EMANET ve EHLİYET - İSLÂM İLMİHÂLİ

NAMAZLARDA KUR'AN-I KERİM OKUMAK - OKURKEN HATA ETMEK

NAMAZLARDA KUR'AN-I KERİM OKUMAK

474- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Gündüz edâ edilen namaz, acma (gizli) dir"(191) Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası; imam olan kimse, öğle ve ikindi namazında Kur'an-ı Kerim'i gizli olarak kıraat eder hükmünde ittifak etmiştir. İmam-ı Merginani: "Sabah, akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rek'atlarında imam olan kimse kıraatı aşikar olarak edâ eder. Diğer rek'atlarda ise gizli yapar. Tevatür halindeki rivayet budur. Eğer mükellef yalnız olarak namaz kılıyorsa, aşikar veya gizli kıraat hususunda muhayyerdir."(192) İbn-i Abidin: "Yalnız kimse aşikare okunan (sabah, akşam ve yatsı) namazı kılıyor ise; gizli veya aşikar okumakta muhayyerdir. Ama kıldığı namazın cemaat heyetinde olması için aşikare okuması efdaldir. Onun için bu namazı Ezân ve ikametle edâ etmesi efdal olur. Hadis'te rivayet olunduğuna göre, bir kimse yalnız namazı cemaat heyetinde edâ ederse, onun namazı ile birlikte birçok melekler saf olarak namaz kılarlar. Mezhebe göre gizli okunan namazlarda (Öğle ve ikindi) gizli okuması vacibtir. Bahır'da da böyle denilmiştir ve bununla inaye sahibine red cevabı verilmiştir. Çünkü inaye sahibi "Zahir rivayeye göre o kimse muhayyerdir" demiştir."(193) hükmünü beyan etmektedir.

475- Molla Hüsrev: "İmama uyarak namaz kılan kimse, imamın ardında okumaz. Velev ki imam herhangi bir rahmet veya azab ayetini okusa da!.. Muktedi sadece imamı dinler ve susar. Zira Allahû Teâla (cc) "Kur'an-ı Kerim okunduğu zaman onu dinleyin ve susun" (El Araf Sûresi: 204) hükmünü beyan buyurmuştur. Müfessirlerin kahir ekseriyeti, bu Ayet-i Kerime'deki hitabın imama uyanlar için olduğu kanaatindedirler. Müfessirlerin bazıları da hutbe esnasındaki durumdur demişlerdir. Bu ikisi arasında herhangi bir ihtilâf yoktur. Hutbede imama uyanın namazı gibidir"(194) buyurmaktadır. Alauddin El Haskafi: "Belki imam aşikare okuduğu vakit dinler; gizli okuduğunda dahi susar. Çünkü Ebû Hureyre (ra): "Biz vaktiyle imamın arkasında okurduk. Sonra: "Kur'an okunduğunda onu dinleyin ve susun" Ayet-i Kerimesi indi" demiştir. İmam tergib veya terhib ayetini okusa bile cemaat yine susar" hükmünü zikreder. İbn-i Abidin bu metni şerhederken: İmam gizli okuduğunda cemaat susacağına göre, aşikar okuduğunda evleviyetle susar. Bahır sahibi diyor ki: "Ayetin, hülâsası şudur; onunla iki şey istenmektedir. Biri dinlemek, diğeri susmak. Cemaat bu emirlerin ikisiyle de amel eder. Dinlemek aşikara okunan namaza mahsustur. Susmak ona mahsus değildir. O mutlak olarak yürürlüktedir. Binaenaleyh kıraat zamanında mutlak olarak susmak vacibtir."(195) hükmünü beyan eder. Malûm olduğu üzere namaz dışında da; Kur'an-ı Kerim'i dinlemek, mutlak sûrette vacibtir.

476- Namaz kılan kimse, sefer halinde iken Fatiha Sûresi'ni ve dilediği herhangi bir sûreyi okur. Zira rivayet olunmuştur ki; Resûl-i Ekrem (sav) sefer halinde sabah namazını edâ ederken Fatiha ve Muavvizeteyn'i (Felâk ve Nass Sûreleri'ni) okumuştur.(196) Feteva-ı Hindiyye'de: "Seferde ızdırar halinde kıraatın sünnet olan miktarı; namaz kılan kimsenin Fatiha'yı ve dilediği bir sûreyi okumasıdır"(197) hükmü kayıtlıdır. İmam-ı Merginani: "Zira sefer namazın kasrına tesir eden bir olaydır. Elbette kıraatin hafiflemesine evleviyetle tesir eder. Bu ise seyrinin çok acele olduğu zamandır. Eğer emniyet içinde ve geniş durumda ise; sabah namazında "Bürûc" ve "İnşirah" sûreleri gibi, sûreleri okur. Çünkü bu hafiflik sağlayacağı gibi, sünnete riayet etmeyi de mümkün kılar"(198) hükmünü zikretmektedir.

477- Mukim halde iken kıraatın sünnet olan miktarı; sabah namazında Fatiha Sûresi'nden sonra, iki rek'atta kırk veya elli Ayet-i kerime okumaktır. Câmiû's Sağir'de zikredildiğine göre, öğle namazındaki kıraat miktarı da sabah namazı gibidir. Asıl'da ise "ondan biraz daha aşağıdır" denilmiştir. İkindi ve yatsı namazlarında Fatiha'dan başka yirmi Ayet-i Kerime okumak sünnettir. Akşam namazında ise; Fatiha'dan sonra ilk iki rek'atin her birinde kısa bir sûre okumak sünnettir. Muhiyt'te de böyledir"(199) Molla Hüsrev: "Namazın caiz olması için, herhangi bir sûre tayin olunmamıştır. Yani "Filân sûre okunmadığı takdirde, namaz fasid olur" denilemez, böyle bir iddia caiz değildir. Zira Allahû Teâla (cc): "Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyunuz" (Müzzemmil Sûresi: 20) emrini vermiştir. Bu kavil mutlaktır"(200) hükmünü beyan etmektedir. Essah olan kavle göre; namaz için tayin etmek mekruhtur. Bunun sebebi; bazı sûreleri tayin edip, diğer sûrelerin okunmasını terk etmektir.

478- İbn-i Abidin: "Kendisiyle bil'ittifak namaz caiz olan Kur'an imamların mushaflarında mazbut olanlardır ki, onu Hz. Osman (ra) bütün şehirlere göndermişti. On kıraat imamının ittifak ettikleri de budur. İcma ve tafsil itibariyle mütevatir olan Kur'an budur"(201) hükmünü zikreder. Bilindiği gibi; Kur'an-ı Kerim'in hem lafzı, hem manası Allahû Teâla (cc)'dandır. Bu hususta hiçbir beşerin payı yoktur. Kur'an-ı Kerim'in tertibini; Resûl-i Ekrem (sav) bizzat kendisi, vahiyle tesbit etmiştir. Hz. Ebu Bekir (ra) döneminde tek bir mushaf halinde toplanmış, Hz. Osman (ra)'da bu tek nüshayı esas alarak çoğalttırmıştır. Kur'an-ı Kerim'in bize ulaşması tevatür yoluyladır ve indirildiği gibi eksiksiz ulaşmıştır.(202) İmameyn'in kavli: "Arapça ile nazm olunan Allahû Teâla (cc)'nın kelâmına Kur'an denir" hükmünde toplanmaktadır.(203) Dolayısıyla namazda; başka herhangi bir dille (Farsça, Türkçe, İngilizce vs.) kıraat edilemez. Ulema, başka dille "Kur'an" diye tilâvet edilmesini "zındıklık" olarak nitelendirmiştir.(204) Son yıllarda; ırkçılık gayretiyle davranan bazı zümreler, "Türkçe Mealle" namaz kılma gayretine düşmüşlerdir. Mü'minlerin; bu cahili tutuma karşı, şiddetle direnmeleri vacibtir.

479- Maalesef latince olarak yayınlanan bazı kitaplarda, "Türkçe Mealle" namaz kılınabileceği iddialarına tesadüf edilmektedir. Resmi ideolojinin (Kemalizm'in) etkisinde kalan bu tipler; Allahû Teâla (cc)'nın dinine karşı isyan halindedirler. Esasen bunların tamamı; resmi ideoloji'den maddi yardım gören ve tahrik edilen insanlardır.

KUR'AN-I KERİM OKURKEN HATA ETMEK
(ZELLE-İ KARİ)

480- Bütün muteber fıkıh kitaplarında "Zelle-i Kari" (Kur'an-ı Kerim okurken hata etmek, dil sürçmesi veya dil kayması) üzerinde durulmuştur. İbn-i Abidin: "Mütekaddimin ûlemaya göre kaide şudur: Manayı, itikadi küfür olacak şekilde değiştiren dil sürçmesi, bütün bu söylenenlerde namazı bozar. Hata olarak ağzından çıkan kelime Kur'an'da bulunsun bulunmasın fark etmez. Meğer ki değiştirilen cümlelerin arası tam bir durakla ayrılmış olsun. Değiştirme böyle olmazsa bakılır: Söylenenin misli Kur'an'da yoksa, mana da hakikatten uzak son derece değişmiş olursa yine namaz bozulur. "Hâza'l gurab" yerine "Hâzâ'l gubar" okumak böyledir. Kezâ misli Kur'an-ı Kerim'de olmadığı gibi manası da yoksa hüküm yine böyledir. "Serâir" yerine "Serail" okumak bu kabildendir. Misli Kur'an-ı Kerim'de bulunur, fakat mana hakikattan uzak olur da pek fazla değişmezse Ebû Hanife (rha) ile İmam-ı Muhammed (rha)'e göre yine bozulur. İhtiyat olan da budur. Ulemadan bazıları umum belvaya bakarak bozulmayacağını söylemişlerdir"(205) hükmünü zikretmektedir. Feteva-ı Hindiyye'de: "Hz. Osman (ra)'nın toplamış bulunduğu Kur'an'da bulunmayan bir lafzı okumak da zelledir (Kıraat hatasıdır). Bazı alimler: "Bir kimse ma'ruf olan mushafta bulunmayan ve manası da yerinde olmayan bir lafzı okursa, ittifakla o kimsenin namazı bozulur"(206) denilmektedir.

481- Mü'minler Kur'an-ı Kerim'i ezberlerken çok titiz olmak durumundadırlar. Müteahhirin ûlemâya göre; kıraat esnasında hata, i'rab hatası ise namaz fasid olmaz. Çünkü insanların ekserisi i'rabın vecihleri arasını temyiz edemezler. Kadıhan demiştir ki; müteahhirûnun dedikleri şey daha geniştir. Mütekaddimûnun dedikleri ise daha ihtiyatlıdır.(207) Ebû'l Kâsım Es-Safari'l Buhari'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Namaz bazı yönlerden caiz ve fakat bir cihetten fasid ise, ihtiyaten fesadı ile hükmolunur. Yalnız kıraat meselesi bundan müstesnadır. Çünkü bunda insanlar için umum belva vardır." Zahiriyye'de de böyledir.(208) Hem namaz, hem de Kur'an-ı Kerim okumak bir ibadet olduğuna göre; bu konuda İmam-ı Azam Ebû Hanife (rha)'nin ictihadı ile fetva vermek, usule daha uygundur. Nitekim İbn-i Abidin: "Ulema, ibadetlerde fetvanın mutlak sûrette İmam-ı Azam (rha)'ın kavline göre verileceğini söylemiştir"(209) hükmünü beyan etmektedir.

  ANASAYFA
b a
MEVZULAR
 • Takdim ve Önsöz
 • Genel Bilgiler
 • Tevhid ve Sıfat İlmi
 • Temizlik Bahsi
 • Namaz Bahsi
 • Cihad Bahsi
 • Oruç Bahsi
 • Zekât Bahsi
 • Hac ve Kurban Bahsi
 • Nikah Bahsi
 • Had ve Hudud Bahsi
 • Rızık-Kazanç Bahsi
 • Adâbı Muaşeret Bahsi
 • Adâlet Bahsi
 • Miras Hukuku Bahsi
 • Çeşitli Meseleler
 • Mevzuların Tam Listesi
 
 • ANASAYFA
MURABIT