EMANET ve EHLİYET - İSLÂM İLMİHÂLİ

NİKÂH'IN TARİFİ VE MAHİYETİ - SIFATI - RÜKNÜ - ŞARTLARI - EVLENMEDE RIZA
NİKÂHLAMASI HARAM OLAN KADINLAR

NİKÂH'IN TARİFİ VE MAHİYETİ

1082- Şurası muhakkaktır ki; Allahû Teâla (cc) insanları belirli bir fıtrat üzere yaratmıştır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "O halde (Habibim) sen yüzünü muvahhid olarak, Allah'ın o fıtratına çevir ki, o insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışına (hiçbir şey) bedel olamaz. Bu dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler."(1) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu ayet-i kerime'de geçen "Fıtratûllah"; bütün insanlar için aynıdır. Erkek ve kadın, belirli bir yaştan (bulûğa erme) itibaren birbirlerine karşı ilgi duyarlar. Bu ilgi normaldir ve insan fıtratının tabii bir sonucudur. Neslin devamı ve dünyanın insan eliyle imarı, bu ilgiye bağlıdır. Kat'i nass'larla sabittir ki, erkeklerin ihtirasla bağlı oldukları şeylerin başında "Kadın" gelir.(2) İslâm dini; erkek ve kadın arasındaki sevgiyi değil, sevgiyi bahane edip, şer'i şerifin hudutlarını aşmayı haram kılmıştır.(3) Ayrıca birbirlerine karşı sevgi duyan erkek ve kadın'ın nikâhla biraraya getirilmesinin önemi üzerinde durmuştur. Nitekim: "Birbirini sevenler için nikâh kadar uygun birşey yoktur"(4) Hadis-i Şerifi, meseleyi kavramamızı kolaylaştırmaktadır.

1083- İslâm uleması; erkek ve kadının birbirlerine karşı duyduğu şiddetli temayülü esas alarak: "Şehvet'in kulağı yoktur. Mücerred ahlaki nasihatlerle ve uhrevi terhib ve tergiblerle mesele çözülemez. Dolayısıyla evlenmeleri kolaylaştırmak şarttır." hükmünde ittifak etmiştir. Resûl-i Ekrem (sav): "Size dini ve ahlakı hoşunuza giden bir erkek müracaat edecek olursa derhal evlendirin (Kızınızı verin). Aksi halde yeryüzünde fitne ve çok tehlikeli bir fesad çıkar"(5) buyurmuştur. Erkeklerin en zayıf bulunduğu husus; kadına karşı olan zaafıdır. Kur'an-ı Kerim'de "İnsan zayıf yaratılmıştır"(6) hükmü beyan buyurulmuştur. İbn-i Kesir, bu ayeti-i kerime'nin tefsirinde; erkeklerin zayıf olduğu konuların başında kadınların geldiğini ve sahabe-i kiram'ın (bu ayet-i kerime'nin tefsirinde) buna ağırlık verdiklerini izah eder.(7)

1084- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kim sakalları ve bacakları arasında bulunanlar (ağzı ve ferci) hususunda bana garanti verirse, ben de ona cennet hususunda garanti veririm"(8) buyurduğu bilinmektedir. Yine bir başka hadis-i şerif"te "insanları en ziyade ateşe (Cehennem'e) sürükleyen şey, ağızları ve fercleridir."(9) hükmü beyan buyurulmuştur. İslâm toplumunda en önemli konulardan birisi "Cinsi terbiye'dir". Ancak şurası unutulmamalıdır ki, cinsi terbiye sadece "Nasihatla" olmaz. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kimin bir çocuğu olursa güzel bir isim koysun ve en güzel şekilde terbiye etsin!.. Bülûğa erince de derhal evlendirsin. Bülûğa erdiği halde evlendirmez ve o bir günah işleyecek olursa, bundan hasıl olacak günah bababaya da terettüp eder"(10) buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla çocuk bülûğa erince derhal evlendirmek, en iyi terbiye usulüdür. Vakti giren namaz ve hazır bekleyen cenaze nasıl tehir edilmeyip; derhal icabına bakılıyorsa, evlenme hususunda aynı titizlik gösterilmelidir.

1085- Dürrü'l Muhtar'da: "Bizim için hiçbir ibadet yoktur ki, Hz. Adem devrinden bugüne kadar meşru olsun, Cennet'te de devam etsin!... Bundan yalnız iman ile nikâh müstesnadır. Nikâh fûkahaya göre kasten milk-i müt'a ifade eden bir akittir. Yani erkeğin, şer'an nikâhına mani bulunmayan bir kadından istifade etmesini helal kılan bir akittir." hükmü kayıtlıdır. İbn-i Abidin bu metni şerhederken şunları kaydeder: "Çünkü nikâh bir vecihle ibadet, bir vecihle muameledir. Nikâhla cihadın her ikisi, Müslümanın ve İslâm'ın vücut bulmasına sebep olmakta müşterek iseler de, musannif nikâhı evvel zikretmiştir. Çünkü müslüman ferdlerin nikâhla çoğalması, harple (Cihad'la) çoğalmasından kat kat fazladır."(11) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi yerine getirmezse benden değildir. Zira ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim."(12) Hadis-i Şerifi; evlenme hususunda ne kadar titizlik gösterilmesinin gerektiğini beyan etmektedir. İbn-i Hümam: "Sırf ibadetlerle meşgul olmak için evlenmeyi terketmekten ise, evlenip evlâd-û ıyal ile meşgul olmak daha efdaldir"(13) hükmünü zikretmektedir. İbn-i Abidin: "Hatta ûlema "Nikâhla meşgul olma, nafile ibadetlere kendini vermekten efdaldir" demişlerdir. Yani nikâhla ve nikâhın şamil olduğu nefsi haramdan korumak ve çocuk terbiyesiyle meşgul olmak, nafile ibadetten hayırlıdır demek istiyor"(14) buyurmaktadır.

1086- Molla Hüsrev: "Muhit sahibi ve ona tabi olan Kafi sahibi ve diğer muhakkik ûlema "Nikâh'ın lûgat manasının" zam ve cem (Eklemek ve bir araya toplamak) olduğunu beyan etmiştir"(15) hükmünü zikrediyor. İslâm? ıstılâhta; Şer'an nikâhlanmalarına bir mani bulunmayan bir erkekle, bir kadının bir birlerinden istifade etmek arzusuyla yaptıkları akide nikâh denir"(16) tarifi esas alınmıştır.

NİKÂH'IN SIFATI

1087 Dürri'l Muhtar'da: "Nikâh tevakan (şiddetli şehvet) halinde vacip olur. Nikâhlanmadığı takdirde yüzde-yüz zina edeceğini bilirse farz olur. (Nihaye). Bu mehir ve nafakaya malik olduğuna göredir. Aksi takdirde (Mali durumu yerinde değilse) terkinden dolayı günahkâr olmaz. (Bedai). Esas kavle göre, itidal halinde "Sünnet-i Müekkede" olur ve terkinden dolayı günaha girer. Namuslu olmayı ve çocuk doğurmayı niyet ederse sevab kazanır. İtidalden murad; cimaya, mehir ve nafakayı vermeye kadir olmaktır. Mehir sahibi vacib olduğunu tercih etmiştir. Çünkü, Peygamber (sav) nikâhlı olmaya devam buyurmuş, ondan yüz çevireni inkar etmiştir"(17) hükmü kayıtlıdır. Fetava-ı Hindiyye de; "Nikâh itidal halinde müekked sünnettir. İhtiyaç halinde (Şiddetli şehvet duygusu bulunduğu durumda) evlenmek ise farzdır. Zulüm ve korku (kul hukukuna riayet edememe) halinde nikâhlanmak mekruhtur. El İhtiyar Şerhû'l Muhtar'da da böyledir"(18) denilmektedir.

1088- Mali durumu yeterli olmayan veya aile hukukunu koruyamayacağı hususunda endişeye kapılan kimsenin evlenmesi mekruhtur. İbn-i Nüceym, "Zinadan korunmanın farz olduğunu;" esas olarak: Evlendiği takdirde zinadan korunacağı, aksi takdirde zinaya düşeceği zann-ı galib'le sabit olan kimse, aile hukukuna riayet edemeyeceği ve eşine cefa edeceği korkusu bulunsa bile evlenmesi gerekir"(19) hükmünü zikreder. Ancak, evlenmese dahi, "Zina'ya düşmeyeceğini" bilen ve evlendiği takdirde yüzde yüz zulmedeceğini hisseden kimsenin evlenmemesi esastır.(20) İbn-i Abidin: "Çünkü, nikâh ancak nefsi iffetlendirmek ve savab kazanmak gibi yararlarından dolayı meşru olmuştur. Kadına zulmetmekle ise günaha girer; haram fiilleri irtikab eder. Böylece bu zararlıların üstün gelmesiyle yararlı tarafları yok olup gider... Zahire bakılırsa, sünneti yerine getirmek maksadıyla değil de, mücerred şehveti gidermek niyetiyle evlenir ve birşeyden korkmazsa, bundan sevap kazanmaz. Çünkü sevap ancak niyetle kazanılır. Binaenaleyh bu nikâh mübahtır. Nasıl ki şehvetini gidermek için cima etmek de böyledir. Lakin Resûlullah (sav)'a: "- Bizden birimiz şehvetini gideriyor. O halde ona nasıl sevab veriliyor?" diye sorulduğunda, şu manada bir cevap vermiştir: "- Ne dersin, şehvetini haramla giderse idi, cezalandırılmayacak mı idi". Bu cevap mutlak olarak sevab verileceğini ifade etmektedir. Meğer ki, "Hadisten murad, nefsin iffetini korumak için şehvetini gidermektir" denile!.. Eşbah sahibinin açıkladığına göre, nikâh sünnet-i müekkede'dir. Binaenaleyh niyete muhtaçtır. Sonunda şöyle denilmiştir: "Mübah fiillere gelince; niyetine göre bunların sıfatları değişir. Bunlardan ibadete kuvvet kazanmak veya ibadetlere erişmek kastedilirse ibadet olur. Yemek, uyumak, mal kazanmak ve cima etmek kabilindendir. Sonra Fetih sahibinin şunları söylediğini gördüm: "Evvelce söylemiştik ki; nikâh bir niyetle yapılmazsa mübah olur. Çünkü bu takdirde ondan maksat mücerred şehveti gidermek olur. Adeten esası ise bunun hilafınadır. Bende derim ki: Onda fazilet vardır. Şu cihetten ki, o kimse meşru olmayan bir yoldan şehvetini giderebilirdi. Bazen bundan meşakkatler lazım geleceğini bildiği halde nikâha dönmesinde günahı terk kasdı vardır."(21) hükmünü beyan ediyor.

NİKÂH'IN RÜKNÜ

1089- Fetava-ı Hindiyye'de: "Nikâhın rüknü, icab ve kabûlden ibarettir. Kafide de böyledir. İcab, hangi taraftan olursa olsun (Erkek veya kadın) önce birisinin "Aldım" veya "Vardım" diye bir söz söylemesidir. Kabul ise bu sözün müsbet olan cevabıdır, İnaye'de de böyledir"(22) hükmü kayıtlıdır. Hanefi fûkahası: "Nikâh, icâb ve kabul ile akdedilir. Bu icâb ve kabul mazi sigasıyla ifade edilen veya biri mazi, diğeri muzari sigasıyla ifade edilen iki lafızla olur"(23) hükmünde müttefiktir. Mesela: "Seni zevc veya zevce olarak aldım" gibi!.. Veya "Kendini bana nikâh et" sözüne karşılık, diğeri "Nikâhladım", "Seni zevce olarak aldım" derse, akid sahih olur.(24)

NİKÂH'IN ŞARTLARI

1090-
1) Nikâhlanan kimselerin, akıl baliğ ve nikâh akdi konusunda hür olmaları şarttır. Akıl; nikâh akdi hususunda asli şarttır. Mecnunun ve aklı ermeyen çocuğun nikâh akdetmesi sahih olmaz. Diğer iki şart ise; nikâhın infaz edilmesinin şartıdır. Akıllı çocuğun nikâhı, velisinin izni ile akdedilir. Bedai'de böyledir.

2) Şer'i şerifin; nikâhlanmasını helâl kıldığı bir kadının bulunması da nikâhın şartlarındandır. Nihaye'de böyledir.

3) Nikâhı akdedenlerden her birisinin (Kadın ve erkeğin) sözünü, diğerinin işitmesi şarttır. Fetava-ı Kadıhan'da da böyledir. Nikâh, her ikisinin de anlamadığı bir sözle (Farklı farklı lisanlarla) akdedilmiş olsa, yine de sahih olur. Muhtar olan kavil budur. Muhtarü'l Feteva'da da böyle zikredilmiştir.

4) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Nikâh, ancak şahidlerle olur"(25) buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla nikâh akdedilirken şahidlerin bulunmaları da şarttır. Alimlerimizin tamamı, şahidlerin bulunmasını nikâhın caiz olmasının şartlarından saymışlardır. Bedai'de de böyledir. Nikâhta şahit olan kimselerin şahitliklerinin sahih olabilmesi için; şu dört şartın o kimselerde bulunması gerekir:
a) Müslüman olmak,
b) Hür olmak,
c) Akıllı olmak,
d) Bulûğa ermiş olmak!..
Kölelerin şahitliği ile nikâh kıyılmaz. Bunların müdebber veya mükateb olmaları arasında da bir fark yoktur. Delilerin ve çocukların şahitlikleriyle de nikâh akdedilmez. Müslümanın nikâhında, kâfirin şahitliği geçerli değildir. Bahru'r Raik'te de böyledir.

5) Nikâhın sahih olması için; şahitlerin her iki tarafın (erkek ve kadının) söylediklerini de duymaları şarttır. Fethu'l Kadir'de de böyledir. Akid esnasında; iki tarafın da sözlerini işitmeyen kimselerin (Mesalâ bu esnada uyumakta olan iki şahit'in) hazır bulunması ile kıyılan nikâh mün'akid olmaz. Feteva-ı Kadıhan'da da böyledir.(26)

NİKÂH'IN HÜKÜMLERİ

1091- Nikâhın sahih bir şekilde akdedilmesinden sonra, şu hükümler gündeme girer;

1) Erkek ve kadının, birbirinden istifade etmeleri helal olur. İbn-i Abidin: "Nikâhın hükümlerinden biri; her iki tarafın birbirinden istifade etmesinin helal olmasıdır"(27) hükmünü zikreder.
2) Mehir vermek ve kadının nafakasını (Oturacağı ev, yiyeceği ve giyeceği) temin etmek erkek üzerine farz olur. 3) Erkek ve kadın; birbirlerine varis olurlar.
4) Erkek; kadının şer'i şerife uygun olmayan kıyafetlerle dolaşmasını men eder.
5) Sıhriyyet sebebiyle, meydana gelen akrabaların bir kısmı ile nikâhlanmaları haram olur.
6) Birden fazla kadınla evli olan erkeğin; hanımları arasında adaletle hareket etmesi vacip olur.
7) Kadın; yatağına davet ettiği zaman kocasına itaat etmek zorundadır. İtaat etmediği zaman kocasının onu te'dib etmeye salahiyeti vardır. İyi geçinmeleri ise müstehabtır. Bahru'r Raik'te de böyledir.(28)

EVLENMEDE RIZA MESELESİ

1092- Hanefi fukahası: "Kadın ister bakire olsun, ister dul olsun, zevcini seçmekte hürdür. İzni ve müsaadesi olmadan kat'iyyen evlendirilmez"(29) hükmünde müttefiktir. Nitekim İmam-ı Merginani: "Kadın hürdür ve tekliflere muhatabtır. Öyle ise başkası için kadınının üzerine icbar (zorlama) hakkı olmaz. Velisi, kızından izin istediği zaman; eğer o kız sükût eder veya gülümserse bu izindir. Zira Resûl-i Ekrem (sav) buyurdu ki: "Bakire kız, kendi içinde müşavere yapar. Eğer sükût ederse razı olmuş demektir". Esasen sükût etmesinden, "Razı olma" hususu açıktır. Evlenme arzusunun olduğunu beyan etmekten ve açığa vurmaktan utanır. Ancak razı değilse, red etmekten asla utanmaz. Gülmek ise, rıza hususunda sükût etmekten daha üstündür. Ağladığı zaman ise, durum böyle değildir. Çünkü ağlamak; o işe kızdığının ve razı olmadığının delilidir."(30) hükmünü beyan ediyor. Peki kadın dul ise durum nedir? Resul-i Ekrem (sav)'in: "Dul kadın kendisiyle istişare edilmedikçe, nikâh edilmez"(31) Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası: "Dul kadının, nikâh hususunda konuşması ayıp sayılmaz. Şu halde dul kadının (İstiyorum veya istemiyorum şeklinde) konuşmasına bir engel yoktur."(32) hükmünde ittifak etmiştir. Sonuç olarak; kadın hürdür ve tekliflere muhatabtır. Kendi rızasının dışında kat'iyyen evlendirilemez. Eğer kendi rızasının dışında evlendirilirse, "Kadı'ya" müracaat ederek, nikâh akdini feshettirebilir.

1093- İslâm dini, nikâhta karşılıklı rızayı esas aldığı gibi; şer'i hududları aşmamak kayıt ve şartı ile, evlenecek kimselerin birbirlerini görmelerini de esas almıştır. Nitekim Molla Hüsrev: "Bir kimse, bir kadını nikâhlamak isterse, her ne kadar o zaman şehvet duymaktan korksa da, o kadına bakması caiz olur. Çünkü Resul-i Ekrem (sav)'in Hz. Mugire (ra)'ye şu tavsiyede bulunduğu rivayet edilmiştir: "Sen bir kadınla evlenmek istediğin zaman, o kadını mutlaka gör!.. Çünkü görmek ikinizin kaynaşmasına daha uygundur."(33)

1094- İmam-ı Şafii (rh.a) "Şu iki mahiyet bulunmadığı süre içerisinde bütün kadınların ferci haramdır. Bu iki mahiyyetten birincisi; nikâh, diğeri de cariye olarak mülkiyete geçen (Teserri akdi ile elde edilen) kadınla temas etmek!.. Esasen Allahû Teâla (cc)'nın mübah kıldığı iki yol ve mahiyet budur"(34) hükmünü beyan eder. Dolayısıyla; tek başına karşılıklı rıza yeterli değildir. Mutlaka aralarında şer'i bir bağ (Nikâh veya teserri akdi) zaruridir. İslâm dini; birbirleriyle nikâhlanmaları müebbeden (Ebedi) ve muvakkaten haram olan kadınların durumlarını beyan etmiştir. Şimdi bu konu üzerinde duralım.

NİKÂHLANMASI HARAM OLAN KADINLAR

1095- Kur'an-ı Kerim'de: "Babalarınızla evlenmiş olan kadınlarla evlenmeyin. Ancak (cahiliye devrinde geçen) geçmiştir. Şüphe yok ki o bir hayasızlıktır. (Allah'ın en büyük) hışmına bir sebepti. O ne kötü bir yoldu. Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, birader kızları, hemşire kızları, sizi emziren (süt) analarınız, süt hemşireleriniz (süt kardeşleriniz), karılarınızın anaları, kendileriyle (zifafa) girdiğiniz karılarınızdan olup, himayenizde bulunan üvey kızlarınız(la evlenmeniz) size haram edildi. Eğer onlarla (üvey kızlarınızın analarıyla) zifafa girmemişseniz (onlarla evlenmenizde) size bir beis yok. Kendi sülbünüzden gelmiş oğullarınızın karıları (ile evlenmeniz) ve iki kız kardeşi de birlikte almanız da (keza haram edildi). Ancak (cahiliyet devrinde) geçen geçmiştir. Çünkü, Allah hakikaten yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir. (Harb esiri olarak) Sağ ellerinizin malik olduğunuz kadınlar (Tesserri akdi ile aldığınız cariyeler) müstesna olmak üzere, diğer bütün kocalı kadınlar (la evlenmeniz de size haram edildi. Bu hürmetler, hududlar) üzerinize Allah'ın farzı olarak (yazılmıştır). Onlardan maadası ise-namuslu ve zinaya sapmamış (insanlar) halinde (yaşamanız şartıyle) mallarınızla (Mehir vermek ve cariye satın almak suretiyle) arayıb nikâhlanmanız için size helal edildi. O halde onlardan hangisiyle faidelendiyseniz ücretini takdir edildiği vech ile verin!.. O mehrin miktarını tayin ettikten sonra aranızda gönül hoşluğu ile uyuştuğunuz şey (miktar) hakkında üstünüze bir vebal yoktur. Şüphesiz ki Allah hakkıylae bilicidir, mutlak hüküm ve hikmet sahibidir."(35) hükmü beyan buyurulmuştur.

1096- NESEB SEBEBİ İLE NİKÂHLARI HARAM OLANLAR: Neseb sebebiyle nikâhları haram olan kadınlar şunlardır: Analar, kızlar, kız kardeşler, halalar, teyzeler, erkek kardeşlerin kızları ve kız kardeşlerin kızları!.. Bunlarla nikâhlanmak ve cima etmek ebediyyen haramdır. Anneler: Bundan kasıd; erkeğin kendi annesi ile baba ve anne tarafından ne kadar yukarıya çıkarsa çıksın, bütün büyük annelerdir. Kızlar: Bir kimsenin kendi sülbünden gelen kızları ile oğullarının ve kızlarının kızları ve ne kadar aşağı inerse insin bunların da kızlarıdır. Kız kardeşler: Baba-ana bir kız kardeşler, baba bir kız kardeşler ve ana bir kız kardeşlerdir. Erkek kardeş kızları ve kız kardeş kızları: yani yeğenler!.. Bunlar da ne kadar aşağı inerse insin, nikâhları haramdır. Halalar: Halalar üç kısımdır.

a) Anne-Baba bir halalar
b) Baba bir halalar
c) Anne bir halalar!..

Kezâ babanın, dedenin, annenin ve büyük annenin halaları da, her ne kadar yukarı çıkarsa çıksın, hala hükmündedir. Teyzeler: Baba-ana bir teyzeler, baba bir teyzeler, ana bir teyzeler, babaların teyzeleri ve annelerin teyzeleri haramdır. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.(36)

1097- SÜT SEBEBİYLE NİKÂHLARI HARAM OLANLAR:
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Nesebten dolayı haram olan şey, redâ'dan (Süt emmeden) dolayı da haram olur"(37) buyurduğu bilinmektedir. Hanefi fukahası: "Emzirenin sütünün, emen kimsenin midesine az veya çok olarak varması halinde, nikâhlanma haramlığı meydana gelir. Az'dan maksad; sütün mideye ulaştığının bilinmesidir."(38) hükmünde müttefiktir. Ancak süt emmenin de belirli bir süresi vardır. Resûl-i Ekrem (sav): "Çocuğu sütten kestikten sonra, süt kardeşliği olmaz"(39) buyurmuştur. Süt emme vakti; İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh. a)'ye göre otuz ay (iki buçuk yıl), İmameyn'e göre yirmi dört ay (İki yıl)'dır. Süt emme vakti geçtikten sonra; süt emmekten dolayı nikâhlanma haramlığı meydana gelmez. Meselâ; üç yaşındaki bir çocuk, herhangi bir kadını emse, o kadın süt anne hükmünde değildir. Ancak, süt çocuk için helâl kılınmıştır. Mükellef olan bir kimse, herhangi bir kadının sütünü emse, haram işlemiş olur. Zira süt, insanın cüz'ü hükmündedir. İnsanın bir cüzünü yemek ise, haramdır.(40)

1098- SIHRİYYET SEBEBİ İLE NİKÂHLARI HARAM OLAN KADINLAR: Sıhriyet (Damadlık) sebebiyle nikâhları haram olan kadınlar dört kısımdır.

A) Karılarının anneleri (Kayınvalide) ile; baba ve anne cihetinden onların ne kadar yukarı olursa olsun büyük anneleridir.

B) Bir erkek; karısının kızları ve bunların da, her ne kadar aşağı inerse insin kızlarını, alamaz. Ancak bu hükümde; bu erkeğin karısı ile (ki bu kadın o kızların annesidir) cima etmiş olması şarttır. Hâvil Kudsi'de de böyledir. Karısının kızlarının, bu adamın yanında olup-olmaması da müsavidir. Kadıhan'ın Camiû's Sağir Şerhi'nde de böyledir. Alimlerimiz, bir adamın karısının, başka kocasından olan kızının da (Kızlığı, üvey kızı) haramlığı hususunda halveti de cim'a makamında kabul etmişlerdir.

C) Bir kimsenin; oğlunun, oğlunun oğlunun, kızının oğlunun-kendileriyle halen nikâhlı bulunmayan- karılarını alması da haramdır. Bunla ne kadar aşağı giderse gitsin ve karılarına cima yapmış olsunlar veya olmasınlar, bu kadınlarla o kimsenin nikâhlanması haramdır. Ancak oğulluğunun ayrılmış olan karısı müstesnadır. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.

D) Baba ve anne tarafından, büyük babaların ne kadar yukarı giderse gitsin, onların babalarının karılarını nikâhlamak ve cim'a etmek de ebediyyen haramdır. Havi'l Kudsi'de de böyledir.(41)

1099- DÖRTTEN FAZLA YABANCI KADINI BİR KİŞİNİN NİKÂHI ALTINDA TOPLAMASI:
Molla Hüsrev: "Hür erkek için; hür kadınlardan ve cariyelerden ancak dört kadının nikâhı sahihtir. Yani, hür erkeğin dörtten fazla kadını nikâhında bulundurması caiz olmaz. Çünkü, Allahû Teâla (cc): "Kadınlardan hoşunuza gideni, ikişer, üçer ve dörder olmak üzere nikâhlayın" (En Nisâ Sûresi: 3) ayet-i kerimesiyle açıklamıştır. Şu halde, adet üzere tahsis, o kimse için daha fazlayı meneder"(42) hükmünü beyan eder. İslâm uleması; nikâhın, ümmet-i Muhammed'in çoğalmasına ve şirke karşı güçlü hale gelmesine vesile olduğunu esas olarak, bu noktadan ibadet hükmünde olduğunu beyan etmiştir.(43) Fetava-ı Hindiyye'de "Hür erkeklerin, hür kadınlardan veya cariyelerden dördü ile evlenebilme hakları vardır. Hidaye'de de böyledir. Bir köle, hür veya cariyelerden iki kadınla evlenebilir. Bahru-r Raik'te de böyledir. Bir kimse arka arkaya beş kadını nikâhlamış olsa, önceki dört kadının nikâhı caiz olur, beşincisinin nikâhı caiz olmaz"(44) hükmü kayıtlıdır.

1100- BİRBİRİNİN MAHREMİ OLAN KADINLARI BİR NİKÂHTA TOPLAMAK:
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kim Allah'a ve ahiret gününe iman etmişse, suyunu iki kız kardeşin rahiminde birleştirmesin"(45) buyurduğu sabittir. Hanefi fûkahası: "Bir kimse, iki kız kardeşi, aynı anda nikâhı altında birleştiremez. Birbirinin kız kardeşi olan iki cariyenin arası da cim'a ile cem edilemez. Bunların kardeşliğinin neseb yönünden veya süt emme yönünden olması müsavidir. Bir kimsenin karısı ile, onun neseb veya süt emme yönünden halasını veya teyzesini nikâhı altında birleştirmesi caiz olmaz"(46) hükmünde müttefiktir.

1101- CARİYE'Yİ HÜR KADIN ÜZERİNE ALMAK VEYA BUNLARI BİR ARADA ALMAK:
Hanefi fûkahası; hür kadınla evli olan kimsenin, cariye ile evlenemeyeceğini esas almıştır.(47) Zira kefaet (denklik) noktasından hür kadın daha üstündür. Resûl-i Ekrem (sav): "Cariye; hür kadın üzerine alınmaz"(48) buyurmuştur. Ancak önce teserri akdi ile cariye alır, daha sonra da hür bir kadını nikâhlarsa bu sahih olur.

1102- BAŞKALARININ HAKKI SEBEBİYLE NİKÂHI HARAM OLAN KADINLAR:
Bir kimsenin; başka birisinin nikâhı altında bulunan kadını nikâhlaması caiz değildir. Kezâ, iddet beklemekte bulunan kadını nikâhlamak da sahih olmaz. Bu iddet'in; boşanmaktan, ölümden, fasid nikâhtan veya şüpheli nikâhtan olması halleri de musavidir. Yani, ne sebeble olursa olsun, iddet beklemekte olan kadın nikâhlanamaz.(49)

1103- ŞİRK SEBEBİYLE NİKÂHI HARAM OLAN KADINLAR:
Kur'an-ı Kerim'de: 'Ey Mü'minler, Allah'a eş tanıyan (Şirk koşan) kadınlarla, onlar iman edinceye kadar evlenmeyin. İman eden bir cariye; müşrik bir kadından (bu sizin hoşunuza gitmese de) elbette daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de, onlar iman edinceye kadar (müm'in kadınları) nikâhlamayın. Mü'min bir kul, müşrikten elbette hayırlıdır. Onlar (Müşrikler) sizi cehenneme çağırırlar. Allahû Teâla ise, kendi iradesiyle Cennet'e ve mağfirete çağırır. Allah, insanlara ayetlerini apaçık söyler. Ta ki, iyice düşünüp ibret alsınlar."(50) hükmü beyan buyurulmuştur. Dürri'l Muhtar'da: "Veseni bir kadını nikâh etmek, bi'licma haramdır" hükmü kayıtlıdır. İbn-i Abidin bu metni şerhederken "Veseni kelimesi, "Vesen"e tapmaya nisbet edilmiştir. Vesen cüssesi olan, yani insan suretinde ağaçtan, taştan veya gümüşten, cevherden oyulan heykeldir. Cem'i evsen gelir. Sanem ise, cüssesiz surettir. Lugat ûlemasından birçokları, aralarında böyle fark yapmışlardır. Bazıları aralarında fark olmadığını söylemiş, birtakımları da suretten başkasına vesen denileceğini bildirmişlerdir. Bidaye'de böyle denilmiştir. Nehir. Fetih'te beyan edildiğine göre; güneşe, yıldızlara ve beğendikleri suretlere tapanlarla, muattile (Allah (cc)'ın sıfatlarını inkar eden fırka) Zındıklar, Batıniler, ibahacılar da ev sane tapanlara dahildir. Veciz şerhinde: "İtikad edenlerin kâfir sayıldığı her mezhep, evsane (heykele) tapanlara dahildir." denilmiştir. Ben derim ki; bu Dürzilere, Nusayrilere ve Teyamine'ye de şamildir. Onlardan da kız alıp-vermek ve kestiklerini yemek caiz değildir. Çünkü semavi kitapları yoktur" buyurmaktadır. Şimdi soralım; başta komünizm olmak üzere değişik ideolojilere itikad eden kimselerin semavi bir kitapları mı vardır? Her ideoloji mensubu, o ideolojinin kurucusunun heykeli önünde ibadetini edâ eder!.. Mü'min bir kızın; küfür ideolojilerinden herhangi birine itikad eden velisi (Babası veya yakını) "Velâyet" hakkını kaybeder. İmam-ı Merginani: "Kâfirin mü'min üzerinde velâyet hakkı yoktur. Çünkü, Allahû Teâla (cc) buyurdu ki: "Elbette Allah, ebedi olarak kâfirler için mü'minler üzerine bir yol kılmayacaktır." (En Nisâ Suresi: 141) Bundan dolayı kâfirin, müslümanla ilgili şehadeti kabul olunmaz"(52) hükmünü zikreder!.. Feteva-ı Hindiyye'de: "Mecusilerin ve vesenilerin nikâhları caiz olmaz. Siracû'l Vehhac'ta da böyledir. Putlara tapanlar, güneşe ve yıldızlara ibadet edenler, güzel resimler (suretler) yapıp onlara tapanlar ile zenadike, batiniyye, ibahiye ve saire gibi, itikaden küfür olan bütün mezheplerin mensupları da nikâhı caiz olmayanlara dahildirler. Fethû'l Kadir'de de böyledir. Müşrik ve mecûsi olan bir Cariye'de, mülk-i yemin (Teserri akdi) olması sebebiyle cim'a edilemez. Müslüman erkeklerin; harbi veya zimmi, hür veya cariye olsun, ehl-i kitab olan kadınlarla nikâhlanmaları caizdir. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir. Bu hususta evlâ olan ise; böyle yapmamak, yani bunları nikâhlamamak ve zaruret olmadıkça kestiklerini yememektir. Fethû'l Kadir'de de böyledir."(53) hükmü kayıtlıdır.

1104- TALAK SEBEBİYLE NİKÂHI HARAM OLANLAR:
Kur'an-ı Kerim'de: "Boşanma (Talak) iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salıvermektir. Onlara (Kadınlara) verdiğiniz şeyi (mehri) geri almanız size helâl olmaz"(54) hükmü beyan buyurulmuştur. Hanefi fûkahası: "Bir kimsenin; üç talakla boşadığı hür bir kadını, o kadın başka bir erkekle tezevvüc etmeden geri alması helal olmaz"(55) hükmünde ittifak etmiştir.

1105- BU HUSUSLARLA İLGİLİ DİĞER MESELELER:
Mut'a nikâhı batıldır.(56) Evlenilmesi meşru olan bir kadına: "Şu mal karşılığında, senin kadınlık yönlerinden bir ay süreyle faydalanayım" gibi bir teklifle ve karşı taraftan da müsbet cevapla teşekkül eden bu nikâh, ehl-i sünet ve'l cemaatin müçtehid imamları indinde batıldır. Resûl-i Ekrem (sav) mut'ayı haram kılarak şöyle buyurmuştur. "Ey insanlar, size mut'a nikâhı için izin vermiştim. Dikkat ediniz, şüphesiz Allahû Teâla (cc) mut'a nikâhını kıyamet gününe kadar haram kılmıştır."(57) İmam-ı Malik (Rh.a)'in Hz. Ali (ra)'den sağlam bir senedle rivayet ettiğine göre, Hz. Ali (ra): "Resûl-i Ekrem (sav) kadınlarla mut'a nikâhı yapmayı ve ehl-i eşek etini yemeyi yasakladı"(58) buyurmuştur. Esasen mut'a nikâhı; herhangi bir talak sözkonusu olmadan kendiliğinden ortadan kalkan (süre dolar-dolmaz) ve taraflar arasında miras sözkonusu olmayan bir evlilik şeklidir.(59) Mut'a nikâhına, birçok yönüyle benzeyen "Muvakkat (Geçici) nikâhda" batıldır.(60)

  ANASAYFA
b a
MEVZULAR
 • Takdim ve Önsöz
 • Genel Bilgiler
 • Tevhid ve Sıfat İlmi
 • Temizlik Bahsi
 • Namaz Bahsi
 • Cihad Bahsi
 • Oruç Bahsi
 • Zekât Bahsi
 • Hac ve Kurban Bahsi
 • Nikah Bahsi
 • Had ve Hudud Bahsi
 • Rızık-Kazanç Bahsi
 • Adâbı Muaşeret Bahsi
 • Adâlet Bahsi
 • Miras Hukuku Bahsi
 • Çeşitli Meseleler
 • Mevzuların Tam Listesi
 
 • ANASAYFA
MURABIT