EMANET ve EHLİYET - İSLÂM İLMİHÂLİ

NAMAZ BAHSİ

TEVHİD MÜCADELESİNİN TEMEL DİREĞİ: NAMAZ

398- Temizlikle ilgili olarak mahiyetlerini izaha gayret ettiğimiz konular; namaz ibadetini hakkı ile eda edebilmek için konulmuş olan şartlardır. Dolayısıyla hepsi namaz için bir vesiledir. Tevhid akidesine ihlasla teslim olmuş bir kalb; tertemiz bir beden, elbise ve mekan hazırlandıktan sonra, Allahû Teâla (cc)'ya ibadet etmek esastır. Feteva-ı Hindiyye'de: "Namaz hükmolunmuş kat'i bir farzdır. Terkedilmesine asla ruhsat yoktur. Namazın farziyetini inkâr eden kimse kâfir olur"(1) hükmü kayıtlıdır. Hz. Adem (as)'den itibaren bütün peygamberler, insanlara namazı tebliğ etmişlerdir. Nitekim İbn-i Abidin: "Namazın aslı, her peygamberin şeriatında vardır"(2) hükmünü zikreder. Günde beş vakit "Sadece ve sadece Allahû Teâla (cc)'ya kulluk edeceğini" kat'i olarak ilan eden mükellefin; tağuti güçlere karşı cihad etmeyi de, taahhüd etmiş olacağı muhakkaktır. Dolayısıyla tevhid mücadelesinin temel direği: Namaz'dır.

399- Kur'an-ı Kerim'de: "Sana vahyedilen kitabı oku!.. Namazı da dosdoğru kıl (ve kıldır) Çünkü namaz edebsizliklerden ve fahşa'dan (Şer'i şerife uymayan her türlü kötü fiilden ve amelden) alıkoyar. Allah'ı zikretmek elbette en büyük(ibadet)dir. Ne yaparsanız Allah bilir"(3) hükmü beyan buyurulmuştur. İbn-i Kesir, bu Ayet-i Kerime'nin tefsirinde İbn-i Abbas, Abdullah İbn-i Mes'ûd ve diğer Sahabe-i Kiram'dan Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Gerçekten namaz insanı her türlü kötülük ve fahşa'dan koruyacağını, hem namaz kılıp, hem de şer'i şerifin izin vermediği işleri yapan kimselerin hakkı ile ibadet etmediklerini" açıkça izah ettiğini kaydediyor.(4) Kadı Beyzavi; Hz. Enes (ra)'den rivayet edilen şu olayı zikrediyor: Resûl-i Ekrem (sav) döneminde, her türlü kötülüğü irtikab eden ensar'dan bir genç, namazını da asla ihmal etmemektedir. Meselenin keyfiyeti Resûl-i Ekrem (sav)'e bildirilince: "- O gencin asla ihmal etmediği namaz, birgün kendisini münkerden ve fahşa'dan koruyacaktır" buyuruyorlar. Gerçekten aradan fazla bir zaman geçmeden o genç; tevbe ediyor ve salih bir mü'min oluyor.(5) Esasen ihlâsla kılınan namaz; insanı, her türlü münkerden ve fahşa'dan muhafaza eder. Fahşa; şer'i şerife uymayan her türlü kötülüğün ortak ismidir. "Fahişelik" kavramı da buradan gelir.

400- İbn-i Abidin, namazın sadece bedenle yapılan bir ibadet olduğunu kaydettikten sonra: "Çünkü bedenî ibadetten maksad; bedeni yormak, kötülüğü emreden nefsi kahr etmektir"(6) hükmünü zikreder. Malûm olduğu üzere Kur'an-ı Kerim'de: "Nefis, muhakkak ki olanca şiddetiyle kötülüğü emredendir"(7) hükmü tasrih olunmuştur. Nefsin heva ve heveslerini ortadan kaldırabilmek için; günde beş vakit Allahû Teâla (cc)'nın emrine teslim olmak ve gerçekten ibadet etmek zaruridir.

401- Kur'an-ı Kerim'de: "Yaratan (Allah), yaratmayan gibi midir? Artık iyice düşünmeyecek misiniz? Allah'ın nimetlerini birer birer saysanız (bu ne mümkün, asla) icmal sûretiyle bile sayamazsınız"(8) hükmü beyan buyurulmuştur. İbn-i Abidin: "Namazın hakiki sebebi, kula peşi peşine verilen nimetlerdir. Çünkü nimeti verene teşekkür etmek, hem şer'an, hem aklen vaciptir"(9) buyurmaktadır. Allahû Teâla (cc)'nın mülkünde, O'nun verdiği rızıklarla hayatlarını devam ettirenler, elbette namaz hususunda titiz olmak zorundadırlar!..

402- Molla Hüsrev: "Namazın bir kimseye farz olması için; İslâm, akıl ve büluğ şart kılınmıştır. Şayet çocuk on yaşını doldurmuş ise, namazı terkettiği için dövülmesi vacib olur. Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Siz çocuklarınız yedi yaşını doldurduğu zaman onlara namazı emredin ve on yaşını doldurdukları zaman, namazı terkettikleri için dövünüz" buyurmuştur. Namazın farz olduğunu inkâr eden kimse kafir olur. Çünkü namazın farziyeti, hiçbir ihtimale yer vermeyen kat'i delillerle sabittir. Şu halde onu inkar edenin hükmü, mürted'in hükmüdür. Nefsine uyduğu veya üşendiği için, namazı kasden terk eden kimse faasıktır. O kimse namaz kılıncaya kadar hapsedilir. Bir kavle göre; cezada mübalağa için, namazı terkeden kimse kan çıkıncaya kadar dövülür"(10) hükmünü zikretmektedir. Beş vakit namazı terkeden kimse İmam-ı Ahmed (rha)'e göre "Küfren" İmam-ı Malik (rha) ve İmam-ı Şafii (rha)'ye göre "Hadden" öldürülür.(11)

403- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Allahû Teâla (cc) muhakkak ki; müslüman olan her erkeğe ve kadına günde beş vakit namazı farz kılmıştır"(12) buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla beş vakit namaz; kitap, sünnet ve Sahabe-i Kiram'ın icmaı ile sabittir.

NAMAZ VAKİTLERİ

404- Kur'an-ı Kerim'de: "Muhakkak sûrette namaz, vakitlendirilmiş olarak mü'minlere farz olmuştur"(13) hükmü beyan buyurulmuştur. Dolayısıylâ mü'minler namaz vakitleri hususunda titiz olmak zorundadırlar.

405- SABAH NAMAZININ VAKTİ: İmam-ı Merginani: "Sabah namazının ilk vakti; ikinci fecr (Fecr-i sadık, veya subh-û sadık) doğduğu zamandır. Bu ise ufukta kendisini gösteren beyazlıktır. Sabah namazının son vakti ise; güneşin doğmasından azıcık bir zaman öncesidir"(14) hükmünü zikreder. Feteva-ı Hindiyye'de: "Ufukta beyazlık dağıldığı zaman ikinci fecir başlar. Alimlerin ekserisi bu görüştedir"(15) denilmektedir. Bu konuda meşhur olan Cibril (as)'in imameti ile ilgili Hadis-i Şerif vardır. İbn-i Abbas (ra)'dan rivayet edilen bu Hadis-i Şerif şudur: "Cebrail Aleyhisselâm, Resûlullah (sav)'e gelerek Kâbe'de birinci günü fecrin tûlûu vaktinde imam oldu. İkinci günü; oldukça beyazlık görünüp, güneş doğmaya yakın olduğu vakitte imam oldu. Sonra Cebrail Aleyhisselâm: "- Bu iki vaktin arası senin için ve ümmetin için vakittir" dedi.(16) Sabah namazının vaktinin girmesi hususunda Fecr-i Kâzib'e (yalancı beyazlık veya sabah) itibar edilmez. Fecr-i Kâzib; "ufukta uzunlamasına (Kurt kuyruğu gibi) başlayıp, sonra arkasını karanlık takip eden beyazlıktır. Resûl-i Ekrem (sav): "Fecir ancak ufka yayılandır"(17) buyurmuştur. Fecr-ı Kâzib anında; (Yalancı beyazlık'ta) sabah namazının vakti girmediği gibi, oruç tutacak kimsenin de, o sırada birşey yeyip içmesi haram olmaz. Kafi'de de böyledir"(18)

406- ÖĞLE NAMAZININ VAKTİ: Molla Hüsrev: "Güneşin zevâlinden, gölgenin iki misline ulaştığı süre, öğle namazının vaktidir. Buna delil Allahû Teâla (cc)'nın şu kavli şerifidir: "Güneşin (zeval vaktinde) kayması anından, gecenin kararmasına kadar güzelce namazı kıl" (El İsrâ Sûresi: 78). Ayet-i Kerime'deki "Dülûki'ş Şems" ile murad, güneşin zevalidir. Fûkahanın çoğu bunu kabul etmişlerdir."(19) hükmünü zikreder. "Zeval" her şahsın gölgesinin doğu tarafına doğru düşmeye başladığı vakittir. Kafi'de de böyledir"(20) Öğle namazının ilk vakti de; Cebrail Aleyhisselâm tarafından ta'lim ettirilmiştir.(21)

407- İKİNDİ NAMAZININ VAKTİ: Gölgenin iki misli olduğu zamandan başlar ve güneşin batmasından az önceki zamana kadar devam eder.(22) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "İkindi namazından bir rek'ata; güneşin batmasından az önce yetişen kimse ikindi namazına yetişmiştir"(23) buyurduğu bilinmektedir.

408- AKŞAM NAMAZININ VAKTİ: Güneş battığı an, akşam namazının ilk vaktidir.(24) Bu hususta herhangi bir ihtilaf yoktur. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Akşam namazının vaktinin evveli güneşin battığı andır. Vaktinin sonu ise şafak kaybolduğu zamandır"(25) buyurduğu bilinmektedir. Şafak; İmam-ı Azam (rha)'a göre, güneşin batışını takip eden, kırmızılıktan sonraki beyazlıktır. Kararma o zaman meydana gelir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Akşam namazının vaktinin sonu, ufuk karardığı zamandır"(26) Hadis-i Şerif'ini esas almıştır. İmameyn ise: "Şafak ancak kırmızılıktır"(27) Hadis-i Şerif'ini esas alarak, şafak, güneş battıktan sonra ortaya çıkan kırmızılıktır hükmünde ittifak etmiştir. Feteva-ı Hindiyye'de; imameyn'in kavli ile fetva verileceği tasrih edilmiştir.(28) İmam-ı Azam (rha) "Şafak ancak kırmızılıktır" Hadis-i Şerif'inin, İbn-i Ömer (ra) üzerine mevkûf olduğunu, rivayetin, Hz. Peygamber (sav)'e varmadığını beyan ederek, bunu hüccet kabul etmemiştir. Gerçi bazı eserlerde İmam-ı Azam (rha)'ın, İmameyn'in kavline döndüğü kaydedilmişse de, İbn-i Abidin bunun sabit olmadığını zikretmektedir.(29) Bu konuda Sahabe-i Kiram arasında da ihtilaf mevcuttur.(30)

409- YATSI NAMAZININ VAKTİ: Şafağın kaybolmasından başlar, fecr-i sadık'ın doğuşuna kadar devam eder.(31) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Yatsı namazının vaktinin sonu, fecrin doğma zamanıdır"(32) buyurduğu bilinmektedir. Alauddin El Haskafi: "Yatsı ile vitir namazının vakti, şafakın kaybolmasından sabaha kadardır. Lakin vitir namazını yatsıdan önce kılmak sahih olmaz. Meğer ki unutarak kılmış ola!.. Zira tertib vaciptir. İmam-ı Azam (rha)'a göre yatsı ile vitirin ikisi de farzdır" hükmünü zikretmektedir. İbn-i Abidin bu metni şerhederken: "İmam-ı Azam'a göre yatsı ile vitirin ikisi de farzdır. Ancak yatsı kat'i farz vitir ameli farzdır"(33) buyurmaktadır. Resûl-i Ekrem (sav)'in vitir namazı hakkında: "Onu yatsı namazı ile fecrin tulûu (Fecr-i Sadık'ın ortaya çıkışı) arasında edâ ediniz"(34) buyurduğu da bilinmektedir. Dolayısıyla tertibden dolayı vitir namazı, yatsı namazından önce kılınamaz.

NAMAZI VAKTİNDE EDÂ ETMENİN ÖNEMİ

410- Kur'an-ı Kerim'de: "Namazların ve (bilhassa) orta namazın (edâ edilmesinde) muhafazalı ve dikkatli olun"(35) hükmü beyan buyurulmuştur. Bir namazın vakti girdiği zaman; mükellefin en önemli görevi, vakti giren namazı edâ etmektir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Vaktin evvelinde Allahû Teâla (cc)'nın rızası, sonunda ise afvı vardır"(36) buyurduğu bilinmektedir. Gerçi İslâm alimleri "Vaktin evveli de, sonu da cevazı ifade eder" hükmünde ittifak etmişlerdir. Hz. Abdullah İbn-i Mes'ûd (ra)'den rivayet edilmiştir: Resûl-i Ekrem (sav)'e: "- Amellerin hangisi daha efdaldir?" diye sordum. Resûl-i Ekrem (sav): "- Vaktinde edâ edilen namazdır" buyurdular.(37) Sonuç olarak; mükellef olan mü'minler, Resûl-i Ekrem (sav)'in müstehab olarak beyan ettiği vakitlere riayet hususunda titiz olmak durumundadırlar. Şimdi bunlar üzerinde duralım.

MÜSTEHAB OLAN VAKİTLER

411- Sabah namazını ortalığın tamamen ışımasına kadar tehir etmek müstehabtır. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Sabah namazını ortalık iyice aydınlanıncaya kadar tehir ediniz. Muhakkak ki onun ecri daha büyüktür"(38) buyurduğu bilinmektedir. Ancak güneşin doğup-doğmadığı hususunda tereddüt hasıl olacak kadar beklenilemez.(39)

412- Yazın öğle namazını geciktirmek, kışın ise acele kılmak müstehabtır. Hz. Enes (ra)'den bu konuda şu rivayet edilmiştir: "Resûl-i Ekrem (sav) kış mevsiminde öğle namazını erken kılardı. Yaz mevsiminde ise; onu geciktirerek, hava serinleyince kılardı."(40)

413- İkindi namazını her zaman güneşin tegayyür etmediği, yani sararmaya başlamadığı zamana kadar tehir etmek müstehabtır.(41) Zira bu geciktirme (asr-ı sani'de kılma) sayesinde, nafile ibadet mümkündür.(42) Bilindiği üzere ikindi namazı edâ edildikten sonra, nafile namaz kılınamaz.

414- Akşam namazını, her zaman vakti girer-girmez kılmak müstehaptır.(43) Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Ümmetim akşam namazını acele kıldıkları ve yatsı namazını geciktirdikleri müddetçe, hayır yapmakta devam eder"(44) buyurmuştur. Ayrıca akşam namazını geciktirmekte yahudilere benzemek vardır.

415- Yatsı namazını gecenin üç'te birine kadar, vitir namazını ise gecenin sonuna kadar tehir etmek müstehabtır.(45) Resûl-i Ekrem (sav): "Şayet ümmetime meşakkat vereceğinden çekinmeseydim, muhakkak ki yatsı namazını gecenin üç'te birine kadar tehir ederdim"(46) buyurmuştur. İbn-i Abidin: "Yatsıyı geciktirmenin müstehap olmasına illet, yasak edilen gece sohbetini kesmektir. Bundan murad, yatsıyı kıldıktan sonra oturup muhabbet etmektir. "Burhan" da şöyle deniliyor: Yatsıdan önce uyumak ve kıldıktan sonra konuşmak mekruhtur. Çünkü Peygamber (sav) bunların ikisini de yasak etmiştir. Meğer ki hayırlı bir iş hakkında söz edile. Resûl-i Ekrem (sav): "Namazdan sonra (yani yatsı'dan sonra) gece sohbeti yalnız iki kişiden birine caizdir. Ya namaz kılana, yahud yolcuya (bir rivayette yahud gerdeğe girene)" buyurmuştur. Tahavi: "Yatsıdan önce uyumak, vaktini kaçırmaktan yahud cemaatı kaçırmaktan korkana mekruhtur. Kendisini uyandıracak birini tayin ederse uyuması mübah olur" diyor(47) hükmünü zikretmektedir. Vitir Namazı'nın, gecenin sonuna kadar tehir edilerek kılınması müstehabtır. Resûl-i Ekrem (sav): "Gecenin sonunda uyanamamaktan korkan kimse vitir namazını gecenin evvelinde kılsın. Gecenin sonunda uyanabileceğini ümid eden kimse ise, vitir namazını o zaman kılsın"(48) buyurmuştur. İmam-ı Azam (rha)'dan rivayet olunmuştur ki; bütün namazları biraz geciktirerek kılmak ihtiyat içindir. Zira edâ; vakit girdikten sonra da caiz olur, vakit girmeden önce değil.(49)

MEKRUH OLAN VAKİTLER

416- Şu üç vakitte; farz namazları, cenaze namazını kılmak ve tilavet secdesi yapmak caiz değildir:
1) Güneş'in doğma vaktinde,
2) Güneş tam tepe noktasında olduğu zaman,
3) Güneşin kızarmaya başlamasından, batışına kadar.

Fakat o günün ikindi namazı bu kaideden müstesnadır. İkindi'nin edâsı, güneş batarken de caizdir. Kadıhan'da da böyledir.(50) Bu meselede Hz. Ukbe b. Amir (ra)'nın rivayet ettiği Hadis-i Şerif vardır. Demiştir ki: "Üç vakit vardır ki; Resûl-i Ekrem (sav) bizi o vakitlerde namaz kılmaktan ve ölülerimizi kabre koymaktan nehyetti. Bu vakitler; güneşin doğma esnasıdır, ta yükselinceye kadar. Bir de güneş tepe noktasında iken, batıya doğru meyl edinceye kadar. Ve bir de batmaya meyl ettiği zaman, batıncaya kadar"(51)

417- Nafile namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler de şunlardır:
1) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "İkindiden sonra güneş kavuşuncaya kadar; sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar namaz kılınmaz"(52) buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla sabah namazını kıldıktan sonra, güneşin doğacağı vakte, kadar olan zamanda nafile namaz kılınmaz. Bir kimse sabah namazının sünnetini ifsad etmiş olsa da, farzından sonra kaza etse, bu caiz olmaz. İkindi namazını kıldıktan sonra, güneşin battığı zamana kadar olan vakitte de, nafile namaz kılınamaz. Nihaye ve kifaye'de de böyledir.(53) İmam-ı Muhammed (rha) güneşin doğmasından maksadın, bir mızrak boyu yükselmesi olduğunu tasrih buyurmuştur.
2) Güneş battıktan sonra, akşam namazını kılmadan önce de, nafile namaz kılınamaz.
3) Cum'a Namazı kılınacağı ve Cum'a hutbesi okunacağı zaman da, nafile namaz kılınamaz. İbn-i Abidin: "İmam minbere çıkarken nafile kılmak Buhari ile Müslim'in ve diğer hadis imamlarının rivayet ettikleri şu hadisten dolayı mekruhtur: "İmam hutbe okurken arkadaşına "Sus" dersen, batıl konuşmuş olursun" Resûl-i Ekrem (sav) farz olduğu halde iyiliği emir etmeyi bile yasak etti ise nafileye ne kalır. İbni Battal'ın dediği gibi cumhurun kavli budur"(54) hükmünü zikretmektedir.
4) Bayram namazlarının hutbeleri okunacağı zaman, ayrıca küsûf ve istiska namazlarında da hutbe okunacağı zaman, nafile namaz kılınmaz.(55) Hacc hutbesi ve nikah hutbesi okunurken de, nafile namaz kılmak mekruhtur. Münyeti'l Musalli'de de böyledir.
5) Farz namaz için ikamet getirildiği zaman, sabah namazının sünneti hariç, nafile namaz kılmaya başlamak mekruhtur. Delil: "Cemaatle namaza ikamet getirildiği vakit, farz namazdan başka namaz yoktur"(56) Hadisidir.
6) Bayram namazından önce ve sonra nafile namaz kılmak mekruhtur. Yalnız bayram namazından sonra evde (Camide değil) nafile kılmak mekruh değildir. Bahru'r Raik'te de böyledir.(57)

İKİ FARZI BİR VAKİTTE KILMAK
(Cem'i takdim ve Cem'i tehir)

418- Molla Hüsrev: "Özür sebebiyle bir vakitte iki farz namaz cem edilmez. Yani birleştirilmez. İmam-ı Şafii (rha) bu görüşte değildir. Zira İmam-ı Şafii (rha): Öğle ile ikindinin ve akşam namazı ile yatsının bir arada kılınmasını; yağmur, hastalık ve sefer özürüyle caiz görür"(58) buyurmaktadır. Alaûddin El Haskafi: "Yolculuk ve yağmur gibi bir özürden dolayı iki farzı bir vakitte kılmak caiz değildir. Şafii (rha) buna muhaliftir" hükmünü zikreder. İbn-i Abidin bu metni şerhederken: "İmam-ı Şafii (rha) özürsüz iki namazı beraber kılmayı caiz görmemektedir. Bu hadise kendisine cevap verirse, bizim cevabımız da o olacaktır. Resûl-i Ekrem (sav)'in namazı vaktinden önce kıldığını gösteren Ebû't Tufeyl hadisine gelince: Tirmizi onun garib olduğunu söylemiş Hakim ise "Bu hadis uydurmadır" demiştir. Ebû Davûd namazın vaktinden evvel kılınacağını bildiren sabit hadis olmadığını söylemiştir. İki namazın bir vakitte kılınacağını söyleyen kimseyi Hz. Aişe (r.anha) reddedmiştir. Buhari ve Müslim'de İbn-i Mesûd (ra)'dan şu hadis rivayet olunmuştur: "Kendisinden başka ilah olmayan Allahû Teâla (cc)'ya yemin ederim ki, Resûlullah (sav) hiçbir namazı vaktinin dışında kılmamıştır. Ancak iki namaz müstesna!.. Arafat'ta öğle ile ikindiyi birlikte, Müzdelifede de akşam ile yatsıyı birlikte kıldı" Vakitleri tayin hususunda varid olan ayetlerle hadisler bu babta kafidir. Bahsin tamamı "Zeylei" ve "Münye" şerhi gibi mufassal kitaplardadır" buyurmaktadır.(59) Amelde Hanefi mezhebini taklid eden bir mükellef; yolculukta da olsa her namazı vaktinde eda etmek zorundadır. İki farz namazı bir vakitte kılamaz. Şafii mezhebini taklid eden mükellef ise; yolculuk anında cem'i takdim ve cem'i te'hir yapabilir.

  ANASAYFA
b a
MEVZULAR
 • Takdim ve Önsöz
 • Genel Bilgiler
 • Tevhid ve Sıfat İlmi
 • Temizlik Bahsi
 • Namaz Bahsi
 • Cihad Bahsi
 • Oruç Bahsi
 • Zekât Bahsi
 • Hac ve Kurban Bahsi
 • Nikah Bahsi
 • Had ve Hudud Bahsi
 • Rızık-Kazanç Bahsi
 • Adâbı Muaşeret Bahsi
 • Adâlet Bahsi
 • Miras Hukuku Bahsi
 • Çeşitli Meseleler
 • Mevzuların Tam Listesi
 
 • ANASAYFA
MURABIT