EMANET ve EHLİYET - İSLÂM İLMİHÂLİ

NAMAZLA ALÂKALI MESELELER

NAMAZI EDA EDERKEN HADES'İN VAKİ OLMASI
(ABDEST'İN BOZULMASI)

517- Namazı edâ ederken abdesti bozulan kimse; namazdan ayrılır. Eğer o kimse imamet görevinde ise yerine birisini geçirir, abdest alır ve namaza kaldığı yerden başlar.(273) İmam-ı Şafii (rha) indinde ise; namaza kaldığı yerden başlamaz, yeniden kılar. Zira onun indinde yürümek ve namazdan ayrılmak namazı ifsad eden bir olaydır. Hanefi fûkahası Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Namazı edâ ederken kusan, burnu kanayan veya mezisi gelen kimse namazdan ayrılsın, abdest alsın ve konuşmadığı süre içerisinde namazına bina etsin (yani kaldığı yerden devam etsin) Hadis-i Şerifini esas almıştır."(274) Ancak bina'nın sahih olabilmesi için bazı şartlar vardır. Bunlar:

1. Bina'nın caiz olması için; mükellefin bu hadeste ve hades'in meydana geliş sebebinde kendi isteğinin bulunmaması şarttır. Meselâ: Mükellefin namaz içinde abdesti idrar, yellenme veya burun kanaması sonucu bozulduğu zaman; eğer bunda kasıd mevcud ise, namazı ifsad olmuştur. Ayrıca abdestin bozulma şekli guslü gerektirmemelidir. Yani şehvetle meni inerse, velev ki kasdı olmasa da namazı bina edemez. Yeniden kılar.
2. Kendi iradesinin dışında abdesti bozulan mükellefin; namazdan ayrıldıktan sonra namaza mani olan bir harekette bulunmaması esastır. Mesela; konuşma, gülme, yeme-içme, kadının abdest için ayağını açması ve bunun gibi!..
3. İlk abdesti bozulan mükellefin; alacağı ikinci abdestin bozulmasını gerektiren bir halin bulunmaması şarttır: Mesela: Teyemmüm ederek namaza duran bir kimsenin abdesti bozulduğunda, ikinci abdest için namazdan ayrılır. Ancak bu sırada suyu bulursa, namazını bina edemez. Özürlü olan kadın da, namazdan ayrıldıktan sonra özürü biterse, bina edemez.(275)

518- İmam-ı Merginani; "Namazı yeniden edâ etmek daha efdaldir. Zira bu sayede ihtilaf şüphesi ortadan kalkar. Denilmiştir ki; tek başına namaz kılan (yani cemaatle değil, ferdi olarak edâ eden) kimse, namazını yeniden edâ eder. Ancak imam ve muktedi, cemaatin faziletinden mahrum olmamak için (Şartlara riayet ederek) kaldıkları yerden devam ederler."(276) hükmünü beyan etmektedir.

519- Namazı edâ ederken; imamet görevinde bulunan kimseden hades vaki olursa, yerine birisini geçirir. Hanefi fûkahası Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Sizden birisi namazını edâ ederken; kustuğu veya burnu kanadığı zaman elini ağzına koysun ve namaza başında iktida eden (Müdrik'i) birisini yerine geçirsin" Hadis-i Şerifini esas almıştır.(277) Buna fıkıh ıstılâhında "İstihlaf" denir. İstihlaf: "Namazı edâ ederken imamın, herhangi bir sebebten dolayı, kendi yerine başka birisini geçirmesidir"(278) Namazı bina etmenin caiz olduğu her durumda; imamın da yerine bir başkasını geçirmesi caizdir.

520- "İmamın istihlaf etmesi caizdir" denilmiştir. Sebebi bu husustaki ihtilaftır. İbn-i Abidin: "Hatta su mescidin içinde ise abdest alıp namazı üzerine bina eder. İstihlafa hacet yoktur." Nitekim bunu Zeylei söylemiştir. Mescidin içinde su yoksa efdal olan istihlaf yapmaktır. Mustafa nam eserde de böyle denilmiştir. Metinlerden anlaşılan; her iki halde de istihlafın efdal olmasıdır. İbn-i Melek'in Mecmâ şerhindeki: "Cemaatin namazını korumak için imamın istihlaf yapması icab eder" ifadesi söz götürür. Bahır buna Nehir'in şu sözüyle cevap verilir: "Vacib olması vaktin darlığında gerektir" Sirac'tan naklen nehirde bildirildiğine göre Cenaze namazında bile istihlaf caizdir. Esah olan kavil budur. "Velev ki işaretle olsun" Fethû'l Kadir sahibi diyor ki: "Burada sünnet, işareti burnu kanadığını iham etmek için, sırtını kamburlaştırarak burnunu tutmak sûretiyle yapmaktır"(279) hükmünü beyan ediyor. Eğer kendisinde hades vaki olan imam; yerine birisini geçirmez, cemaatte bu işi yapmazsa, imamın mescidden çıkması durumunda cemaatin namazı ifsad olur.(280)

521 Hades'in vaki olmasından sonra oyalanmamak esastır. Molla Hüsrev: "Hades'in vukuundan sonra, bir rükün edâ edecek kadar oyalanmak binayı (Namazı kaldığı yerden tamamlamayı) men eder"(281) hükmünü zikretmektedir.

NAMAZI BOZAN HALLER

522- Şu hallerde namaz bozulur:
1. Sabah namazını edâ ederken güneşin doğması,
2. Cum'a Namazını edâ ederken İkindi Vakti'nin girmesi,
3. Sargı üzerine mesh ile namaz kılan mükellefin; yarası iyileştiği için sargısının düşmesi,
4. Özür sahibi bir kimsenin, namazın içinde iken özürünün sona ermesi,
5. Ümmi olan kimsenin (Kur'an-ı Kerim okumasını bilmeyen) imamın yerine geçmesi halinde,
6. İma ile namaz kılan mükellefin, rükû etmeye ve secde yapmaya gücünün yetmesi halinde,
7. Mestleri üzerine mesh ederek abdest almış bir kimsenin, namazın içinde iken mesh müddetinin bitmesi durumunda,
8. Teyemmümle namaz kılmakta olan kimsenin, namazı edâ ederken suyu bulması halinde,
9. Ayakta bulunan mestlerin; çok bol olup, kolayca çıkıvermesi durumunda,
10. Ümmi olan kimsenin namazı edâ ederken, dinleyerek sureyi ezberlemesi halinde veya düşünerek bir sûreyi okuyabilmesi durumunda,
11. Çıplak olan bir kimse namazını edâ ederken, temiz ve kendisi ile namaz kılmak caiz olacak kadar bir elbise bulması halinde,
12. Pis bir elbise ile namaz kılan mükellefin; elbisesindeki o necaseti giderecek bir imkan bulursa namazı bozulur. Aynı kimse bu imkanı bulamaz da; elbisesinin dörtte biri veya daha fazlası temiz olursa, bununla örtünmesi mümkün olduğu halde terkederse namazı bozulur,
13. Sahib-i Tertib olan bir kimse; namazını edâ ederken, geçirmiş olduğu bir namazını hatırlarsa,
14. Abdestli bir kimse; teyemmüm etmiş bir kimsenin arkasında namaza durursa ve namaz kılarken suyu görürse namazı bozulur. Ayrıca bir kimse imamın sahib-i tertib olduğunu bilir ve namaz içerisindeyken onun da kazaya kalmış bir namazının olduğunu hatırlarsa, bu iki durumda sadece iktida edenin (Yani cemaat durumunda olan kimsenin) namazı bozulur ve batıl olur. Tebyin'de de böyledir.(282) Alauddin El Haskafi, bu meselelere ilave olarak; namaz kılmakta olan cariyenin azad olunması halinde derhal peçelenmezse, bayram namazı kılan kimsenin güneşin zevale erdiğini bilmesinin ve kaza namazı kılan kimsenin üzerine üç kerahat vaktinden birinin girmesinin namazını bozacağını ilave etmiştir"(283)

523- Molla Hüsrev: "Sabah namazında güneşin doğmasıyla, Cum'a namazında ikindi vaktinin girmesiyle, namaz içinde özürlünün özrünün ortadan kalkmasıyla, yaranın iyileşip sargının düşmesiyle, pislikle namaz kılan kimsenin, pisliği gideren şeyi teşehhüd miktarı oturduktan sonra bulmasıyla ve cariyenin tesettürsüz (yani asıl kıyafetiyle) namaz kılarken azad edildiğinde avretini örtememesi halinde meydana gelen durumlar. İmam-ı Azam (rha)'a göre, namaz kılan kimsenin kendi iradesi olmaksızın namazı bozucu hallerdir. İmameyn'den gelen kavil ise; bu durumlar kendi isteğiyle namazdan çıkma hükmündedir"(284) buyurmaktadır.

524- Yukarıda zikrettiğimiz durumlarda namaz batıl olduğu zaman, bu namazlar "Nafile'ye" dönüşmüş olmaz. İbn-i Abidin; "Buradaki "batıl olmakla" tabirinden murad; aslın ve vasfın batıl olmasına ve yalnız vasfın batıl olmasına şamildir"(285) hükmünü zikretmektedir. Yalnız şu üç halde, bu namazlar nafile namaza dönüşür: Birincisi: Tertib sahibinin, namazını edâ ederken, geçirdiği bir namazının (faite'nin) bulunduğunu hatırlaması halidir. İkincisi: Sabah namazını edâ ederken güneşin doğması halidir. Üçüncüsü: Cum'a namazını edâ ederken, ikindi vaktinin girmesi halidir. Cevheretü'n Neyyire'de de böyledir.(286)

NAMAZI BOZAN SÖZLER VE FİİLLER

525- Namazı edâ eden mükellefin; kasden veya unutarak konuşması, namazı ifsad eder. Hanefi fûkahası Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Muhakkak işte şu bizim namazımızdır ki; içinde insanların kelâmından herhangi birşey bulunmaz. Namaz ancak; tesbih, tehlil ve Kur'an-ı Kerim'in kıraatıdır" Hadis-i Şerifini esas almıştır.(287) Ayrıca namazı edâ ederken birisine kasden selâm vermek, namazı ifsad eder.(288) Kasden kaydının konulmasının sebebi şudur: Eğer unutarak selam verirse namazı bozulmaz. Çünkü selam zikir hükmündedir. Bu durumda unutma halindeki zikrin hükmüne dahil olur.(289) Kasdî olduğu zaman "Konuşma" hükmündedir. Namazı edâ ederken; herhangi bir mü'minin vermiş olduğu selamı almak da "Konuşma" hükmüne dahil olacağı için, namazı ifsad eder. Genel kaide şudur: Mutlak manada konuşmak; ister az, ister çok olsun, ister kasden, ister unutarak olsun, namazı ifsad eder. İmam-ı Şafii (rha) indinde ise; unutarak konuşmak namazı ifsad etmez. Şafii fûkahası Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Muhakkak ki Allahû Teâla (cc) ümmetten hata ve unutmayı, bir de zorla yaptırıldıkları şeyi kaldırmıştır" Hadis-i Şerifini esas almıştır. İmam-ı Merginani: "Bu Hadis-i Şerif'teki unutmanın, günahının kaldırıldığına hamledileceğini beyan etmiştir.(290) Yani dünyevi ahkamı devam eder. Hanefi bir müslüman; unutarak da olsa konuştuğu zaman, namazı bozulur.

526- Namazı edâ eden mükellef; namaz içerisinde iken insan sözüne benzeyen duada bulunursa namazı ifsad olur.(291) Mesela: "Allahümme elbisni sevbe keza" (Allah'ım!.. Bana şöyle şöyle elbise giydir" veya "Allahümme zevvicni fülâneten" (Allah'ım beni filân kadınla tezviç et, evlendir) demek gibi!..

527- Bir kimse, selam niyeti ile namazı edâ ederken musafaha etse, namazı ifsad olur. Zira o manen konuşma hükmündedir. Ayrıca bir kimse aksırsa, namazı edâ eden mükellef de ona "Yerhamükellah" dese namazı bozulur.(292) Namazı edâ eden mükellef aksırdığı zaman; kalbinden "Elhamdülillah" derse, namazı bozulmaz. Ancak bunu namazdan sonraya bırakması sahihtir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Sizden birisine namazda birşey isabet ettiği zaman tesbih etsin"(293) buyurduğu bilenmektedir. Dolayısıyla "Elhamdülillah" demek, tesbih mesabesindedir. Namazın ifsad olmamasının sebebi budur. Fakat namaz esnasında aksıran kimsenin "Elhamdülillah" demesi, diğer mükellefleri yanıltarak konuşmaya sevkedebilir. Bu sebeble namazda ya kalben tesbih olunması veya namaz sonrasına bırakılması esas alınmıştır. Ancak namazını edâ eden bir mükellefe; dışarıdan bir kimse sevindirici birhaber getirir, mükellef de bu haber üzerine cevab kasdı ile "Elhamdülillah" derse namazı ifsad olur. Zira cevab niyeti tesbihi değil, konuşmayı gündeme getirir. Yine mükellef namazını edâ ederken; kendisine dışarıdan kötü bir haber getirilir ve buna cevab niyetiyle: "İnnâ Lillâh ve innâ ileyhi raciûn" derse, namazı ifsad olur. Ancak bu iki durumda da (İyi ve kötü haberde de) "Sırf namazda olduğunu hatırlatmak" niyetiyle bunları söylerse namazı caizdir. Cevab niyeti kaydının konulması, bu mahiyeti (Tesbih ile konuşmasının farkını) beyan içindir.(294) Serahsi'nin Muhiyt'inde de böyledir. Sadrü'ş Şahid'in "Camiû's Sağir" inde: "Bir kimse (İnnâ Lillâh ve İnnâ İleyhi Raciûn'u) cevab kasdı ile söylerse, imamların hepsinin indinde namazı bozulur denilmiştir.(295)

528- Namazını edâ eden bir mükellef; herhangi bir ızdırab veren durum ortada mevcud değilken "Ah, of, vah, eyvah" derse namazı ifsad olur.(296) Gerçi "Ah ve of" iki harf olarak ele alınarak, İmam-ı Yusuf (rha)'un buna muhalif olduğu beyan olunmuştur. Elbette bu "Ah, of, vah ve eyvah" dediğinin âşikar olması, yani çevreden işitilmesi esastır. Herhangi bir ızdırab (ağır hastalık vs.) sebebiyle "Ah veya of" çekerse, ayrıca namaz esnasında Cehennem'i hatırlarsa ve bu sebeble "Eyvah" çekerse, durum ihtilaflıdır. Kafi'de zikredildiğine göre; bu gibi durumlarda da namaz ifsad olur. Tatarhaniye'de bunun zıddı da rivayet edilmiştir. Şöyle ki; Muhamed b. Mesleme (rha)'ye bu durum sorulmuş, çok şiddetli ağrıdan veya cehennemi hatırlamaktan olursa namaz ifsad olmaz demiştir.(297) Çok şiddetli ağrı sebebiyle; gözlerinden yaş gelmesi de, mükellefin namazını ifsad etmez. Ulemâ Fetva için; çok şiddetli ağrı sebebiyle "Ah ve of" şeklindeki inlemelerde veya cehennemi hatırlayarak bunları söyleme durumunda, namazın ifsad olmayacağına fetva vermenin güzel olacağını tasrih etmiştir.

529- Bir kimse Allahû Teâla (cc)'nın ismini işitir de "Celle Celâlühü" der, yahud Peygamber (sav)'in ismini işitir de selâvat getirirse veya imamın kıraatını işitir de "Sadakallahû ve Resûlünü" derse; ona cevab vermeyi kasd ettiği takdirde namazı bozulur. Şeytanın anıldığını işitir de, lanet getirirse yine namazı bozulur. Bazıları bozulmayacağını söylemişlerdir. Vesveseyi gidermek için "Lâhavle velâ kuvvete illâ billâh" derse, dünya işi için olduğu takdirde namazı bozulur. Ahiret umuru için olursa bozulmaz. Terastan birşey düşer de besmele çekerse, yahud biri lehte veya aleyhte dua eder de, namazdaki kimse "Amin" derse namazı bozulur. İmam-ı Yusuf (rha) göre bunların hiçbiri ile namaz bozulmaz. Fakat sahih olan tarafeynin (İmam-ı Azam ve İmam-ı Muhammed'in, bozulacağına dair olan) kavlidir. Onlar konuşmanın maksadına göre amel ederler.(298)

530- Namazını edâ eden bir mükellef; kıraatı açıktan yaparken tutulsa, namazın dışındaki bir kimse tarafından açılan yolla devam etse, namazı ifsad olur.(299) Ancak muktedi ile imam arasında cereyan ederse durum farklılaşır. Eğer imam açıktan kıraat ederken tutulursa; muktedinin kıraata niyet etmeksizin, sırf imamı açmak niyetiyle okuması istihsanen caizdir.(300) İbn-i Abidin: "İmam tutulur tutulmaz ayeti hatırlatmak mekruhtur. Nitekim imamın da kendini darboğaza sokması mekruhtur. İmam ayeti bulduramayınca, okuduğuna eklediği vakit namaz bozulmayacak şekilde başka bir ayete veya başka bir sûreye geçmeli yahud farz miktarı okumuşsa rükûa gitmelidir. Nitekim Zeylei ve başkaları buna cezm etmişlerdir. Bir rivayette müstehab olan miktarı okumuşsa rükûa gitmelidir. Nitekim Kemâl İbn-i Hümam bunu tercih etmiş; delilden bunun anlaşıldığını söylemiştir. Bahır ve Nehir sahipleri de onu tasdik etmişlerdir"(301) hükmünü zikretmektedir. Bilindiği gibi bir ayeti tekrar tekrar okumaya veya susup kalmaya ilcâ denir. İmamet görevinde bulunan kimsenin bu hale düşmesi veya tutulup kalması durumunda, muktedî kıraata niyyet etmeden yolu açar!.. Dolayısıyla cemaatle namaz kılarken; imamın hemen arkasında Kur'an-ı Kerim'i hıfzetmiş kimselerin bulunması (Velev ki, cemaatin en yaşlılarından olmasa bile) esastır. Bu hususta titizlik gösterilmezse, hem imamın, hem cemaatin namazının fesada gitmesi mümkündür.

531- Namazı edâ eden kimse; Kur'an-ı Kerim'in (Mushaf'ın yüzüne bakarak okursa İmam-ı Azam Ebû Hanife (rha)'ye göre namazı ifsad olur. İmameyn'in kavline göre ise; namazı bozulmaz.(302) İmam-ı Azam (rha) Kur'an-ı Kerim'i taşımanın, yapraklarını çevirmenin ve ona bakarak kıraat etmenin, namaz kılan kimse için amel-i kesir olduğunu esas almıştır. İmam-ı Merginani bu hususu beyan ederken; namaz kılarken "Kur'an-ı Kerim'in yüzüne bakarak okuma" fiilinde, ehl-i kitaba benzeme vakıasının da varlığını kaydeder. Ayrıca bunun dıştan gelen bir telkin mahiyeti taşıdığını da zikretmektedir.(303)

532- Namazını edâ eden bir mükellefin; namazın içinde iken yemesi ve içmesi kat'i olarak namazı ifsad eder. Zira yeme ve içme fiilleri namaza aykırıdır. İster, bilerek isterse unutarak olsun durum değişmez.(304)

533- Namazın fiillerinden veya namazı ıslâh eden fiillerden olmayan her amel-i kesir (çok amel) namazı bozar.(305) "Amel-i Kesir" nedir? sualine ulema farklı cevaplar vermiştir. Feteva-ı Hindiyye'de: "İki elle yapılması adet olan işlere amel-i kesir denir" tarifi yer almıştır. Molla Hüsrev: "Ekseri ulemaya göre, amel-i kesir odur ki dışardan birisi baktığı zaman, o fiili işleyen kimse, namazda olamaz zannına kapılır. Diğer bir kavle göre; amel-i kesir; musallinin çok kabul ettiği her fiildir" tarifi yer almıştır. "Birbiri ardınca yapılan üç hareket amel-i kesir'dir" tarifini esas alan ulemada mevcuttur. Serahsi'nin Muhiyt'inde "En güzel kavil", Tenvirû'l Ebsar ve Dürri'l Muhtar'da "En sahih olan" Feteva-ı Kadıhan ve Hulâsa'da "Alimlerimizin ittifakı bu kavildedir" denilen tarif: "Musalli'ye dışardan bakan birisi, musallinin işlediği o fiil yüzünden, onun namazda olmadığından şüphe etmezse amel-i kesir'dir."

534- Namazını edâ eden bir kimsenin; pislik (necaset-i galiza) üzerine secde etmesi, namazı ifsad eder.(306) İmam-ı Yusuf (rha)'dan rivayet edilen bir kavle göre, bu durum secdeyi ifsad eder, namazı ifsad etmez. Hatta o secdeyi temiz bir yere yapsa sahih olur. Zira musallinin secdeyi pislik üzerine yapması "yok" hükmündedir. İmam-ı Azam (rha) ile İmam-ı Muhammed (rha)'in namazın bozulacağına dair delilleri şudur: Namaz bölünme kabul etmeyen bir bütündür. Eğer secde fasid olursa, namazın tamamı fasid olur. İbn-i Abidin: "Pislik üzerine secde eden kimse, o secdeyi temiz bir yerde tekrarlasa bile namazı bozulur. Esah olan kavil budur. Zahir rivayette budur. Nitekim hıyle, Bedai ve İmdad'da beyan edilmiştir"(307) hükmünü zikretmektedir.

535- Namazını edâ eden bir kimsenin; meşru hiçbir mazeret yokken, kıbleye sırtını dönmesi namazı ifsad eder.(308) Ayrıca namazını edâ eden mükellef; namaz esnasında dinden dönerse (Yani kalben küfre itikad ederse) namazı bozulur.

536- Avret yerinin açılması ve o halde iken; bir rükûn edâ etmek de, namazı ifsad eder.(309) Burada rükûn edâ etmekten murad; rükûn edâ edecek süre kadar avret yerinin açık kalmasıdır. Eğer açılır-açılmaz derhal kapatırsa, namazı icmaen caizdir.

537- Sakız çiğnemek, namaz esnasında ağzına yağmur, dolu veya kar parçası düşen kimsenin bunları yutması, bir rükûn'de üç defa kaşınmak, elini boğazına sokarak kasden ağız dolusu kusmak ve baygınlık geçirmek namazı bozar.

NAMAZ İÇİN "SÜTRE" DİKMEK

538- Resûl-i Ekrem (sav)'in "Şayed namazını edâ eden kimsenin önünden geçen şahıs, üzerine gelecek günahın mahiyetini bilseydi, elbette kırk gün beklerdi, geçmezdi."(310) Hadis-i Şerifini esas alan hanefi fûkahası; namazını edâ eden kimsenin önünden geçmenin günah olduğunda müttefiktir. Namazını edâ eden mükellef; başkasının vebale girmemesi için sütreye riayet etmesi esastır. İbn-i Abidin; "Sütre dikmek mendubtur. Çünkü bir Hadis-i Şerif'te; "Biriniz namaz kıldığı vakit bir sütreye karşı kılsın. Kimseyi önünden geçirmesin" buyurulmuştur. Bu hadisi, Hakim, İmam-ı Ahmed ve başkaları rivayet etmişlerdir. Münye'de sütreyi terk etmenin mekrûh olduğu bildirilmiştir. Bu kerahat kerahat-ı tenzihiyedir. Hadisteki emri hakikatından değiştiren amil Ebû Davud'un Fazıl ile Abbas'tan rivayet ettiği hadistir. Bu hadiste: "Biz peygamber (sav)'i bizim bir çölümüzde ovada namaz kılarken gördük. Önünde sütre yoktu" denilmektedir. İmam-ı Ahmed'in rivayet ettiği bir hadiste: "İbn-i Abbas ovada namaz kıldı. Önünde birşey yoktu" denilmiştir hükmünü zikreder.(311) İmam-ı Merginani: "Sahrada (ovada veya dışarıda) namaz kılan kimsenin, önüne bir sütre koyması gerekir. Çünkü Resûl-i Ekrem (sav): "Sizden birisi sahrada namaz kıldığı vakit önüne bir sütre koysun" buyurmuştur. Sütrenin miktarı ise bir kulaç veya kulaçtan biraz daha fazladır. Ayrıca denilmiştir ki; sütrenin en az bir parmak kalınlığında olması gerekir. Çünkü ondan daha ince olursa, uzaktan bakan kimse için belli olmaz. Öyle ise maksad hasıl olmaz. Sahrada namazını edâ eden kimse, sütreye yakın durur. Çünkü Peygamber (sav) buyurdu ki; "Kim sütreye doğru namaz kılarsa, ona yakın dursun." Sütreyi sağ kaşının veya sol kaşının hizasına dikmek esastır. Çünkü bu hususta eser varid olmuştur. Kimsenin geçmeyeceğinden emin olunursa veya yönünü yola doğru çevirme bahis konusu değilse, terketmekte bir beis yoktur"(312) buyurmaktadır.

539- Sahrada cemaatle namaz kılınıyorsa; imamın sütresi, bütün cemaate kafi gelir. Hepsinin ayrı ayrı sütre dikmeleri gerekmez.(313)

  ANASAYFA
b a
MEVZULAR
 • Takdim ve Önsöz
 • Genel Bilgiler
 • Tevhid ve Sıfat İlmi
 • Temizlik Bahsi
 • Namaz Bahsi
 • Cihad Bahsi
 • Oruç Bahsi
 • Zekât Bahsi
 • Hac ve Kurban Bahsi
 • Nikah Bahsi
 • Had ve Hudud Bahsi
 • Rızık-Kazanç Bahsi
 • Adâbı Muaşeret Bahsi
 • Adâlet Bahsi
 • Miras Hukuku Bahsi
 • Çeşitli Meseleler
 • Mevzuların Tam Listesi
 
 • ANASAYFA
MURABIT