EMANET ve EHLİYET - İSLÂM İLMİHÂLİ

NAMAZ'IN ŞARTLARI - SIFATLARI ve VACİBLERİ - SÜNNETLERİ - EDEBLERİ

NAMAZ'IN ŞARTLARI

435- Şart; bir şeyin mevcudiyetinin kendisine bağlı olduğu şeydir ve onun içinde değildir.(96) Alaûddin el Haskafi: "Lugatta şart; daimi alâmet manasına gelir. Şeriatta ise, bir şeyin kendisine bağlı bulunduğu, fakat içine dâhil olmadığı nesnedir" hükmünü zikreder. İbn-i Abidin bu metni şerhederken: "Şeriatta şart, bir şeyin kendisine bağlı bulunduğu fakat içine dâhil olmadığı nesnedir. Bilmiş ol ki, bir şeye bağlı olan nesne, o şeyin hakikatine dâhil ise ona "Rükûn" derler. Namazda rükû böyledir. Hakikatinde dâhil değilse; ya o şeye tesir eder, ya tesir etmez. Tesir ederse ona "illet" denir. Cinsi münasebetin helal olması için nikah akdi böyledir. Tesir etmezse, ya bazı sûretlerde ona ulaştırır yahud ulaştırmaz. Ulaştırırsa ona "Sebeb" derler. Vakit böyledir. Ulaştırmazsa ya o şey buna bağlıdır, yahud değildir. Bağlı ise ona "Şart", değilse "Alamet" denir. Şart'a misal namaz için alınan "Abdest", Alâmet'e misal de Ezândır. Nitekim bunu bercendi de izah etmiştir. Binaenaleyh şarihin şartı tarif ederken "O şeye tesir etmeyen ve bazı hallerde ona ulaştırmayan" ibaresini de ilave etmesi gerekirdi"(97) buyurmaktadır. Namaz'ın şartları: Necaset'ten taharet, Hades'ten taharet, Setr-i avret, İstikbal-i kıble, vakit ve niyet olmak üzere altıdır. Şimdi bunları izaha gayret edelim.

436- NECASET'TEN TAHARET: Namaz kılacak olan kimsenin; bedeninden, elbisesinden ve namaz kılacağı mekandan, pislikleri temizlemesi farzdır.(98) Eğer pislik "Necaset-i Ğalize" hükmünde ve bir dirhemden fazla ise; temizlemesi farz, az ise sünnettir. Bu konu üzerinde; daha önce durmuş ve kat'i delilleriyle izah etmiştik.(99)

437- HADES'TEN TAHARET: Kûr'an-ı Kerim'de: "Eğer cünüb iseniz vücudunuzu tertemiz ediniz"(100) hükmü beyan buyurulmuştur. Dolayısıyla cünüb olan kimsenin gusül abdesti alması şarttır. Abdestsiz olan kimsenin de abdest alması gerekir. İbn-i abidin: "Hades, necasetten daha ğalizdir. Çünkü necasetin azı afv edildiği halde, hadesin azı afv edilmemiştir."(101) buyurmaktadır. Esasen hades bir bütündür, cüzlere ayrılmaz.

438- SETR-İ AVRET: Kûr'an-ı Kerim'de: "Ey Adem oğulları, her mescid huzurunda (Namaz ve tavaf anında-Celâleyn) zinetinizi alın giyinin"(102) hükmü beyan buyurulmuştur. Kadı Beyzavi bu ayet-i kerime ile setr-i avret'in farz kılındığını beyan etmektedir.(103) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kadın her tarafı örtülmesi gereken bir avrettir"(104) buyurduğu bilinmektedir. İmam-ı Kasani: "Yabancı bir kimse, kendisine na-mahrem olan yabancı bir kadının bedeninden el ve yüz hariç, hiçbir yerine bakamaz. Çünkü Allahû Teâla (cc): "Mü'min erkeklere söyle; gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar" (En Nûr Sûresi: 30) buyurmuştur. Ancak meydanda olan zinet yerlerine, yani yüz ve ellerine bakmaya Allahû Teâla (cc)'nın şu kavliyle müsaade edilmiştir: "Onlardan meydanda olan müstesna" bu Ayet-i Kerime'den murad; zinet yerleridir. Zinet yerleri ise; yüz ve elleridir. Kuhul (sürme) çekmek yüzün zineti yüzük ise elin zinetidir. Çünkü kadın alışveriş ve dünyevi işlerinde yüzünü ve ellerini açmak zorundadır. İşlerini ancak onları izhar etmekle başarabilir. Öyle ise onları açmakta zaruret vardır. Bu İmam-ı Azam'ın kavlidir"(105) hükmünü zikretmektedir. Feteva-ı Hindiyye'de: "Hür olan kadının; yüzü, elleri ve ayakları hariç, bütün bedeni avrettir. Mütûn'da da böyledir"(106) denilmektedir. Resûl-i Ekrem (sav): "Baliğa bir kızın; ancak başörtüsünü (Usulü veçhile) örtmesiyle namazı sahih olur"(107) buyurmuştur. Dolayısıyle kadının saçının tamamı avrettir. Erkeğin avret yerlerine gelince: Göbeğin altından, diz kapağına kadar olan kısım avrettir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Diz kapağı avrettir"(108) Hadis-i Şerifini esas alan hanefi fûkahası; diz kapağının avret olduğu hususunda müttefiktir. Cariye olan kadının avreti, erkeğin avreti gibidir. Sadece sırtı ve karnı da avrete dahildir.(109) Erkekte ise sırt ve karın avrete dahil değildir. Namaz esnasında "Avret-ı Ğaliza" olan uzvun; dörtte birinin (bir rükünün edası mümkün olacak kadar) açılmasıyla namaz bozulur. "Bir rükünün edası mümkün olacak kadar" kaydı şunun içindir; eğer açılır açılmaz derhal örterse, namazı ittifakla caiz olur.

439- İSTİKBAL-İ KIBLE (Kıble'ye yönelmek): Kûr'an-ı Kerim'de: "Hangi yerden çıkarsan (Namazda) yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. (Siz de ey mü'minler) Nerede olursanız (olun) yüzlerinizi Mescid-i Haram'a çevirin"(110) hükmü beyan buyurulmuştur. Dolayısıyla namaz için (ister Farz, ister Vacib, ister Nafile olsun) kıbleye yönelmek farzdır. Mekke'de mukim olan kimseler için, kabe-i şerife tam isabet ettirmek esas alınmıştır. Öyle ki evinde namaz kılan bir Mekkeli; aralarındaki duvarlar kaldırıldığı an, Kabe-i Şerif'i tam karşısında bulmalıdır.(111) Mekke'nin dışında olan mü'minler ise; Kabe-i Şerif'in cihetine isabet için gayret sarfederler. Hatta namaz kılan bir kimse; kıblenin yönünü kati olarak araştırdıktan sonra hata etse, namazını iade etmez.(112) Kûr'an-ı Kerim'de: "Yeryüzünde daha nice alametler yarattık. Yıldızlarla da insanlar yollarını doğrulturlar"(113) hükmü beyan buyurulmuştur. İmam-ı Şafii (rh.a) bu Ayet-i Kerime'yi zikrettikten sonra: "Bütün bunlar gösteriyor ki, mescid-i haramı kıble tayin eden Allahû Teâla (cc) yarattığı alametlerle, insanların bu noktaya yönelmelerini emretmiştir. Hiç şüphe yoktur ki; insanlar yollarını alametlerle bulur. Alametleri tanımak ve kullanmak için Allahû Teâla (cc); insanlara akıl da vermiştir. Bütün bunlar şanı yüce Allahû Teâla (cc)'nın nimetlerinin beyanıdır"(114) buyurmaktadır. Molla Hüsrev: "Alametlerin görünmemesiyle veya karanlıkların yığılmasıyla veya bulutların toplanmasıyla namaz kılan kimseye kıblenin şüpheli olmasına iştibah denir. Kıble yönünü haber veren bir kimse (Adil bir mü'min) de bulamazsa, musallî aklıyla yönü araştırır. Zira Sahabe-i Kiram, kıbleyi araştırıp namazlarını eda etmişlerdir. Resûl-i Ekrem (sav)'de onları bundan men etmemiştir"(115) hükmünü zikretmektedir. Ancak namaz kılan bir kimse; kıble yönünü soracak herhangi bir kimse bulamaz ve alametlere bakarak araştırmayı da terkederek; namaza başlarsa, bu namaz fasid olur.

440- VAKİT: Kûr'an-ı Kerim'de: "Muhakkak surette namaz, vakitlendirilmiş olarak mü'minlere farz olmuştur"(116) hükmü beyan buyurulmuştur. Beş vakit farz namazların vakitleri üzerinde daha önce durmuştuk!..(117)

441- NİYET: Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Ameller niyetlere göredir"(118) buyurduğu bilinmektedir. İbn-i Abidin: "Niyette muteber olan kalbin amelidir. Yani niyeti tahakkuk ettiren ve şer'an niyette muteber olan şart; bir şeyi baştan bilmektir. Bu bilgi kat'i iradeden meydana gelmiş olacaktır. Bir şeyi mutlak surette bilmek niyet olmadığı gibi, mücerred dil ile söylemek de niyet değildir"(119) hükmünü zikreder. Bahsin devamında da; dil ile niyetin hangi hallerde olabileceğini beyan etmiştir. İbn-i Hümam: "Peygamber (sav)'in namaza başlarken, filan namazı kılıyorum dediği (yani dil ile söylediği) sahih ve zaif hiçbir hadisle sabit olmadığı gibi, Sahabe-i Kiram ve Tabiûndan da böyle birşey sabit olmamıştır"(120) buyurmaktadır. Haleb-i Sağir'de: "Kalb ile niyet şarttır. Lisan ile söylemek ise müstehabtır. Muhtar olan işte budur ki, bunu hidaye sahibi ve başkaları ihtiyar etmişlerdir. Denilmiştir ki: Lisan ile söylemek bid'at'tır. Şayed kalb ile niyet etse de, dil ile söylemese imamlar arasında ihtilaf vaki olmaksızın caiz olur"(121) hükmü yer alır. İmam-ı Rabbani: "Ûlema'dan bazıları namazda niyet için; kalben dileyerek dili ile söylemeyi "Bid'at-ı Hasene" diye anlatmıştır. Bu bid'at sünnet bir yana, farzı dahi kaldırmaktadır. Şundan ki; insanlardan pek çoğu bu durumda niyet işinde yalnız dil ile olanıyla yetinecek ve kalblerini hazır edemiyeceklerdir. İşte o zaman dahi, namazın farzlarından biri olan "Kalb ile niyet" tamamen bırakılacak, namaz dahi fesada girecektir. Kalan bid'atler dahi, anlatılan bu manaya göre kıyas edilebilir"(122) buyurmaktadır. Müceddidi elf-i sani İmam-ı Rabbani (rh.a)'nin "Bid'at'ın hasenesi olmaz, hepsi mezmundur" buyurduğu bilinmektedir. Şurası muhakkaktır ki; niyet kalbe ait bir vakıadır. Bu hususta icma hasıl olmuştur. Mücerred dil ile söylemenin (Kalbi azim olmadığı zaman) "niyet" mahiyetini taşımadığı da bilinmektedir. Bazı ûlema: "Şayed musalli, hangi namazı kıldığını bilirse, bu niyettir" demiştir. Molla Hüsrev bu iddiaya şu cevabı vermektedir; "Essah olan kavle göre, şüphesiz bu kadarını bilmek niyet değildir. Çünkü niyet, ilimden (bilmekten) başkadır. Malûm değil midir ki; bir kimse küfrün mahiyetini bilse, kafir olmaz. Eğer küfre niyet ederse, kafir olur. Müsafir de, ikameti bilmek ile mûkim olmaz. Eğer ikamete niyet ederse mukim olur"(123) Dolayısıyla namaza; kalben kat'i azimle "niyyet ederek" girmek şarttır.

NAMAZ'IN SIFATLARI

442- Önce "Sıfat" mefhumu üzerinde duralım. Sıfat, lûgatta masdardır. Örf'te ise; farz, vacib, sünnet ve menduba şamil olan bir keyfiyettir. İbn-i Abidin: "Sıfat ve vasıf kelimeleri aynı kökten türeme, iki masdardırlar. Kelâm ûleması, bunların arasında fark görmüş: "Vasıf, tavsifi yapan şahısla, sıfat ise tavsif edilen şeyle bulunur" demişlerdir. Lakin kamusun sözü, sıfatında lugat itibariyle mevsufta bulunacağına delâlet eder. Şu halde sıfat bazen masdar, bazen isim olur, vasıf ise yalnız masdardır. Fetih ve Bahır'da şöyle denilmiştir: "Bazen vasıf kelimesinden, sıfat murad edildiği inkar olunamaz. Ama bununla lügaten birleşmek lazım gelmez. Çünkü vasfın da masdar olduğunda şüphe yoktur." Bu sözden anlaşıldığına göre; vasıf kelimesi bazen isim olarak mecazen sıfat manasına kullanılır"(124) buyurmaktadır. Namazın sıfatlarından murad; namazın sahih olması kendisine bağlı olan şeylerdir. Kolay öğrenilmesi için birçok kitapta "Namazın içindeki farzlar" tabiri kullanılmıştır. Şimdi bunları izaha gayret edelim.

443- TAHRİME (İLK TEKBİR): İmam-ı Merginani: "Namazın farzları altıdır. Tahrime (iftitah tekbiri) bunlardan birisidir. Zira Allahû Teâla (cc) "Ve Rabbini büyükle (Ta'zim'le zikret, tekbir getir)" buyurmuştur. Bundan murad iftitah tekbiridir"(125) hükmünü zikretmektedir. Molla Hüsrev: "Namazın bir kısım farzları vardır. Bunlardan birisi de tahrimedir. "Tahrim" bir şeyi haram kılmaktır. Tahrime ilk tekbire tahsis edilmiştir. Zira ilk tekbirle birlikte; namaza başlamadan önce mübah olan (Yemek, içmek, konuşmak vs.) şeyler haram olur buyurmaktadır.(126) İbn-i Abidin'de aynı hususa işaretle: "Kendisi ile namaza girilen cümleye "Tahrime" denilmesi, namaza başlamazdan önce mübah olan şeyleri haram kıldığı içindir. Sair tekbirler böyle değildir"(127) hükmünü zikreder. Hanefi fûkahası Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Namazın tahrimi (haram kılması) tekbirdir"(128) Hadis-i Şerifini esas almıştır.

444- Namaza "Allahû Ekber" lafzı ile başlamak efdaldir.(129) Tahrime ile namaza başlanılabilmesi için ayakta olmak şarttır. Herhangi bir özre mebni olmaksızın oturarak tekbir getirmekle, farz namaza girilemez. Eller iki kulak hizasına kaldırılır. Molla Hüsrev: "İki el (kulak hizasına) kaldırıldıktan sonra tekbir alınır. Essah olan kavil budur. Zira iki eli kaldırma işinde, Allahû Teâla (cc)'dan başkasından kibriyayı (Azameti, büyüklüğü) uzaklaştırma, reddetme vardır"(130) hükmünü zikreder. Bu mahiyet iyi tefekkür edilmelidir. Bir mü'min namaza başlarken; Allahû Teâla (cc)'dan başka hiçbir hüküm koyucunun olmadığını, bütün tağutları ve putları reddettiğini ilan eder!.. Tağuti güçlerle işbirliği yapan ve onların hakimiyetleri için gayret sarfeden kimseler; ne kadar namaz kıldıklarını iddia ederse etsinler; "Tahrime"yi bile hakkı ile eda edemezler.

445- Dilsiz olan kimseler "Niyetleri" ile namaza başlamış olurlar. Ayrıca dillerini oynatmaları lazım değildir.(131) Kadınlar, ellerini omuzları hizasına kadar kaldırarak "Allahû ekber" deme durumundadırlar. Sahih olan budur.(132) Zira onlar için; tesettüre daha uygun olan, şekil böyledir.

446- KIYAM: İmam-ı Merginani: "Namazın farzlarından birisi de kıyamdır. Zira Allahû Teâla (cc)'nın "Allah için namaz kılarken ayakta durunuz" kavli vardır"(133) hükmünü beyan eder. Kıyam; farz ve vacib namazlarda farzdır. Bunun haddi; bir kimsenin iki elini uzattığı zaman dizlerine yetişemez olmasıdır"(134) Nafile olan namazlarda kıyam farz değildir.(135) Resûl-i Ekrem (sav): "Ayakta olduğun halde namaz kıl. Eğer buna kadir olamazsan oturarak kıl. Eğer buna da kadir olamazsan yan yatarak kıl. Eğer buna da kadir olamazsan sırt üstü yatarak namaz kıl"(136) buyurmuştur. Bir kimse, ayakta durmaya (Kıyam'a) kadir olduğu halde, oturarak farz namazı kılarsa, onun namazı caiz olmaz.

447- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Sağ elini, sol elinin üzerine göbeğinin altında koymak sünnettendir"(137) Hadis-i Şerifini esas alan hanefi fûkahası; namaz kılan kimse; kıyamda iken, sağ elini sol elinin üzerine koyar hükmünde ittifak etmiştir.

448- KIRAAT: Molla Hüsrev: "Namazın farzlarından birisi de kıraattır. Allahû Teâla (cc)'nın; "Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyunuz" emri şerifine göre, kıraatın farz olan miktarı bir Ayet-i Kerime'dir. Bir Ayet-i Kerime'den azı bi'licma kıraat değildir"(138) hükmünü beyan eder. Farz, vacib ve nafile namazların tamamında Kur'an-ı Kerim okumak farzdır.(139) İmam-ı Malik (rh.a) "Namaz ancak fatihatü'l kitab ve onunla beraber bir sûre ile olur. Başka olmaz" Hadis-i Şerifini esas alarak; fatiha'nın ve onunla birlikte bir sûrenin kıraatının farz olduğuna kaildir. İmam-ı Şafii (rh.a): "Namaz ancak Fatihatü'l kitab ile olur" Hadis-i Şerifini esas alarak, namazda "Fatiha" okumanın farz olduğuna hükmetmiştir. Hanefi fûkahası: "Bizim için delil "Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyunuz" Ayet-i Kerime'sidir. Haber-i vahid olan Hadis-i Şeriflerle bunun üzerine ziyade (Yani farz tayin etmek) caiz olmaz. Ancak haber-i vahid olan Hadis-i Şerif'ler amel etmeyi gerektirir. O halde Kur'an-ı Kerim okumak "Farz", Fatiha Sûresi'ni okumak "Vacib"tir. Hatta namaz kılan kimse; Fatiha Sûresi'ni okumayı terk etse, namazı iade etmesi emrolunur"(140) hükmünde ittifak etmiştir.

449- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Her kim imamla namaz kılarsa, imamın kıraatı onun için de kıraattır"(141) Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası, "imama uyan kimsenin kıraatı şer'an menedilmiştir" hükmünde ittifak etmiştir. Zira kıraatın sükûtu imama uyma zaruretinden ileri gelir.

450 İmam Fatiha Sûresini okuyup bitirdiği zaman "Amin" der ve imama uyan kimseler de "Amin" derler. Resûl-i Ekrem (sav): "İmam amin dediği zaman, amin deyiniz"(142) buyurmuştur. İbn-i Mesû'd (ra)'un rivayet ettiği Hadis-i Şerife göre cemaat "Amin" kelimesini gizli deme durumundadır. Zira o dua hükmündedir.(143)

451- RÜKÛ: Molla Hüsrev: "Namazın farzlarından biri de rükû'dur. Namaz kılan kimse başını eğerken "Tekbir" alır. Zira Resûl-i Ekrem (sav), başını eğerken ve kaldırırken tekbir alırdı. Musalli sırtını düz tutarak rükû eder. Hatta rükû halinde iken; sırtına su dökülse, dökülen bu su sırtında durmalıdır"(144) hükmünü beyan etmektedir. Resûl-i Ekrem (sav)'in; Hz. Enes (ra)'e hitaben: "Rükû ettiğin zaman ellerini dizlerinin üzerine koy ve parmakların arasını aç"(145) buyurduğu bilinmektedir. Hanefi fûkahası bu halde iken parmakların açılmasının mendûb olduğunda müttefiktir.(146) Ayrıca "Sizden birisi rükû ettiği zaman, rükû'da üç defa "Sübhane Rabbiye'l Aziym" desin"(147) Hadis-i Şerifi esas alınarak, "tesbihin en azı budur" denilmiştir. Cemaat halinde namaz kılınırken imam, "Semiallâhu limen hamideh" (Allah kendisine hamd edenlerin hamdini kabul buyurur) dediği zaman, imama uyan kimsenin "Rabbenâ leke'l-hamd" demesi de sünnetle sabittir.(148)

452- Namaz kılan kimse; başını rükû'dan kaldırdıktan sonra düz olarak ayakta durur. İtmi'nân'dan başkası sünnettir. İtmi'nân: Mafsalları yerine oturuncaya kadar uzuvların sükûnet bulmasıdır. Bundan başka olan rükû tekbiri, parmakların açılması, tesbih, tahmid, tesmi ve düz olarak ayakta durmak sünnetlerdir. Ta'dili erkândan olan rükû'daki durma "İtmi'nân" vacibtir.(149) Rükû ve sücûd'daki tesbihlerin en azı üç, ortası beş ve en mükemmeli de yedi defa söylemektir.(150)

453- SÜCÛD (SECDE ETMEK): Namazın farzlarından birisi de secde etmektir. Namaz kılan kimse "Secde" için tekbir alır. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Yedi aza üzerine secde etmekle emrolundum"(151) Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası, burun ve alın üzerine secdenin farz olduğu hususunda ittifak etmiştir.(152) Ayrıca: "Kul secde ettiği zaman onun her uzvu secde eder. O halde namaz kılan kimse, gücü yettiği kadar uzuvlarını kıble tarafına çevirsin"(153) Hadis-i Şerifi, iki ayak parmaklarının da kıbleye çevrilmesinin gerektiğini belirtmektedir. İbn-i Abidin: "Lugatta secde tevazûu manasına gelir. Kamûs, muğrib sahibi onu "alnı yere koymaktır" diye tefsir etmiştir. "Bahır" da şöyle deniliyor: "Secdenin hakikatı maskaralık olmayacak şekilde yüzün bir kısmını yere koymaktır. Burun da tarife dahil, çene ve yanak hariçtir. Ama secde halinde ayaklarını kaldırırsa ta'zim ve tebcil olmaktan ziyade oynamaya daha çok benzer. Meselenin tamamı "Bahır" üzerine yazdığımız derkenardadır. Özrü olmayan kimse alnı ve ayakları ile secde etmelidir. Sadece burun üzerine secde ile yetinmek için tercih edilen kavle göre, özür şarttır, nitekim gelecektir. Halebi diyor ki: "Sonra sadece alnı üzerine secde etmekle yetinecekse, az bile olsa alnının bir cüzünü yere koymak farz, ekserisini koymak ise vacibtir." Secde halinde ayaklardan bir parmağın yere değmesi kafidir. Secdenin tekrarı tabbudi bir iştir. Yani ekseri ûlemanın kavillerine göre manasına akıl ermeyen bir iş olup, ibtilâ ve imtihan için emir olunmuştur. Bazıları şeytanı çatlatmak için emir edildiğini söylerler ve "Şeytan bir defa bile secde etmedi. İşte biz iki defa secde ediyoruz" derler"(154) hükmünü zikretmektedir.

454- Hanefi fûkahası: "Teabbüdî olduğu ve illetlerinin akılla kavranılamayacağı sabit olan hükümlerde kıyasın geçerli olmayacağı" hususunda ittifak etmiştir.(155) İki defa secde etmek de, teabbu'dî'dir. İbn-i Abidin: "Ulemâ teabbüdî emirler hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bunlar Allahû Teâla (cc) indinde bir hikmetinden dolayı meşru olup, bu hikmet bize gizli mi kalmıştır, yoksa böyle değil midir? Ekser ûlema birinciyi tercih etmişlerdir. Akla yatan da odur. Çünkü istikra (sayım) göstermiştir ki, Allahû Teâla (cc)'nın adeti, hikmetinden hali değildir. Yararlı şeyleri emir, zararlıları yasak eder. Binaenaleyh bize meşru kıldığı bir şeyin hikmeti anlaşılırsa makûl deriz, hikmeti anlaşılmazsa ona da teabbüdi ismi veririz. İlim ve hikmet Allahû Teâla (cc)'ya mahsustur"(156) hükmünü beyan etmektedir.

455 Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Sizden birisi secde ettiği zaman, secde halinde iken üç defa "Sûbhane Rabbiye'l-âlâ" desin"(157) buyurduğu bilinmektedir. Birinci secdeden sonra tekbir getirir ve başını kaldırır.Tam manasıyla oturduktan sonra tekbir getirir ve ikinci secdeyi yapar. Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Sonra başını kaldır, o şekilde kaldır ki, oturduğun halde dimdik bir vaziyette olsun"(158) buyurmuştur.

456 Secde eden bir kimse, secde halinde iken ayaklarını yere koymazsa, secdesi caiz olmaz. Şayed özürsüz olarak secde esnasında ayaklarından birini yere koymuş olsa (diğerini kaldırsa) bu durumda secdesi kerahetle caiz olur. Münye şerhinde de böyledir.(159) Esas olan iki ayağında yerde olması ve parmakların kıbleye doğru çevrilmiş bulunmasıdır. Ayağı yere koymak demek, ayak parmaklarını yere koymak demektir.

457- KA'DE-İ AHİRE VE TEŞEHHÜD: Namaz kılan kimse namazın iki secdesinden sonra sol ayağını yayar ve üzerine oturur. Sağ ayağını diker ve parmaklarını kıbleye yöneltir. Hz. Aişe (R.anha)'dan rivayet edilen oturma şekli budur.(160) Son ka'dede teşehhüd miktarı beklemek; farz namazlarda da, nafile namazlarda da farzdır. Hatta bir kimse iki rek'at namaz kılsada sonunda oturmasa (Ka'de-i Ahire'yi terketse) o kimsenin namazı fasid olur. Hûlâsa'da da böyledir.(161)

458 Hz. Abdullah b. Mes'ûd (ra)'den teşehhüd'le ilgili olarak rivayet edilen şudur: "Resûl-i Ekrem (sav) elimden tuttu ve bana teşehhüd'ü öğretti. Tıpkı bana Kur'an-ı Kerim'den bir sûreyi öğretir gibi öğretti."(162) Hanefi fûkahası Ka'de-i Ahire'de Resûl-i Ekrem (sav)'in Hz. Abdullah İbn-i Mes'ûd'a öğrettiği teşehhüdün okunmasını esas almıştır. Bu teşehhüd şudur:

[Ettehiyâtü li'llâhi ve's-salevâtü ve't-tayyibâtü Es-selâmü aleyke eyyühe'n nebiyyü ve rahmetu'llâhi ve berekâtüh. Es-selâmü aleynâ ve alâ ibâdi'llâhi's-sâlihin. Eşhedü en lâ ilâhe illâ'llah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resûlühû]

Manası: Bütün ta'zimler, dualar ve her türlü ibadet yalnız Allahû Teâla (cc)'yadır. Ey mertebesi yüce olan Nebi!.. Allahû Teâla (cc)'nın rahmeti ve bereketi, selâmı senin üzerine olsun. Bize de selâm olsun, Allahû Teâla (cc)'nın sâlih kullarına da selâm olsun!.. Allahû Teâla (cc)'dan başka ibadet edilecek bir ilah (put, tağut vs..) olmadığına şehadet ederim. Ve yine şehadet ederim ki; Hz. Muhammed (sav) Allahû Teâla (cc)'nın bir kuludur ve O'nun Resûlüdür.

459 Hanefi fûkahası "Ka'de-i Ahire'nin farz, teşehhüd'ün ise "Vacib" olduğu hususunda müttefiktir.(163) Teşehhüd'ün vacib olması Resûl-i Ekrem (sav)'in Hz. Abdullah İbn-i Mesûd (ra)'a hitaben: "Şayed sen bunu söylersen (Teşehhüd'ü okursan) şüphesiz ki namazın tamam olur"(164) buyurması sebebiyledir. Namaz kılan kimse; sabah namazı gibi iki Rek'at'lık farz namaz veya dört Rek'at'lık farz namaz kılıyorsa, son Rek'at'ta teşehhüd'ü okuduktan sonra Resûl-i Ekrem (sav) üzerine selâvat getirir. Bu da sünnettir.(165) İmam-ı Şafii (rh.a)'ye göre hem teşehhüd, hem de selâvat getirmek farzdır. Selâvat'ın keyfiyeti de şöyledir:

["Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ Âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrâhime ve alâ Âli İbrâhim, inneke hamîdün mecid."
"Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ Âli Muhammed. Kemâ bârekte alâ İbrâhime ve alâ Âli İbrâhim, inneke hamîdün mecid."]
Manası: "Allah'ım!.. Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in şanını yücelt!.. Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in âlinin de (aile efradının da) şanını yücelt!.. Hz. İbrahim (as)'in kendisine ve Hz. İbrahim (as)'in aline verdiğin şeref gibi!..
"Allah'ım!.. Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in kendisine ve aline bereket ver!.. Onları mübarek kıl!.. Tıpkı Hz. İbrahim (as)'i ve alini mübarek kıldığın gibi! Muhakkak ki sen hamd edilmeye lâyıksın, azamet ve şeref sana mahsustur."

460- Namaz kılan kimse salavat duasından sonra; kendisi ve diğer mü'minler için dua eder.(166) Kur'an-ı Kerim'de olan birşey ile dua etmesi sünnettir. Meselâ: "Allahüm-mağfirli velivalideyye" (Allah'ım beni ve ana-babamı afv buyur) veya "Allahümme mağfir liebihi" (Allah'ım babamı afveyle" gibi. Veya me'sur (yani Resûl-i Ekrem (sav)'den rivayet edilen sözlerle dua eder. Meselâ;
["Allahümme innî zalemtü nefsi zulmen kesiran ve innehû lâ yağfiruz zünûbe illâ ente. Fağfir lî mağfireten min ındike inneke entel gafûrür rahîm"]
Manası: "Allah'ım!.. Şüphe yok ki, ben nefsime çok çok zulmettim. Günahlarımı ise ancak sen affedersin!.. Senin katından bir mağfiretinle afvını istirham ederim. Şüphesiz ki sen gafûr ve rahimsin" bu me'sûr dualardandır. İnsanların sözlerine benzer (yani rivayete dayanmayan veya Kur'an'da olmayan) sözlerle dua edilemez. Zira insanların sözü namazı bozar.(167)

461- Daha sonra selam vererek namazdan çıkar. Hz. Abdullah İbn-i Mesûd (ra) "Resûl-i Ekrem (sav) sağına selâm verirdi, öyle ki yanağının beyazlığı görünürdü. Soluna da selâm verirdi, öyle ki sol yanağının beyazlığı görünürdü"(168) buyurmuştur. Sağına ve soluna selâm verirken; erkeklere, kadınlara ve hafaze meleklerine niyyet eder. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Namazın haram kılması tekbir, helâl kılması selâm vermektir"(169) buyurduğu bilinmektedir. İmam-ı Azam (rh.a)'ye göre selâm vermek farzdır. İmameyn'in kavline göre ise farz değildir.(170)

462- Önemli konulardan birisi de; namaz kılan kimsenin "Tadil-i Erkân'a" riayet etmesidir. İmam-ı Yusuf (rh.a)'a göre; Tadil-i Erkan'a riayet etmek farzdır.(171) Bu konuda Abdullah İbn-i Mesûd (ra)'dan rivayet edilen Hadis-i Şerifi esas aldığı bilinmektedir.(172) Molla Hüsrev: "Namazın farzlarından birisi de tertib kasdıyla kıyamı rükûdan önce ve rükûyu da sücûddan önce yapmaktır. Hatta eğer namaz kılan kimse, kıyamdan önce rükû eylese veya rükû etmeden secdeye varsa caiz olmaz. Zira namaz ancak tertib ile kaimdir. Kafi'de de böyle zikredilmiştir"(173) hükmünü beyan etmektedir.

NAMAZ'IN VACİBLERİ

463- Şimdi "Tenvirü'l Ebsar", "Dürrü'l Muhtar", "Reddü'l Muhtar" ve "Feteva-ı Hindiyye'yi" esas alarak namazın vacibleri üzerinde duralım. Bilindiği gibi namazın vaciblerini kasden terkeden kimsenin, namazı iade etmesi esas alınmıştır. Eğer unutarak terkederse secde-i sehiv yapar. Namazın vacibleri şunlardır:

Birincisi: Fatiha Sûresini okumaktır. Fatiha'nın ekserisini terkeden kimse secde-i sehiv yapar, birazını terkeden yapmaz. Lakin Mücteba'da: "Fatiha'dan bir ayet terkeden secde eder" denilmiştir ki, evla olan da budur. Dolayısıyla Fatiha Sûresi'nin tamamını okumak vacibtir.
İkincisi: En kısa bir sûreyi, Fatiha Sûresi'ne zam etmektir. Nitekim Feteva-ı Hindiyye'de: "Namazda Fatiha ve zamm-ı sûre okumak vacibtir. Ayrıca Fatiha'yı, zamm-ı sûreden önce okumak vacibtir"(174) denilmiştir.
Üçüncüsü: Fatiha ve zamm-ı sûreyi farz namazın ilk iki rek'atına tahsis etmek de vacibtir.
Dördüncüsü: Nafile namazın her rek'atında Fatiha ve zamm-ı sûre vacibtir. Zira nafile namazın her çift rek'atı bir namaz sayılır. Vitir Namazı'nın her rek'atında da ihtiyaten Fatiha ve zamm-ı sûre okumak vacibtir.(175)
Beşincisi: Kıraatle rükû arasında ve secde gibi her rek'atta tekerrür eden yahud rek'atların sayısı gibi her namazda tekerrür eden şeyler arasında tertibe riayette vacibtir. İmam-ı Yusuf (rh.a) indinde bu farzdır. Nitekim daha önce izaha gayret etmiştik!..
Altıncısı: Tadil-i Erkan, yani azayı rükû ve secdede iken ve keza Kemâl'in tercihine göre, rükû ve secdeden doğrulurken bir tesbih miktarı sakinleştirmek de vacibtir. İmam-ı Yusuf (rh.a)'a göre, Tadil-i Erkan ameli farzdır. Daha önce zikretmiştik!..
Yedincisi: İlk oturuşta vacibtir. Velev ki nafile namazda olsun. Essah olan kavil budur. Malûm olduğu üzere ka'de-i ahire (son oturuş) farzdır. İlk oturuşta teşehhüd'den fazla birşey okumamak da vacibtir. Teşehhüd'den fazla birşey okunursa secde-i sehiv yapılır.
Sekizincisi: Gerek ilk oturuşta, gerek son oturuşta teşehhüd'ü okumak da vacibtir. Essah olan kavle göre her oturuşta, teşehhüd'ün tamamını okumak esastır.
Dokuzuncusu: Sağa ve sola selâm vererek, namazdan çıkmak da vacibtir. İmam-ı Azam (rh.a)'a göre selâm vererek namazdan çıkmak farzdır. Daha önce bu hususu zikretmiştik!.. Yani "Esselâmu aleyküm ve rahmetûllah" demek.
Onuncusu: Vitir Namazı'nda kunut'u okumak vacibtir. Kunut "Mutlak dua manasınadır" Kunut'un tekbiri ile üçüncü rek'atın tekbiri de aynı hükme tabidir. Hangi dua okunursa okunsun "Kunut" yerine geçer.
Onbirincisi: Bayram namazının tekbirleri de vacibtir.
Onikincisi: Sabah, akşam ve yatsı namazlarında imamın aşikâr olması vacib olduğu gibi, gizli okunan namazlarda herkesin gizli okuması da vacibtir.
Onüçüncüsü: Rükûu tekrarlamamak, secdeyi üçlememek, ikinci veya dördüncü rek'attan önce oturmamak, iki farz arasına giren her ziyadeyi terketmemek, imama uyan kimsenin susması ve imamı takip etmesi (yani içtihad götüren yerde imamı takip etmesi) de vacibtir. Namaz ancak farzlarda imama muhalefet halinde bozulur. Vaciblerde de fiilen imama tabi olmak vacibtir.

NAMAZ'IN SÜNNETLERİ

464- Namazın sünnetleri şunlardır:

  • İftitah tekbiri için elleri kaldırmak, elleri kaldırırken parmakların arasını açmak, imam olan kimsenin tekbiri açıktan alması,
  • Sübhaneke'yi gizlice okumak.
  • İstiaze'yi ve besmeleyi gizli okumak,
  • Fatiha Sûresi'nden sonra gizli olarak "Amin" demek,
  • Sağ eli sol el üzerine koyarak, elleri göbek altında bağlamak,
  • Rükû'a giderken tekbir almak,
  • Tesbihleri en az üç defa söylemek,
  • Rükû'da elleri ve diz kapaklarını tutmak ve bu sırada parmakları açık bulundurmak,
  • Secdeye giderken tekbir almak,

  • Secde halinde iken dirsekleri yere koymamak,
  • Secde halinde iken karnını uyluğunun üzerine koymamak,
  • Secde halinde iken en az üç defa tesbih etmek,
  • Secde'de elleri ve dizleri yere koymak,
  • Otururken sol ayağı yere yayıp, sağ ayağı dikmek,
  • Rükû'dan kalkarken tam doğrulmak,
  • İki secde arasında tam oturmak,
  • Kade-i ahire'de (son oturuşta) Resûl-i Ekrem (sav)'e selâvat getirmek ve dua etmek!..(176)
NAMAZ'IN EDEBLERİ

465- Namazın edebleri şunlardır:

  • Ayakta iken secde yerine bakmak,
  • Rükû halinde iken ayakları üstüne bakmak,
  • Secde ederken burnun ucuna bakmak,
  • Otururken kucağına bakmak,
  • Sağ tarafa selâm verirken sağ omuza, sol tarafa selâm verirken sol omuza bakma,
  • Esnememek için gayret sarfetmek, fakat vukua gelirse ağzını kapatmak ve güç yettiği kadar öksürmemek ve bu hususta gayret göstermek.(177)
  ANASAYFA
b a
MEVZULAR
 • Takdim ve Önsöz
 • Genel Bilgiler
 • Tevhid ve Sıfat İlmi
 • Temizlik Bahsi
 • Namaz Bahsi
 • Cihad Bahsi
 • Oruç Bahsi
 • Zekât Bahsi
 • Hac ve Kurban Bahsi
 • Nikah Bahsi
 • Had ve Hudud Bahsi
 • Rızık-Kazanç Bahsi
 • Adâbı Muaşeret Bahsi
 • Adâlet Bahsi
 • Miras Hukuku Bahsi
 • Çeşitli Meseleler
 • Mevzuların Tam Listesi
 
 • ANASAYFA
MURABIT