktasından daha güzel olanıdır. Zira Kur'an-ı Kerim okumak namazda bir rükündür. Eğer kıraat ve tecvid'de de eşit olurlarsa; imamete en layık olanı takva sahibi olandır. Çünkü Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bir kimse takva sahibi olan ûlemanın arkasında namaz kılarsa, sanki o kimse Nebi'nin arkasında namaz kılmış gibidir"(229) hükmünü zikretmektedir. Dikkat edilirse; muttaki ûlema imamet hususunda herkesten daha fazla hak sahibidir.

492- Eğer ilim, verâ, kıraat ve takva noktasında birbirlerine herhangi bir üstünlüğü bulunmayan iki kişi mevcud olursa; bunlardan imamete daha layık olanı en yaşlısıdır. Zira Resûl-i Ekrem (sav) Ebû Müleyke'nin iki oğluna hitaben: "Size, sizin yaşça daha büyük olanınız imamlık etsin"(230) tavsiyesinde bulunmuştur. Esasen yaşlı olan alim zatların öne geçirilmesinde cemaati çoğaltmak sözkonusudur.

493- İlim, kıraat, vera, takva ve yaş bakımından birbirlerine eşit iki kimse hazır bulunursa; bunlardan imamete layık olan, teheccüd namazına daha çok devam edenidir. Çünkü Resûl-i Ekrem (sav) "Kim gece namazını (Teheccüd'ü) çok kılarsa, onun yüzü daha nurlu olur"(231) hükmünü beyan etmiştir. Eğer bunda da eşitlik olursa; neseb noktasından daha şerefli ve kıyafet hususunda daha titiz ve temiz olanı öne geçer. Bu hususlarda da müsavi olma durumunda; aralarında kura çekilebileceği gibi, cemaat istediğini de öne geçirebilir.

494- Firaset sahibi her mü'min kabul eder ki; yukarıda beyana gayret ettiğimiz şartların dikkate alınması hemen hemen imkansız gibidir. Zira Demokratik Laik Türkiye Cumhuriyeti; mü'minlere namaz kıldırması için, kendi tayin ettiği memurları "Ehil" ilan etmiştir!.. Laik bir devletin; mü'minlerin ibadetine müdahalesi sözkonusudur. Esasen yukarıda beyana gayret ettiğimiz vasıfların hiçbirisi, "Resmi tayinde" aranan şartlar değildir. Ayrıca laik devletin mü'minler üzerine "Velâyet" hakkından da söz edilemez. Hatta din ayırımı yapmak resmen yasaklanmıştır.(232) Din ayırımı yapan Diyanet İşleri görevlisi hakkında tahkikat açılabilir. Bu mahiyet iyi tefekkür edilmelidir.

İMAMET'E GEÇİRİLMESİ MEKRUH OLAN KİMSELER

495- Fasık'ın imameti tahrimen mekruhtur: İbn-i Abidin: "Fasık doğru yoldan çıkan manasınadır. İhtimal ondan murad; içki içen, zina eden ve faiz yiyen gibi büyük günahları irtikap edendir.(233) Bercendi'de dahi böyle denilmiştir. Mi'raç'ta şu satırlar vardır: "Ulemamızın söylediklerine göre Cum'a'dan başka namazda fasıka uymamak gerekir. Çünkü Cum'a'dan başka namazda fasıktan başka imam bulunur. Fetih sahibi diyor ki, "Bu izaha göre Cum'a namazı şehirde birkaç yerde kılındığı zaman İmam-ı Muhammed (rha)'in müftabih olan kavli gereğince Cum'a'da uymakta mekruhtur. Çünkü başka yere gitmek elindedir"(234) hükmünü beyan etmektedir. Bahsin devamında "Fasık"a niçin uyulmaması gerektiğini şu cümlelerle beyan etmemektedir: "Onu (Fasık'ı) imamlığa geçirmenin mekruh oluşunu ulemâ dini hususlara ehemmiyet vermemekle ta'lil etmişlerdir. Bir de onu (Fasıkı) imam yapmak ona ta'zimde bulunmaktır. Halbuki cemaatin onu şer'an hafife almaları vâciptir. Şüphesiz ki, başkalarından alim olmakla "illet" ortadan kalkacak değildir. Çünkü onlara (Cemaat'e) abdestsiz namaz kıldırmadığından kimse emin olamaz. Binaenaleyh Fâsık, Bid'atçı gibidir. İmamlığı herhalde mekruhtur. Hatta Münye şerhinde halebi onu (Fâsık'ı) imam yapmanın kerahati tahrimiye ile mekruh olduğunu tercih etmiştir. Halebi: "Onun içindir ki; İmam-ı Malik (rha)'e göre onun arkasında namaz asla caiz olamaz. Bu kavil İmam-ı Ahmed'den (rha) de bir rivayettir" diyor. Bundan dolayı şarih musannıfın ibaresine çare aramış ve istisnayı fasıktan başkasına hamletmiştir. Allahû Alem.

496- Bid'at ehlinin imameti de tahrimen mekruhtur: Bilindiği gibi "bid'at" kelimesinin lûgat manası; olmayan şeyi ortaya çıkarmaktır. Mesela: Allahû Teâla (cc) bütün alemleri ibda etmiştir" cümlesinde "İbda"; yoktan var etmiştir, yaratmıştır manasınadır. İslâmi ıstılâhta: "Resûl-i Ekrem (sav)'den malûm ve meşhur olan hususların aksine itikadda bulunmaktır. Fakat bunun bir inad sebebiyle değil, bir nevi şüphe ile olması esastır!.. Feteva-ı Hindiyye'de: "Rafizi'nin, Cühemi'nin, Kaderiyye'nin, Müşebbehe'nin ve Kur'an yaratılmıştır diyenin arkasında namaz kılmak caiz değildir. Heva ve bid'at sahibi olan kimse, bu hallerinden dolayı kafir olmuyorsa, arkasında namaz kılmak mekruh olmakla beraber caizdir. Aksi taktirde caiz olmaz"(235) denilmektedir. Aliyyü'l Kari: "Hatta İmam-ı Yusuf (rha)'dan şöyle bir rivayet nakledilmiştir. "Ebû Hanife (rha)'nin meclisinde oturuyorduk. Önünde iki kişi bulunan bir topluluk içeriye girdi. Topluluktan biri şöyle dedi: Bu iki adamdan biri "Kur'an yaratılmıştır" diyor. Öteki de onunla münakaşa ediyor ve "Kur'an yaratılmamıştır" diyor. İmam-ı Azam (rha) hazretleri "İkisinin de arkasında namaz kılmayın" buyurdu. Ben de dedim ki: Birincisi evet, Kur'an'ın yaratılmış olduğuna hükmediyor, fakat diğerine ne oldu? Bu soruma karşılık İmam-ı Azam (rha) hazretleri buyurdu ki: Bunların ikisi de dinde münakaşa ediyorlar. Dinde münakaşa etmek ise bid'attır"(236) hükmünü zikrediyor.

497- İmam-ı Merginani: "Köle olan kimseyi imamete geçirmek mekruhtur. Zira köle olan kimse ilim öğrenmek için müsait vakit bulamaz. A'rabi'nin (Çölde yaşayan bedevi, ister arab, ister acem olsun) imamlığı da mekruhtur. Bilindiği gibi onlarda galib olan cehalettir. Ama (kör) olan kimsenin de öne geçirilmesi mekruhtur. Zira ama olan kimse necaset'lerden korunamaz, sakınamaz. Veled-i zinanın da imameti mekruhtur. Çünkü kendisine ilim tahsili yaptıracak bir babası olmadığı için, cahil olma yönü ağır basar. Ayrıca bunların imamete geçmeleri cemaati azaltma noktasından da değerlendirilmelidir. Öyle ise mekruh olur. Ancak imamete geçerlerse Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Her salih ve facir'in arkasında namaz kılınız" kavline göre caiz olur"(237) hükmünü beyan etmektedir.

"İMAMET" LE İLGİLİ DİĞER MESELELER

498- Şimdi "Mezheb farkı cemaat olmaya mani midir?" sualine cevab arıyalım. Mesela: Amelde Şafii mezhebini taklid eden bir imama, Hanefi mezhebiyle amel eden bir mü'min iktida edebilir mi? Feteva-ı Hindiyye'de: "Şafii mezhebinden olan bir imama uymak muhakkak ki sahihtir. Ancak arkasında Hanefi mezhebini taklid eden kimselerin de namaz kılması muhtemel olan Şafii İmam; ihtilâflı hususlara riayet etmelidir. Mesela: Bir yerinden kan çıkınca abdest almalı, kıble istikametinden fazla dönmemeli ve bunlar gibi ihtilaflı hususlara dikkat etmelidir. Nihaye'de ve Kifaye'nin vitr babında da böyle zikredilmiştir"(238) denilmektedir. İbn-i Abidin bu konudaki ihtilafları zikrettikten sonra:"Kalbin meylettiği taraf şudur ki; farzlara riayetsizlik göstermedikçe muhalif mezhebin imamına uymakta kerahat yoktur. Çünkü sahabe ve tabiûn'dan muhtelif (İçtihad noktasında farklı) olmasına rağmen, bir imamın arkasında namaz kılmışlardır"(239) hükmünü zikretmektedir. Dolayısıyla imamet görevine geçen kimse; farzlara riayet konusunda çok titiz olmak durumundadır.

499- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bir kimse cemaate imam olursa; cemaatte bulunanların en zayıfının (kılacağı şekilde) namazı kıldırıversin. Zira o cemaatin içinde; hasta, yaşlı ve hacet sahibi olanları bulunur" buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla imâmet görevine geçen kimsenin namazı fazla uzatması mekruhtur.(240) Ancak sünnete uymak durumundadır.

500- Kadınların kendi cinsleriyle cemaat haline gelerek namaz kılmaları mekruhtur. Zira onlar için iki mahzurdan birisi sözkonusudur. İmamete geçen kadının, safın ortasında durması esastır. İmam-ı Merginani: "Hz. Aişe (r.anha) validemizin, nehyedilmeden önce yani ilk dönemlerde kadınlara cemaatle namaz kıldırırken safın ortasında durduğunu kaydetmektedir.(241) İkinci durum ise; kadının cemaatin önüne geçmesidir ki, bu tesettür haline muğayyir olur, onda açılma vardır. Molla Hüsrev: "Genç kadınların (Bülûğ ile otuz yaş arası) beş vakit farz namaz ile Cum'a namazı için; cemaate devam etmeleri mekruhtur. Çünkü bu fiilde fitne korkusu mevcuttur. Yaşlı olan kadınların da; öğle, ikindi ve Cum'a namazı için cemaate devam etmelerinde kerahat vardır. Zira fasık olan kimseler bu üç vakitte toplanırlar. Fasıkların aşırı şehvetlileri, bazen yaşlı kadınları bile arzuya sevkeder. Sabah ile yatsı namazlarında fasıklar uykudadırlar. Akşam namazı vaktinde ise yemek-içmekle meşgul olurlar"(242) hükmünü zikreder. Bahsin devamında ise Kafi'den naklen "Günümüzde fesad zuhur ettiğinden, namazların hepsi için kadınların cemaate devam etmemesine fetva verilir" denilmektedir. Hadd'lerin icra ve hükümlerin tenfiz olunamadığı toplumda ise durum daha da fecidir.

501- Hanefi fûkahası; Resûl-i Ekrem (sav)'in, İbn-i Abbas (ra) ile cemaat halinde namaz kılarken, onu sağ tarafına aldığını beyan ederek; "İmama uyan tek kişi, onun sağ tarafına durur. Zahir rivayete göre; tek kişi imamın arkasına duramaz"(243) hükmünde ittifak etmiştir!.. Ancak imama uyan tek kişi onun soluna veya arkasına durursa; sünnete aykırı bir iş yapmış olacakları için isabet etmiş olurlar, fakat kıldıkları namaz caiz olur. İmama uyan iki kişi olursa; sağına ve soluna durabilecekleri gibi, arkasına da durabilirler. Müftabih olan kavil budur.

502- Bir kimse imama iktida eder, daha sonra da imamın abdestsiz olduğunu öğrenirse, namazını iade eder. Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Bir kimse cemaate imam olup namaz kıldırır, daha sonra da abdestsiz olduğunu veya cünüp olarak namaz kıldırdığını hatırlarsa; hem kendisi namazını iade eder, hem de ona iktida edenler namazlarını iade ederler"(244) buyurmuştur. Tabii bunun kasdi olmaması esastır. Bir kimse abdestsiz veya cünüp iken namaz kıldırmanın helal olduğuna itikad ederse; kat'i olan nassları yalanladığı için kafir olur. Zahir olan rivayet budur.

503- Cemaat halinde namaz kılarken; erkekler imamete geçen kimsenin arkasında namaza dururlar. Çünkü Resûl-i Ekrem (sav): "Benim hemen yakınıma sizin ahlâk ve akıl sahibleriniz (Namaza) dursunlar"(245) buyurmuştur. Erkeklerin arkasında çocuklar saf olur. Çocukların arkasında hünsa (hem erkeklik, hem dişilik uzvu bulunan) kimseler ve hünsa olanların arkasında da kadınlar saf teşkil ederler.(246)

504- Ayakta namaz kılan kimse; oturarak namaz kılan kimseye uyabilir mi? İmam-ı Muhammed (rha)'in kavline göre; ayakta durabilen kimsenin hali, oturan kimsenin halinden daha kuvvetli olduğu için "Kıyas'ı" tercih ederek, bu caiz olmaz demiştir. Ancak İmam-ı Azam (rha) nass'ı esas alarak, bu konuda kıyasa başvurmamıştır. Nass şudur: "Resûl-i Ekrem (sav) son namazını oturarak, Sahabe-i Kiram ise onun arkasında ayakta iken namazı edâ ettiler"(247) Dolayısıyla ayakta duran kimse; oturarak namaz kılan kimseye iktida edebilir. Müftabih olan kavil budur. İmâ ile namaz kılan kimse, tıpkı kendisi gibi imâ ile kılan kimseye iktida edebilir. Çünkü durumları (Kuvvet noktasından) müsavidir. Ancak oturarak imâ ile namaz kılan kimse, yattığı halde imâ ile namaz kılan kimseye iktida edemez.(248) Zira; oturarak imâ ile namaz kılan kimse, diğerinden daha kuvvetlidir.

NAMAZ'DA ERKEKLER İLE KADINLARIN BİR HİZADA BULUNMASI

505- Molla Hüsrev: "Bilmiş ol ki; erkeklerle kadınlar bir rükün miktarı aynı hizada bulunurlarsa, namazı bozar"(249) hükmünü zikretmektedir. İmam-ı Merginani de: "Kadınlarla erkeklerin, namaz kılarken bir hizada bulunmaları namazı ifsad edicidir. Dolayısıyla kadınlar geride dururlar. Eğer ikisi aynı namazda müşterek oldukları halde (kadın erkeğin hizasında durursa) erkeğin namazı, (eğer imam kadınlara da imamete niyet etmişse) fasid olur"(250) buyurmaktadır. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere; erkeklerle kadınların bir hizada olmaları, bazı şartlarla namazı ifsad eder. Şimdi bunları kısaca zikredelim:

Birincisi: Kadının, erkekle aynı hizada bir rükün edâ edecek kadar bulunmasıdır. Eğer rükünden az olursa namaz ifsad olmaz.
İkincisi: Erkekle aynı hizada bulunan kadının; vücûd yapısı itibariyle iri ve cim'a etmeye elverişli olmasıdır. Yani cim'a'ya elverişli olmayan çok küçük kız çocuğunun bulunması, ifsad edici değildir.
Üçüncüsü: Erkek ve kadının her ikisinin de; rükû ve sücûd'a gerek olan bir namazı edâ etmeleri esastır. Mesela; Cenaze namazında aynı hizada olmak ifsad etmez.
Dördüncüsü: Edâ edecekleri namazda; ikisinden birinin diğeri için imam olması veya her ikisinin aynı imama iktida etmiş olmaları şarttır.
Beşincisi: Erkek ile aynı hizada duran kadının arasında, herhangi bir engelin bulunmaması namazı ifsad eder. Engel bulunursa durum aksinedir.
Altıncısı: İmam'ın kadına veya kadınlara; namaza başladıktan sonra değil de, başladığı vakitte niyet etmesi gerekir. Bu durumda erkekle kadın aynı hizada olursa, namazı ifsad eder. Eğer imam kadınlara niyyet etmemişse namaz ifsad olmaz. Zira iştirak; kadına niyyet olmaksızın sabit olmaz. Müftabih olan kavil budur. Yedincisi: Erkekle aynı hizada bulunan kadının istikâmetleri bir olmalıdır. Eğer istikametleri farklı olursa namaz ifsad olmaz. Halbuki istikametlerin farklılaşması Kabe-i Muazzama içerisinde veya çok karanlık bir gecede erkek ve kadının kıble istikametini araştırıp, farklı karar kılmalarında olabilir. İmam Serûci (rha) "Gaye" isimli eserinde; "Ka'be'de Namaz" babında bu hususu bu şekilde beyan etmiştir.(251)

506- Erkekle (Yukarıda beyan ettiğimiz şartlar dahilinde) aynı hizada namaza duran kadının, bütün uzuvlarıyla aynı hizada olması gerekmez. Zira bu muhazat; kadının bazı uzuvlarıyla bile olsa yeterlidir. Ebû Ali En Nesefi (rha)'den rivayet edilmiştir ki; aynı hizada bulunmanın sınırı; erkek ile kadının uzuvlarından bir uzvun (aynı hizada) bulunmasıdır.(252) Mü'min erkek ve kadınlar; namazlarını edâ ederlerken bu hususta titizlik göstermelidirler. İmam-ı Merginani; erkekle kadının aynı namazda bir hizada bulunmalarının namazı ifsad ettiğinin nass'la sabit olduğu üzerinde durur.(253)

İKTİDA'YI (İMAMA UYMAYI) ORTADAN KALDIRAN DURUMLAR

507- Bir kimseyi imama uymaktan (iktida'dan) şu üç durum men eder:

Birincisi: İmam ile muktedi arasında; yük taşıyan hayvanların ve arabaların geçtiği umuma ait geniş bir yolun bulunmasıdır.(254) Bu hüküm yola bitişik safların bulunmaması halinde geçerlidir. Eğer saflar o yolu tamamen kaplamışsa iktidaya mani olmaz.
İkincisi: Kendisinden geçmek; ancak kayık veya başka bir vasıta ile mümkün olan, nehir ve ırmaklar iktidaya mani olurlar.(255)
Üçüncüsü: Kadınlardan meydana gelmiş olan tam bir saf; imama iktidaya manidir. Bu üç hususta kat'i bir ittifak vardır. Bunların dışında; sahrada namaz kılarken imam ile muktedi arasında geniş bir boşluk bulunursa bu iktidaya mani midir, değil midir? meselesinde ihtilaf vardır. Yine bir mescidin mahfeli üzerinde namaz kılan musallinin; o mescidin sahnında boş yer bulunursa (yani büyük orta boşluk varsa), namazı mekruh olur. Eğer sahnında boşluk yoksa mekruh olmaz denilmiştir.(256) Bir kimse; mescidin damında imama iktida etmiş olsa; eğer o mescidin dama açılan bir kapısı varsa ve imamın halinden de şüpheye düşülmüyorsa, o kimsenin iktidası sahih olur. Eğer imamın hali şüpheli olursa, sahih olmaz.(257)

NAMAZ İÇERİSİNDE İMAMA TABİ OLUNMAYAN DURUMLAR

508- İbn-i Abidin: "Bir kimse kendisinden hoşlanmadıkları halde bir cemaate imam olsa bakılır: Eğer hoşlanmamaları o şahıstaki bir bozukluktan yahud kendileri imamlığa ondan daha layık olduklarından ise, imamlığı (kerahat) mekruhtur. Çünkü Ebû Davud'un rivayet ettiği bir hadisde: "Kendisini sevmedikleri halde bir cemaate imam olan kimsenin namazını Allahû Teâla (cc) kabul etmez" buyurulmuştur. O kimse haklı ise kerahat yoktur. Kerahat cemaatin üzerinedir"(258) hükmünü zikrediyor!.. Şurası muhakkaktır ki mü'minler namazda o kimseye iktida ettikleri için ona "İmam" denir. Eğer hiç kimse iktida etmezse "imam" olmaz. Dolayısıyla namaz içerisinde; ictihada konu olan birçok hususta imama uymak gerekir. Mesela: Şu beş şeyi imam terkederse; muktedi de imama tabi olarak terkeder: "Bayram namazı tekbirleri, Tilâvet secdesi, kunut duası, namazdaki birinci oturuş (ilk ka'de) ve sehiv secdesi!..(259) Bir de imama tabi olunmayacak durumlar vardır: Mesela: İmam şu dört şeyi yaptığı zaman, muktedi imama tabi olmaz." İmamın fazla secde yapması, bayram tekbirlerini Sahabe-i Kiram'ın kavillerinde bulunan miktardan fazla getirmesi, unutarak fazla rek'at kılması ve Cenaze Namazında beş defa tekbir getirmesi.(260)

509- Şu dokuz hususu imam terketse bile; imama uyan kimse terketmez ve edâ eder:
1- İmamın tahrime'de (iftitah tekbirinde) ellerini sünnet'e uygun kaldırmaması,
2- senâ'yı (Sübhaneke'yi) okumaması,
3- Rükû tekbirlerini terketmesi,
4- Secde'nin tekbirlerini terketmesi,
5- Rükû ve Secde'ye gidiş tekbirlerini terketmesi,
6- "Semi'allahü Limen hamide " demeyi terketmesi,
7- Teşehhüd okumayı terketmesi,
8- Selâm vermeyi terketmesi,
9- Teşrik tekbirlerini terketmesi.

İKTİDA İLE İLİGİLİ DİĞER MESELELER

510- MÜDRİK: Lûgat manası "idrak eden" demektir. Molla Hüsrev: "Müdrik, İslâmi ıstılâhta imam ile beraber, rek'atların tamamını (yani namazı) kılan kimsedir.(261) tarifini esas almış!.. İbn-i Abidin: "Müdrik (imama yetişen) lahik ve mesbuk olmaz. Bu hüküm musannıfın Bahır ve Dürer sahiplerine uyarak müdriki: "Namazı tam olarak imamla kılandır" şeklindeki tarifine binaendir. Yani müdrik bütün rek'atlarda imama yetişendir. İster tahrime'de yetişsin; isterse ilk rek'atın bir cüzünde yetişerek sonunda oturuncaya kadar imamla beraber olsun. Ve ister imamla beraber selâm versin ister ondan önce selâm versin"(262) hükmünü zikrediyor.

511- MESBÛK: İmam'a birinci rek'at'ta iktida edemeyen kimseye mesbûk denir. Molla Hüsrev: "İmam, mesbûk olan kimseyi bazı rek'atler itibariyle geçer. O kimse imama; iki rek'atlı namazda (Mesela sabah namazında) birinci rek'atın edasından sonra yetişir ve dört rek'atlı olan namazda, üçüncü rek'atta yetişir"(263) hükmünü zikrederek, konunun anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. Mesbûk hakkında birçok hüküm vardır. Şimdi bunları izaha gayret edelim.

512- Mesbûk; İmam'a kıraatı açık olan rek'ata yetişerek uyarsa, Senâ'yı (Sübhaneke'yi) okumaz. Hülâsa'da da böyledir. Sahih olan budur. Ancak bu durumda mesbûk; yetişemediği rek'atı kılmaya kalktığı zaman; Senâ'yı (Sübhaneke'yi) okur ve kıraat için istiâzeyi getirir. Feteva-ı Kadıhan'da, Hülâsa'da ve Zarihiyye'de de böyledir.(264) İmam'a rükû halinde veya secdede iken yetişen kimse, zann-ı galibi ile hareket ederek araştırır. Eğer senâ'yı okuduktan sonra Rükû'a veya Secde'ye yetişebileceğine kalbi kanaat getirirse, gizlice okur. Bu kanaate varamazsa Senâ'yı terkeder. Ancak imama ka'de'de (Oturuş esnasında) yetişen kimse, sübhaneke'yi okumaz; hemen tekbir alıp oturur. Bahrû'r Raik'te de böyledir. Mesbûk; yetişebildiği rek'atleri imam ile birlikte kılar; sonra da yetişemediği rek'atleri tek başına kaza eder. Kaza ederken Sübhaneke'yi (Senâ'yı) okur. Essah olan rivayet mesbuk'un kıraatı terkederek kaza eylediği namazın fasid olacağıdır.(265) Ayrıca imam iki tarafına selâm vermeden, yetişemediği rek'atleri kaza etmek için kıyama kalkmaz. Zahir olan rivayet budur. Ancak bazı hallerde kalkabilir. Bunlar: Meshetmiş olan mesbuk, mesh müddetinin çıkmasından korktuğu zaman, özür sahibi olan mesbûk, vaktin çıkmasından korktuğu zaman, Cum'a namazında ikindi vaktinin girmesinden korktuğu zaman, sabah namazında, güneşin doğmasından korktuğu zaman, kendisinden herhangi bir hadesin vuku bulacağından çekindiği zaman ve imam'ın selâm vermesini beklediği takdirde; insanların önünden geçmesinden korktuğu zaman, teşehhüd'den sonra selâmı beklemeden kalkabilir. Vecizü'l Kerderi'de de böyledir.(266)

513-Mesbûk; Kur'an-ı Kerim okuma (Kıraat) hususunda namazın evvelini, teşehhüd hususunda sonuna kaza eder.(267) İbn-i abidin: "Mesbûk bütün rek'atlarda veya bazılarında imama yetişemeyen kimsedir. Bütün rek'atlarda veya bazılarında imama yetişemeyen kimsedir. Bütün rek'atlarda yetişememek, son rek'atın rükûundan sonra yetişmekle tahakkuk eder. Mesbûk Sübhaneke'yi okur ve euzü besmele çeker. Çünkü bunlar kıraat içindir. Kıraatı da ifa eder. Zira kıraat hakkında namazın başını (evvelini) kaza eder, nitekim gelecektir. Hatta kıraatı terkederse namazı bozulur"(268) hükmünü zikretmektedir.

514-LAHİK: Önce imama iktida edip; sonra uyku, abdestin bozulması veya izdiham gibi sebeplerle namazının bir kısmını kılamayan, daha sonra yeniden iktida eden kimsedir.(269) Molla Hüsrev: "Bütün rek'atları kaçıran kimseye veya imama iktida'dan sonra rek'atların bazısını kaçırana verilen isimdir"(270) tarifini esas almış!.. Bahsin hemen devamında da "Şöyle ki o kimse birinci rek'atta imama iktida eder. Namazda iken abdesti bozulur, gider abdest alır ve imama yetişir. Veya o bir rek'atı, iki rek'atı, üç rek'atı edâ ettikten sonra; abdesti bozulursa, gidip abdest tazeler, kaçan rek'atları kılar" hükmünü beyan etmektedir. Lahik; zayi ettiği rek'atları edâ ederken; sanki imamın arkasında imiş gibi, okumadan kılar. Sehvetse de, sehiv secdesi yapmaz. Vecizü'l kerderi'de de böyledir.

515- Şurası muhakkaktır ki; herhangi bir mü'min namaz kılarken hata edebilir. İslâm ûleması: "Ümmetimden hata kaldırılmıştır" Hadis-i Şerifini; hatanın günahının kaldırıldığına hamletmiştir. Bu konuda İbn-i Abidin şunları zikrediyor: "Fetih sahibi diyor ki;" Bu lafızla (Ümmetim'den hata kaldırılmıştır şeklinde) bu hadis, hiçbir hadis kitabında bulunmamıştır. Hadis kitaplarında olan şudur: "Muhakkak Allah ümmet'ten hata ve unutmayı, bir de zorla yaptırıldıkları şeyi kaldırmıştır" Bu hadisi İbn-i Mace, İbn-i Hibban ve hakim rivayet etmiş; Hakim onun Buhari ile Müslim'in şartlarına göre sahih olduğunu söylemiştir. Günah'dan murat; uhrevi hükmüdür. Binaenaleyh dünyevi hükmü, yani fesad ile itiraz edilemez. Zülyedeyn'in ismi Hırbak'tır. Elleri yahud bir eli uzunmuş. Zülyedeyn Hadisi şudur: "Namaz mı kısaldı yoksa unuttun mu?" dedi. Resûlullah (sav): "Ne unuttum, ne namaz kısaldı" buyurdu. Hırbak: "Hayır unuttun ya Resûlullah!.." dedi. Bunun üzerine cemaate dönerek: "Zülyedeyn doğru mu söyledi?" diye sordu. Cemaat: "Evet " diye işaret ettiler. Zeyle-i Müslim Hadisinin tamamı şöyledir. Muaviye b. Hakem Es Sülemi'den rivayet olunmuştur. Demiştir ki: "- Bir defa ben Resûlullah (sav) ile birlikte namaz kılıyordum. Aniden biri aksırdı. Ben "Yerhamükellah" dedim. Bunun üzerine cemaat bana göz attılar. Ben: "-Vay canına size ne oluyorda bana bakıyorsunuz" dedim. Bu sefer elleriyle uyluklarına vurmaya başladılar. Beni susturmak istediklerini görünce sustum. Resûlullah (sav) namazını kılınca beni çağırdı. Annem-babam feda olsun!.. Ben ondan evvel ve sonra onun kadar güzel öğreten görmedim. Vallahi bana ne surat astı, ne döğdü, ne söğdü!.. Sonra: "- Gerçekten bu namaz öyle bir şeydir ki; onda insan sözünden hiçbirşey caiz değildir. O ancak tesbih tekbir ve Kur'an okumaktan ibarettir buyurdular.(271) İbn-i Abidin bahsin devamında hadisle ilgili bazı izahlar yapmaktadır. Bizim bunu zikretmemizin sebebi şudur: "Mü'minler, hata yapan herhangi bir kardeşini uyarırken, Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetine uymalıdırlar." Kaba ve katı yürekli olmak, hiç kimseye birşey kazandırmaz!..

516- Kendisine iktida olunan imam ile; cemaat arasında namazın kaç rek'at kılındığı hususunda ihtilaf ortaya çıksa ve cemaat: (Meselâ öğle namazının farzı için) "Üç Rek'at kıldırdın" dese, İmam da: "Hayır dört rek'at kıldırdım" iddiasında bulunsa; eğer imam iddiasında kat'i bir kanaata sahip ise, cemaatin sözüne uyarak namazı iade etmez. Ancak kat'i kanaati yoksa, cemaatin sözüne uyup, namazı yeniden kıldırır.(272)

  ANASAYFA
b a
MEVZULAR
 • Takdim ve Önsöz
 • Genel Bilgiler
 • Tevhid ve Sıfat İlmi
 • Temizlik Bahsi
 • Namaz Bahsi
 • Cihad Bahsi
 • Oruç Bahsi
 • Zekât Bahsi
 • Hac ve Kurban Bahsi
 • Nikah Bahsi
 • Had ve Hudud Bahsi
 • Rızık-Kazanç Bahsi
 • Adâbı Muaşeret Bahsi
 • Adâlet Bahsi
 • Miras Hukuku Bahsi
 • Çeşitli Meseleler
 • Mevzuların Tam Listesi
 
 • ANASAYFA
MURABIT