EMANET ve EHLİYET - İSLÂM İLMİHÂLİ

İNSANI KÜFRE DÜŞÜREN HALLER - ELFÂZ-I KÜFR - EF'AL-İ KÜFÜR

İNSANI KÜFRE DÜŞÜREN HALLER

224- Önce küfür kelimesi üzerinde duralım. Arapça bir kelime olup "Kefera" fiilinden masdardır. Lûgat manası: "Bir şeyi örtmek, gizlemek, varlığı istifhama yer bırakmıyacak derecede açık olan bir şeyi, sun'i olarak gizlemektir."(187) Delâlet-i ve subûti kat'i nass'ları tasdik etmeyen ve Allahû Teâla (cc)'yı inkâr edenlere kâfir denir. İmam-ı Gazali küfrü "Resûl-i Ekrem (sav)'in getirmiş olduğu haberlere inanmamak ve onları yalanlamak"(188) şeklinde tarif etmiştir. İbn-i Abidin: "Küfür lûgatta örtmek manasınadır. Şeriatte ise: Hz. Muhammed (sav)'in kesin olarak dininden olup, Cenab-ı Hakk (cc) tarafından getirmiş olduğu bilinen şeylerde Resûlullah (sav)'ı yalanlamaktır"(189) tarifini esas almış!.. Allahû Teâla (cc)'ya iman etmeyen, Resûl-i Ekrem (sav)'in tebliğini kabul etmeyen ve "Zarurat-ı Diniyye" den olan hususları inkâr edenlere kâfir denir. Çoğulu "Küffâr" veya "Kefere"dir.(190)

225- Küfür ile birlikte ele alınması gereken diğer bir kavram da "şirk"tir. "Eş-Şerike" veya "Eş-Şirke" şeklinde kullanılan bu kelimenin lugat manası ortaklıktır.(191) İki ortağın sermaye ve emeklerini birbirlerine katmaları, mirasta, ganîmette, alım ve satımda birbirine şerik (ortak) olmalarına "Şirket" denilmiştir.(192) İslâmi ıstılâhta şirk; Allahû Teâla (cc)'ya inanmakla birlikte kudret ve kuvvette O'na (Allah'a) denk başka ilahları da tanımaktır. Açıktan açığa Allahû Teâla (cc)'ya ortak koşan, birkaç ilahın varlığını kabul edenlere "Zahiri Müşrik" denir. Allahü Teâlâ 'yı(cc) ikiye ayıran, hayrı yaratan "Yezdan", Şerri yaratan "Ehremen"dir diyen mecusiler, zahiri müşrik hükmündedir.(193) Allahû Teâla (cc)'ya lâyık olmadığı sıfatları nisbet edenler de müşriktirler. Hristiyanlar "Hz. İsa Allah'ın oğludur", Yahudiler de "Hz. Üzeyr Allah'ın oğludur" diyerek şirke düşmüşlerdir. Hristiyan ve Yahudiler, "Hakiki Müşrik" hükmündedirler.(194) Küfür ile şirk kavramı arasında, lafzî ayrılık mevcuttur. Her müşrik, aynı zamanda kâfirdir. Buna mukabil her kâfir, müşrik vasfı ile anılmayabilir. Ancak itikadî açıdan mahiyet birliği sözkonusudur. Hanefî fukahası: "Küfür tek millettir" .(195)hükmünde ittifak etmiştir.

226- Konumuzla ilgili olarak diğer bir ıstılâh da "İrtidat"dır. Reddetmek, geri çevirmek ve bir işten rücû etmek gibi manalara gelen "İrtidat"; İslâmî ıstılahta; iman ettikten sonra, küfre rücû etmeye (dönmeye) verilen isimdir.(196)

MÜRTED İLE KAFİR ARASINDAKİ FARK

227- Mürted ile kâfir arasında çok önemli bir fark vardır. Şöyle ki: Mürted İslâm'ın Allahû Teâla (cc) indinde yegâne din olduğunu ve kudsiyetini bildiği halde; dünya menfaati, hırs, hased, kin veya bunun gibi duygularla İslâmı terketmiştir. Bu duygular, irtidat eden kimseyi mü'minlere karşı mâharib (savaş ehli) durumuna getirir. Zira irtidatla birlikte bütün ismet-i şahsiyetini kayıp etmiştir.(197) Gayr-i müslim olan kâfir ise, davete muhtaçtır. Zira İslâm dini hakkında doğru bir bilgiye sahip değildir. İbn-i abidin: "İrtidat eden ve muhârib durumuna geçen kimsenin öldürülmesi dinin muhafazası için zarurîdir. Zira dinin muhafazası maslahatların en üstünüdür"(198) hükmünü beyan etmiştir. Hanefi fukahası irtidat eden erkeğin öldürülmesinde, kadının ise hapsedilmesinde müttefiktir.(199) Çünkü kadın muharib (Savaş ehli) durumunda değildir. Bu noktada şu hususu da hemen kaydedelim ki; mürted olan erkek de derhal öldürülmez!.. Önce irtidat sebebi araştırılır, şüpheye düştüğü konular kendisine yeniden izah edilir ve mühlet verilerek tecdid-i iman'a dâvet edilir.(200) Bütün bunlardan sonra, yeniden İslâm'a dönmeyi kabul etmezse "mü'minlerin emirinin görevlendirdiği kimsenin (kadı'nın) huzurunda, gereken ceza uygulanır ve öldürülür. Zira Resûl-i Ekrem'in (sav): "Kim dinini değiştirirse onu öldürün"(201) buyurduğu sabittir.

228- Kur'an-ı Kerim'de: "Sizden her kim dininden döner ve kâfir olarak ölür ise, işte onların dünya ve ahirette amelleri geçersizdir. Kendileri de cehennem ehlidir. Onlar cehennemin ebedî sakinleridir"(202) hükmü beyan buyurulmuştur. Dolayısıyle herhangi bir kimse İslâm dininden döner ve o halde iken ölürse; (Müslüman iken yapmış olduğu) bütün amelleri mahvolur.(203) İslâm ulemâsı; insanları küfre sürükleyen konular üzerinde hassasiyetle durmuştur. Çünkü bir müslümanın (Allahû Teâla (cc) muhafaza buyursun) küfre düşmesi; imtihanı kaybetmesi ve ebedî olarak cehennemde kalmasını gerektiren fecî bir hâdisedir.

İNSANI KÜFRE DÜŞÜREN FİİLLER (EF'AL-İ KÜFÜR)

229- VESEN'E VE SANEM'E TAPMAK: Önce "Vesen ve Sanem" kelimeleri üzerinde duralım. İbn-i Abidin: "Vesen; cüssesi olan, yani insan sûretinde ağaçtan, taştan veya gümüşten, cevherden oyulan heykellerdir. Cem'i "Evsan" gelir. Sanem ise cüssesiz sûrettir. Lugat ulemasından birçokları, aralarında böyle fark yapmışlardır. Bazıları aralarında fark olmadığını söylemiş; bir takımları da sûretten (resimden) başkasına "Vesen" denileceğini bildirmişlerdir. Binâye'de böyle denilmiştir"(204) buyurmaktadır. Dikkat edilirse Zâhir rivâye; insan heykellerine (neden yapılırsa yapılsın) "Vesen" resimlerine de "Sanem" denilmiştir. Bu iki kelime (Vesen ve Sanem) Türçe'de ortak bir lafız ile ifâde edilmiştir: Put!.. Ancak "Put" kelimesinin Farsça olduğu ve bu iki mahiyeti kuşatmadığı da açıktır. Şurası muhakkaktır ki; Allahû Teâla (cc)'dan başkasına ibadet etmek küfürdür. İslâm ulemâsı Vesen'e (heykele) Sanem'e (resime), güneş'e, ay'a, Yıldız'a ve Ateş'e secde etmenin küfür olduğu hususunda ittifak etmiştir.(205) Günümüzde Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümleri çirkin görüp, kendi heva ve heveslerinden hükümler icad eden ve İslâm'a karşı savaşan Tağut'ların varlığı mâlumdur. Bu Tağut'lar, kendisinden önce ölen atalarının heykellerini yaptırmayı ihmâl etmezler. Bunlara "Veseni" (Heykelperest) denir. İnsanlardan bir kısmı; Tağut'ların heykellerine, değişik isimler altında tapmaktadırlar.

230- KUR'ÂN-I KERİM'E HAKARET ETMEK VE PİSLİĞE ATMAK:
Kasden ve taammüden Kur'ân-ı Kerîm'in tamamını veya bir kısmını pisliğe atmak, insanı küfre sürükleyen bir fiildir.(206) Zira bu fiildeki hakaret unsuru, inkârın bir neticesidir. Ayrıca alay etmek niyetiyle; def ve ney gibi müzik aletleri eşliğinde Kur'ân-ı Kerîm okumak da, insanı küfre sürükler.(207) "Feteva-ı Zahiriye" de: "Eğlence tarzında bir kimse Kur'an'dan bir ayet okursa kâfir olur"(208) denilmiştir. Sonuç olarak; Kur'an-ı Kerim'e hakaret etmek ve alaya almak insanı küfre sürükleyen fiillerdir.

231- KÜFÜR ALÂMETLERİ'Nİ TAKMAK VE GİYMEK:
Küffar'a ta'zim ve küfrü te'yid niyetiyle: Haç takınmak, zünnar kuşanmak, mecusî şapkası giymek (Kalensüvetu'l mecus) ve omuza gıyâr koymak, insanı küfre sürükleyen fiillerdir.(209) Ancak dikkat edilecek husus; "Küfrün âlâmet-i farikası" olan giyim ve kuşamda benzemenin haramlığıdır. Meselâ: Haç takınmak, Hristiyanların bir alamet-i fârikasıdır. Küffar'a ta'zim ve küfrü teyid niyetiyle "Haç takınan" kimse kâfir olur. Zira Haç işareti, Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerildiği akaidinin simgesidir. Halbuki Nass'la sabittir ki, Hz. İsa (as) çarmıha gerilmemiştir. Haç işaretini boynuna takan bir kimse, nass'ı yalanlama durumundadır.

İNSANI KÜFRE DÜŞÜREN SÖZLER (ELFÂZ-I KÜFR)

232- İrtidat'ın meydana gelmesi için yegâne rükûn; müslüman olan bir kimsenin; diliyle, küfür olan bir hususa itikad ettiğini ikrar etmesidir. Yani küfür sözünün ikrar edilmesidir.(210) Küfür olduğu sabit olan herhangi bir hususu ikrar eden kimsenin; bu ikrarı sırasında akıllı olması şarttır.(211) Delilik, bayılma, uyku halinde iken sayıklama, hastalık (cinnet vs.) ve sarhoş iken küfür kelimesini söyleyen kimsenin irtidadına hüküm verilemez. Ayrıca mükellefin; kendi irade ve ihtiyariyle, herhangi bir ikrah sözkonusu olmadan küfür kelimesini söylemesi esastır. Ölüm tehdidi veya herhangi bir uzvunun koparılması tehlikesi ile başbaşa kalan (İkrah-ı Mülci) mükellef; kalbi ile mutmain olduğu halde küfür kelimesini söylerse, mürted olmaz. Çünkü bu hale şer'an ruhsat verilmiştir.(212)

233- Kur'an-ı Kerim'de: "Kalbi iman üzere (sabit ve bununla) mutmain olduğu halde; (cebr-ü) İkrah'a uğratılanlar müstesna olmak üzere kim iman ettikten sonra Allahû Teâla (cc)'yı tanımaz, küfre sine (-i kabul) açarsa, işte Allah'ın gazâbı o gibilerin başınadır. Onların hakkı en büyük azabtır"(213) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu Ayet-i Kerime'de "İkrah" halinin müstesna olduğu sabittir. Ancak "İkrah-ı Mülci'nin" bütün şartlarının bulunması şarttır. Eğer İkrah-ı Gayr-i Mülci (Eksik olan ikrah) sözkonusu olursa, küfür kelimesini söylemeye ruhsat yoktur.(214) Bağlanma, hapis veya herhangi bir uzvun telef olmasına yol açmayan dövme; eksik olan ikrah cümlesindendir. Bu durumlarda kelime-i küfrü söyleyen kimse; ihtiyar ortadan kalkmadığı için, küfre düşer.

234- Kalbi imanla dolu olduğu halde; herhangi bir zorlama olmadan kendi irâde ve ihtiyariyle küfrü gerektirecek herhangi bir söz söyleyen kimse kâfirdir.(215) Ayrıca şaka yapma huyuna sahip olan bir mükellef, şaka olsun diye veya hoş vakit geçirme kasdıyla küfür olan bir sözü söylerse, inancı söylediği söze zıt bile olsa âlimlerin hepsine göre tekfir edilir.(216) Zira kat'î olan nass'ları, şaka konusu haline dönüştürmüştür.

235- Bir mükellef; küfrü gerektirmeyecek bir sözü söylemeyi kasdederken, dil sürçmesi veya bir hata sebebiyle küfür kelimesini konuşsa kâfir olmaz.(217) Zira kasdı; küfür kelimesini söylemek değildir. Durumu derhal düzeltmesi gerekir.

236- Kur'an-ı Kerim'de "Münâfıkların" durumu beyan buyurulurken: "Şayed onlara (Niçin alay ettiklerini) sorsan, "andolsun ki "biz ancak (yol zahmetini hissettirmemek için lafa) dalmış bulunuyor, şakalaşıyorduk" derler. De ki: Allah ile, O'nun ayetleriyle, O'nun Resûlü ile mi eğleniyordunuz? (beyhûde) Özür dilemeye kalkmayın. Siz iman (ettiğinizi ikrar)'dan sonra küfrettiniz"(218) hükmü zikredilmiştir. İslâm ulemâsı Allahû Teâla (cc)'nın zâtı, sıfatları, isimleri, emir ve nehiylerinin inkârının küfür olduğu hususunda ittifak ettikleri gibi(219), bu hususlarda, şaka olsun diye veya alay etmek için küçümseyici sözler sarfetmenin de küfre mûcip olduğu hususunda müttefiktirler.

237- Allahû Teâla (cc)'nın varlığına ve birliğine inanmakla beraber; O'nun diri ve ezelî oluşunu kabul etmemek, kat'î nass'larla sabit olan sıfatlarını inkâr etmek veya insan zihnince tasarlanabilen bir varlık olduğuna inanmak ayrıca Allah'ın bazı varlıklara hulûl ettiğini kabul etmek küfürdür.(220)

238- Allahû Teâla (cc)'nın emir ve nehiylerini tebliğ için peygamber gönderdiğini kabul etmemek küfürdür.(221) Bu hususta hiçbir ihtilaf yoktur.

239 Allahû Teâla (cc)'nın peygamberler gönderdiğini kabul etmekle birlikte; bazı peygamberlerin nübüvvetini (Kur'an-ı Kerîm'de isimleri zikredilen) inkâr etmek küfürdür.(222) Çünkü bu konudaki kat'î nassları yalanlama sözkonusudur.

240- Kur'ân-ı Kerîm'in tamamını, bir kısmını, sûrelerinden herhangi birini inkâr etmek küfürdür. Ayrıca Kur'ân-ı Kerim'den olduğu sabit olan herhangi bir Âyet-i Kerîme'yi inkâr da tıpkı tamamını inkâr gibidir.(223)

241- Zarûret-i Dîniyye'den olduğu sabit olan herhangi bir hususun inkârı; mükellefi küfre sürükler.(224) Beş vakit Namaz'ın, Zekât'ın, Hacc'ın, Oruç'un, Cihad'ın farziyeti, zinâ'nın, adam öldürmenin, içki içmenin haram oluşu gibi kat'î nass'larla sabit olan emir ve nehiylerin reddedilmesi küfürdür. Ayrıca Delâlet-i ve Subûti Kat'î nass'larla sabit olan "Farz'lar dan ve "Haram"lardan şüphe etmek de tıpkı inkâr etmek gibidir.

242- Sihir yapan ve sihrin mübah olduğuna itikad eden kimse kâfirdir.(225) Bu hususta hiçbir ihtilâf yoktur.

243- Gaybten verdiği haber konusunda Kâhin'i tasdik etmek küfürdür. Kâhin gelecek zamanda vukû bulacak hâdiseleri veren, sırları bildiğini ve gayb âlemine ait bilgilere vâkıf olduğunu iddia eden kimsedir. Kâhin'in yaptığı işe kehanet denir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bir kimse Kâhin'i verdiği haber konusunda tasdik ederse, Allahû Teâla (cc)'nın Muhammed'e indirdiğini inkâr etmiş olur"(226) buyurduğu da bilinmektedir. Mûteber bütün fıkıh kitaplarında: "Gaybı bildiğini iddia eden kimse de, Kâhin'e gidip onu tasdik eden kimse de kâfir olur" hükmü kayıtlıdır. Burada şunu da belirtelim ki; mutlak olarak gaybı bilme iddiası ile bazı emâreleri esas alıp hüküm verme birbirinden farklıdır. Bir doktorun; hastanın nabzını kontrol edip, bazı hükümlere varması gaybten hüküm vermesi manâsına gelmez. Ayrıca Peygamberlerin, ileride zuhur edecek hadiseleri haber vermeleri de; kehanetle değil, vahiy yoluyladır.

244- Küfür ile imanın aynı şeyler olduğunu, mahiyet olarak birbirinden farklı olmadığını söylemek küfürdür.(227) Zira "İman" ile "Küfür'ün" ayrı ayrı şeyler olduğu kat'î nass'larla sabittir.

245- Bir insanın, kendi nefsinin küfrüne rızâ göstermesi küfürdür.(228) Zira herhangi bir baskı olmadan hür iradesiyle kâfir olmaya râzı olmuştur. Bu hususta icma tahakkuk etmiştir. Ancak küfrü sevmemekle beraber; Allahû Teâla (cc)'nın kâfirlerden intikam alması için, onların küfür üzere ölmelerini temenni etmek küfür değildir.(229)

246- İbn-i Abidin: "Bir müslümanın dinden çıkıp çıkmadığında şüphe edilirse mürted olduğuna hükmedilmez. Bir müslümanın söylemiş olduğu küfür kelimesi ile dinden çıktığı kesin olarak bilinirse, mürted olduğuna hükmolunur. Dinden çıktığı kesin olarak bilinmezse, mürted olduğuna hükmolunmaz. Çünkü sabit olan müslümanlık şüphe ile zâil olmaz. Küfür büyük bir şeydir"(230) hükmünü zikrediyor. Gerçekten; irtidat ettiği sabit olan bir kimse, eğer erkek ise öldürülür, kadın ise hapsedilir. Dolayısıyle zan ile tekfîr câiz değildir.

  ANASAYFA
b a
MEVZULAR
 • Takdim ve Önsöz
 • Genel Bilgiler
 • Tevhid ve Sıfat İlmi
 • Temizlik Bahsi
 • Namaz Bahsi
 • Cihad Bahsi
 • Oruç Bahsi
 • Zekât Bahsi
 • Hac ve Kurban Bahsi
 • Nikah Bahsi
 • Had ve Hudud Bahsi
 • Rızık-Kazanç Bahsi
 • Adâbı Muaşeret Bahsi
 • Adâlet Bahsi
 • Miras Hukuku Bahsi
 • Çeşitli Meseleler
 • Mevzuların Tam Listesi
 
 • ANASAYFA
MURABIT