EMANET ve EHLİYET - İSLÂM İLMİHÂLİ

ALLAHÛ TEÂLA (CC)'YA VE SIFATLARINA İMAN

131- Kâinatın ve onu meydana getiren varlıkların, kendiliklerinden ve tesadüfen meydana gelmiş olmaları imkansızdır. Zira en basitinden tarlada yetişen pamuğun, kendiliğinden eğirilip ip haline gelmesi, daha sonra bu iplerin tesadüfen kumaş haline dönüşmesi mümkün değildir. Boş bir arsada; hiçbir yapı malzemesi veya bunları belli metodlarla bir araya getirecek usta ve benzeri elemanlar bulunmaksızın, kendiliğinden dört başı mamur bir köşkün yükseleceğini beklemek de düşünülemez. Dikkat edilirse âlemdeki her varlık muhtaç durumdadır. Eğer bu varlıklar kendi kendilerini yaratmış olsalardı, herşeyden müstağni olmak, asla muhtaç olmamak hususunda titizlik gösterirlerdi. Kainatta bulunan bütün varlıklar; büyük veya küçük bütün cisimler değişmekte, kendilerine arız olan birtakım hallere göre, bir durumdan diğer bir duruma geçmektedirler. Canlı varlıklar zamanla ölmekte, yerlerini başkaları almaktadır. Kısacası alem ve onu meydana getiren unsurlar, daimi bir değişme içindedirler. Bu hareket ve sükûn kendiliğinden meydana gelemez!.. İmam-ı Matûridi (rha): "Akıl ve duyu organları vasıtasıyla hissedilen varlıklardan her biri ya pistir, ya temizdir, ya küçüktür, ya büyüktür, ya güzeldir, ya çirkindir vs... Bütün bunlar değişme ve zeval bulmanın alametleridir. Fani olma ihtimali bulunan bir şeyin, kendi zatı ile var olması mümkün değildir"(55) buyurmaktadır. Yani bu alem sonradan yaratılmıştır, hadistir. Sadrüddin Taftazani: "Alemin muhdes ve hadis olduğu sabit olmuştur. Malûmdur ki her muhdes için bir muhdis zaruri olarak lazımdır"(56) hükmünü zikreder. 132- Varlığı zatından olan, var olmak için hiçbir şekilde diğer bir şeye muhtaç olmayan, bütün kemal sıfatlarıyla muttasıf ve noksan sıfatlardan münezzeh olan, zaruri varlık Allahû Teâla (cc)'dır. Bütün alemleri ibda eden (Yoktan var eden) Allahû Teâla (cc)'dır. O'nun kudret ve azametinin nihayeti yoktur. Bizleri, bizim gördüğümüz ve göremediğimiz alemleri yaratıp, yaşatan ve rızıklandıran yalnız ve yalnız Allahû Teâla (cc)'dır.

133- Kur'an-ı Kerim'de: "Allah hem her şeyi yaratandır, hem de her şeyin üzerinde nigehban (dilediği gibi tasarruf eden) dir"(57) yine En'am Sûresinde: "Allah gökleri ve yeri yoktan var edendir. O'nun nasıl çocuğu olabilir (bu nasıl düşünülebilir?) O'nun bir eşi de yoktur. Her şeyi o yaratmıştır ve O her şeyi hakkı ile bilendir"(58) buyurulmaktadır.

134- Allahû Teâla (cc) zatında birdir. Fakat bu birliği sayı cihetinden değil, ortağı bulunmamak yönündendir.(59) Birliğinin sayı cihetine inhisar etmemesi, kendisinden sonra bir yaratıcının bulunduğu vehmini ortadan kaldırmak içindir. Zira adet manası üzerinde düşünülünce, başka sayılar da akla gelir. Halbuki Allahû Teâla (cc)'nın; zatında, (sıfatında) eşi, benzeri ve ortağı yoktur. "İhlâs Sûresi" nde bu husus açıkça beyan buyurulmuştur: "De ki Allah ehad'dir (Mahiyet'te ve kemal sıfatlarında eşi ve benzeri olmayan bir'dir). Allah kimseye muhtaç değildir, samed'dir (Herşey O'na muhtaçtır, o hiçbir şeye muhtaç değildir). Doğurmamıştır da, doğurulmamıştır da O. Hiçbir şey O'nun dengi (ve benzeri) değildir."(60) Mekke müşrikleri: "- Melekler Allah'ın kızlarıdır" iddiasındaydılar. Allahû Teâla (cc) doğurmamıştır, ifadesiyle onlara reddiyye vardır. Ayrıca Yahûdiler: "- Üzeyr Allah'ın oğludur" itikadında idiler, Nasraniler de: "- Mesih (İsa) Allah'ın oğludur, anası da eşidir" iddiasını ileri sürmüşlerdir. Nitekim bu husus açıkça tasrih olunmuştur: "Yahudiler "Üzeyr Allah'ın oğludur" dedi(ler). Hristiyanlar da "Mesih (İsa) Allah'ın oğludur" dedi(ler). Bu onların ağızlarıyla (geveledikleri cahilce) sözlerdir ki (bununla güya) daha evvel küfredenlerin sözlerini taklid ediyorlar."(61)

135- Dikkat edilirse; hem herhangi bir kitapları olmayan Mekke müşrikleri, hem de Yahudi ve Hristiyanlar, Allahû Teâla (cc)'ya inandıkları iddiasındadırlar. Ancak Allahû Teâla (cc)'ya; kız ve oğul nisbet etmekle küfre düşmüşlerdir. Zira doğma ve doğurma; bu alemdeki bazı canlıların vasıflarıdır. Doğan ve doğuran bütün canlılar ölümlüdür. Kur'an-ı Kerim'de bütün bu iddialar kat'i olarak çürütülmüştür. Nitekim: "Allah hiçbir evlat edinmemiştir, O'na ortak hiçbir ilah da yoktur. (Öyle olsaydı) Bu takdirde elbette her ilah kendi yarattığını (sürükler) götürür ve elbette kimi kiminin üstüne çıkıp (galebe edip) yükselirdi. Allah onların bütün vasf (u isnad) ettiklerinden (Şirk'lerinden) münezzehtir"(62) buyurulmuştur. Şurası muhakkaktır ki; Allahû Teâla (cc) yarattığı şeylerden hiçbirine benzemez. Bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.

136- Kur'an-ı Kerim'de: "Yoksa onlar yeryüzünde birtakım ilahlar edindiler de (Ölüleri) onlar mı diriltecekler?(63) Eğer her ikisinde (Yeryüzünde ve gökyüzünde) Allah'tan başka ilahlar olsaydı, bunların ikisi de (yer ve gök) muhakkak ki harap olup gitmişti. Demek ki arşın rabbi olan Allah, onların vasf (ve isnad) edegeldikleri her şeyden yücedir, münezzehtir."(64) buyurulmaktadır.

137- İslâm uleması'nın "Burhan-ı Temanû" diye isimlendirdikleri bu delil, muteber bütün akaid kitaplarında, bu Ayet-i Kerimelere dayandırılarak izah edilmiştir. Şöyle ki: Eğer ulûhiyyet sıfatıyla muttasıf ve birbirine her bakımdan eşit iki ilah'ın varlığı mümkün görülürse; bir şeyi yaratma hususunda, ya aralarında anlaşıp ittifak ederler veyahutta ihtilafa düşerler. Eğer ittifak ederlerse; bu ya mecburiyetten doğar veya ihtiyari olur. Eğer mecburi bir ittifak söz konusu olursa, her ikisi de acze düşmüş demektir. Aciz olan ise ilah olamaz. Bir şeyi yaratma hususundaki ittifak, ihtiyari olursa, biri diğerine tabi olmuş demektir. Dolayısıyle birisinin diğerine boyun eğmesi de, acizlikle yakından alakalıdır. Yaratma hususunda birbirlerine muhalefet ederlerse, iki ilah arasında savaş başlar. Zira her iki ilahın; birbirine zıt olan irade ve isteklerinin, aynı anda meydana gelmesi mümkün değildir.

138- Akil-baliğ olmuş her insanın, "Allahû Teâla (cc) zat-ı ilahisine layık bütün kemal sıfatlarla muttasıftır, noksan sıfatların hepsinden beridir, münezzehtir" diye ikrarda bulunup, bunu kalbi ile tasdik etmesi farzdır. Buna Allahû Teâla (cc) hakkındaki icmal-i iman denir. Allahû Teâla (cc); dilediğini yaratmak veya yaratmamak, emirlerine isyan edenlere azab etmek veya itaat edenlere mükâfat vermek gibi hususlar, zat-ı ilahi hakkında caizdir. Kur'an-ı Kerim'de: "Rabbin dilediğini yaratır ve dilediğini seçer"(65) buyurulmaktadır. Yine bir Ayet-i Kerime'de: "Ey insanlar!.. Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir"(66) hükmü beyan edilmiştir.

139- İslâm uleması; "Allahû Teâla (cc)'nın mukaddes sıfatlarının hakikatini akılla kavramak mümkün müdür, değil midir?" konusu üzerinde durmuştur.(67) Malûm olduğu üzere Allahû Teâla (cc)'nın "Esmâ-ü'l Hüsna"sı dediğimiz mübarek doksandokuz ismi Kur'an-ı Kerim'de zikredilmiştir. Tevhid ve sıfat ilmi ile meşgul olan ulema; kat'i nassları esas alarak Allahû Teâla (cc)'nın sıfatlarını izah etmişlerdir. Şurası unutulmamalıdır ki; "Allah" ism-i şerifi; bütün kemal sıfatları ve ilahi vasıfları toplar ve yalnızca O'na delalet eder. Kur'an-ı Kerim'de, 2800 defa zikredilmiştir. Bazı çevreler kasden ve teammüden "Tanrı" lafzını kullanma hususunda inatçılık göstermektedirler. Kur'an-ı Kerim'de ve Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnet'inde "Tanrı" lafzı geçmez. Türkçe'de "Tan yeri ağardı" deyince, güneşin doğma vaktinin yaklaştığı anlaşılır. Tan yeri, güneşin doğduğu yerdir. Eski Türkler'de Abulcahandan sonra gelişen putperestlik; yer, yeraltı, gök ve güneş gibi "İlâhları" gündeme sokmuştur. Bunların en büyüğü "güneş ilâhı" (yani Tanrı) bilinir. Gerçi ısrarla "Tanrı" kelimesini kullananların kasıtları bu değildir. Fakat yanlışta ısrar etmemek büyük bir fazilettir.

140- Kur'an-ı Kerim'de "Allah (cc)" lafzından sonra; sıfatî isimlerin en mühimi olan "Rabb" ismi şerifi gelir. Bu da Kur'an-ı Kerim'de 960 yerde geçmektedir. Terbiye etmek, büyütmek ve yetiştirmek manalarını ihtiva eden "Rabb" kelimesinin asıl manası; her şeyi derece derece yükselterek, gayesi olan en mükemmele erişinceye kadar terbiye edendir. Daha sonra en çok "Rahman", "Rahim" ve "Mâlik" ismi şerifleri yer alır. Fatihâ Sûresi'nde "Allah" has isminden sonra sıra ile zikredilen: "Rabb, Rahman, Rahim ve Malik" ism-i şeriflerine; Allahû Teâla (cc)'nın "Rububiyyet Sıfatları" adı da verilmektedir.

141- Allahû Teâla (cc)'nın isim ve sıfatları vardır. O'nun hiçbir ismi ve hiçbir sıfatı hadis (yaratılmış) değildir.(68) Allahû Teâla (cc)'nın bütün sıfatları ve isimleri ezelidir, başlangıcı yoktur. Ebedidir, sonu yoktur.

142- Allahû Teâla (cc) kemal ifade eden sıfatlarla vasıflanmıştır. Eksiklik, acz ve devamsızlık belirten şeylerden de münezzehtir.(69) Allahû Teâla (cc)'nın sıfatları ezelde mevcuddur, kullarının sıfatları ise böyle değildir. Meselenin kavranması için bir misal verelim. "Allahû Teâla (cc) görür ve işitir." Fakat bu görme ve işitme; bizim görme ve işitmemizden farklıdır. Zira biz Allahû Teâla (cc)'nın bize bahşetmiş olduğu göz ve kulakla, yani vasıta ile görür ve işitiriz. Eğer bu iki uzvumuz (Allahû Teâla (cc) muhafaza buyursun) görevini yapamaz duruma gelirse, görme ve işitme imkanı kalmaz. Allahû Teâla (cc)'nın görmesi ve işitmesi ise; herhangi bir vasıta ile, veyahutta kâinatta başka bir varlığın yardımı ile değildir. Yine Allahû Teâla (cc) âlim'dir" derken; buradaki ilim ile, kulların ilimleri birbirine karıştırılmamalıdır. Bizler eşyayı; aletler yardımıyla ve zihinlerimizde meydana gelen şekillerle bilebiliriz. Kaldı ki bu husustaki bilgimiz de oldukça sınırlıdır. Allahû Teâla (cc) ise; hiçbir alet ve hiçbir yardımcı olmadan ezeli ve ebedi olan bilgisiyle; eşyanın hakikatini (açık ve gizli olan her halini) bilir.

143- Şimdi kısaca; sıfat-ı Nefsiyye, sıfat-ı Selbiyye ve sıfat-ı Zatiyye üzerinde duralım.

144- Zaman olarak ne kadar geriye gidilirse gidilsin, Allahû Teâla (cc)'nın var olmadığı bir anı düşünmek bile mümkün değildir. Zira Allahû Teâla (cc)'nın varlığı, diğer varlıklar gibi başkasından, başka bir varlık vasıtasıyla olmayıp, vücûdu zatının icabıdır. Nitekim vücûda, zatının icabı olduğu için Allahû Teâla (cc)'ya "Vacibû'l Vücûd" denilmiştir. Bazı ulemâ; vücûd sıfatına "Sıfat-ı Nefsiyye" adını vermişlerdir.

SIFAT-I SELBİYYE

145- Önce selb kelimesi üzerinde duralım. Selb, nefy ve inkar etmek manasına gelir. Selbi, nefiy ile alakası bulunan demektir. Bu sıfatlara tenzihiye de denilmiştir. Mesela: Vahdaniyet, kesretin; bekâ, faniliğin zıddıdır. Sıfat-ı Selbiyye: "Vahdaniyet, Bekâ, Kıyam bi nefsihi, Kıdem ve Muhalefetü'n li'l havadis" olmak üzere beştir. Şimdi bunları izaha gayret edelim.

VAHDANİYET:
146- Birlik, benzeri olmamak, artmaktan, ayrılmaktan, eksilmekten beri olmak gibi manaları ifade eden bir sıfattır. Allahû Teâla (cc)'nın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir olması (Ehad), ortağı ve benzerinin bulunmaması demektir. Kur'ân-ı Kerîm'de: "De ki, Allah birdir (ehad'dır)" buyurulmuştur.(70) Yine bir başka Ayet-i Kerime'de: "O'nunla (Allah'la) birlikte hiçbir ilâh yoktur"(71) hükmü yer alır. Esasen kelime-i tevhid'de yer alan "Lâ ilâhe illâllah" ibaresi, "ilâh yoktur, ancak Allah vardır" demektir. Hz. Adem (as)'den itibaren bütün peygamberler; insanları tevhid'e davet etmişlerdir. Ancak Allahû Teâla (cc)'yı bilmek; yalnızca "Allah birdir, Allah'dan başka ilâh yoktur" demekle olmaz. Zira tevhid iki temele dayanır. Birincisi: Tevhid'i Ulûhiyyet, İkincisi: Tevhid-i İradi'dir.

Tevhid-i Ulûhiyyet: Allahû Teâla (cc)'yı ilim ve sözle; kemal sıfatlara haiz, bütün noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu ikrar etmektir.
Tevhid-i İrâdî: Şeriki ve benzeri olmayan Allahû Teâla (cc)'ya ihlâs ve muhabbetle bağlanmak ve yalnız O'na kulluk etmektir.
Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümleri çirkin görüp; O'nun hükümlerine mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden Tağut'î güçlere inanan ve onlara boyun eğenler "Lâ ilâhe" (İlâh yoktur) iddiasında bulunamazlar.

BEKAA SIFATI:
147 Allahû Teâla (cc)'nın ebedi olması, yani varlığının sonu olmamasıdır. Kur'an-ı Kerim'de: "Kâinatta herşey fani (yok olucudur) yalnız Celâl ve İkram sahibi olan Rabbin (zatı) bakidir (ebedidir)" buyurulmuştur.(72) Bekaa'nın zıddı "fena"dır, yani bir sonu olmaktır.

KIYAM Bİ-NEFSİHİ:
148- Allahû Teâla (cc)'nın, başka bir zata veya mekana muhtaç olmayarak, zâtı ile kaim olmasıdır. Kur'an-ı Kerim'de: "Şüphe yok ki Allah, bütün alemlerden müstağnidir"(73) buyurulmuştur. Yani bütün alemlere ve ondaki hiçbir şeye muhtaç değildir. Yine bir başka Ayet-i Kerime'de: "Ey insanlar!.. Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değil (müstağni) dir.(74) hükmü beyan edilmiştir.

KIDEM SIFATI:
149- Allahû Teâla (cc)'nın ezeli olması, yani vücûdunun bir başlangıcı bulunmaması demektir. Eğer Allahû Teâla (cc) kadim ve ezeli olmayıp; hadis olsaydı, var olmak için kendinden başka bir yaratıcıya muhtaç olurdu. Halbuki muhtaç olmak, aciz olmayı beraberinde getirir. Aciz olmak ise, Allahû Teâla (cc) için asla tasavvur edilemez. Vücûdu yokken, sonradan yaratılan bir şey, bir yaratıcıya muhtaçtır. Vücûdu kadim, yani zatının muktezası olan varlık ise, hadis olan bir varlık gibi yaratıcıya muhtaç olmaz. Kıdem sıfatının zıddı "Hudus"tur. Kıdem, Allahû Teâla (cc)'nın zatı hakkında vacip olduğundan, zıddı olan hudus aklen mümkün değildir. Bazı kâfirler: "Her şeyi Allahû Teâla (cc) yaratmıştır, peki Allahû Teâla (cc)'yı kim yaratmıştır" diyecek derecede beyinsizlik gösterirler. Halbuki yoktan var etme gücü olan muhtaç değildir. Bu güç de; yalnız ve yalnız Allahû Teâla (cc)'ya mahsustur.

MUHALEFETÜN Lİ'L HAVADİS:
150- Allahû Teâla (cc)'nın muttasıf olduğu sıfatlardan birisi de; zatında ve sıfatlarında hiçbir şeye benzememek ve hiçbir misli bulunmamaktır. Kur'an-ı Kerim'de: "O'nun (Allahû Teâla (cc)'nın) benzeri yoktur. O her şeyi işitici ve görücüdür"(75) buyurulmaktadır. Dolayısıyle Allahû Teâla (cc); insanların, akıl ve duyu organlarıyla tasavvur edebildikleri her şeyden başkadır. Zira akıl ve duyu organları hadis olan (sonradan yaratılmış olan) varlıkları, belli vasıtalarla kavrayabilir. Halbuki Allahû Teâla (cc)'nın, yarattıklarından hiçbir şeye benzemediği kat'i nass'larla sabittir.

SIFAT-I SÜBUTİYE
(Sıfat-ı Meâni)

151- Ehl-i Sünnet ulemâsı: "Allahû Teâla (cc)'nın sübûti sıfatları vardır. Bunlara inanmakla mükellefiz" hükmünde ittifak etmiştir.(76) Sıfat-ı Sübûtiye: "Hayat, ilim, kudret, irade, Sem'i, Basar, Kelâm Binefsihi ve Tekvin olmak üzere sekizdir.

HAYAT:
152- Kur'an-ı Kerim'de: "Ölmek şanından olmayan, daima hayat sahibi olana (Allahû Teâla (cc)'ya) dayan"(77) buyurulmaktadır. Yine bir başka Ayet-i Kerime'de: "Kendinden başka ilâh olmayan Allah (ezeli ve ebedi olan ehad) hayat ile diri, baki (ebedi) ve zatı ile kaimdir"(78) hükmü yer almıştır. Hayat; Allahû Teâla (cc)'dan ayrılmayan bir kemal sıfatıdır, zira vücûd sıfatının kemali, vücûdun diri olmasıyladır. Hayat sıfatının zıddı: "Memat" (yani ölü) demektir. Ölü olmak ise Allahû Teâla (cc) için muhaldir. Zira Allahû Teâla (cc) ölümden münezzehtir. Ezeli ve ebedi hayat sahibi yalnız ve yalnız Allahû Teâla (cc)'dır.

İLİM:
153- Kur'an-ı Kerim'de: "Allah her şeyi en iyi bilendir"(79) buyurulmaktadır. Yine bir başka Ayet-i Kerime'de: "(Allah) Gözlerin hain bakışlarını ve kalblerin gizleyeceği her şeyi bilir"(80) hükmü yer almıştır. Allahû Teâla (cc) kainatta vaki olmuş, olan ve olacak her şeyi (gizli veya aşikâr) daima ve tam olarak bilir. İlmin zıddı: Cehil, gaflet ve unutkanlıktır. Bütün bunlar Allahû Teâla (cc) için muhaldir. Çünkü O'nun ilmi ebedi ve ezelidir. Hiçbir şey Allahû Teâla (cc)'nın ilminin dışında kalamaz.

KUDRET:
154- Kur'an-ı Kerim'de birçok Ayet-i Kerime'de: "Şüphesiz ki Allah her şeye hakkı ile kadirdir"(81) hükmü yer alır. Kudret'in zıddı, acizliktir. Allahû Teâla (cc) bütün noksan sıfatlardan beri olduğu gibi, aciz olmaktan da beridir. Her şeye hakkı ile kadirdir.

İRADE:
155- Bir şey üzerine karar kılmak ve onu yapmaya azmetmek manasına gelen "irade" kelimesi "revede" kökünden gelmektedir. Allahû Teâla (cc) tam ve kâmil bir irade sahibidir. Olabilecek veya olmayabilecek her şeyi; dilediği zamanda ve dilediği vasıfta yapar veya yapmaz. Tercih ve tahsiste kamil iradeye sahiptir.(82) Kainatta Allahû Teâla (cc)'nın dilediği olur, dilemediği olmaz.(83)

SEM'İ VE BASAR:
155- Allahû Teâla (cc)'nın "Sem'i ve Basar" (her şeyi en iyi işiten ve en iyi gören) olduğu Kur'an-ı Kerim'de birçok Ayet-i Kerime'de zikredilmiştir.(84) Her mü'min; Allahû Teâla (cc)'nın her şeyi (keyfiyetini bilemeyeceği bir şekilde) işittiğine ve gördüğüne inanır. Zira Allahû Teâla (cc)'nın görmesi ve işitmesi; bir alet, göz ve kulak gibi madde ve mahdut bir kuvvetle değildir. Mutlak manada işitici ve görücüdür.(85)

KELAM BİNEFSİHİ:
157- Allahû Teâla (cc)'nın; sese, harflere ve bu harflerden meydana gelen cümleleri tertiplemeye muhtaç olmadan konuşmasına "Kelâm bi nefsihî" denir. Kur'an-ı Kerim'in "Kelâmullâh" olduğu hususunda bütün İslâm alimleri müttefiktir. Kelâm'ın zıddı "Dilsizlik"tir ki, O'nu bundan tenzih ederiz. Allahû Teâla (cc) mütekellim'dir.

TEKVİN:
158- Allahû Teâla (cc)'nın zatı ile kaim ve bilfiil icad etmek, yaratmak şanından olan bir sıfatıdır. Kur'an-ı Kerim'de: "O'nun (Allah'ın) emri, bir şeyi dilediği zaman ona yalnız "kün" (ol) demesidir. O da (Kün emriyle) oluverir"(86) buyurulmaktadır. Tekvin'in zıddı, yaratmaktan aciz olmaktır ki, Allahû Teâla (cc)'yı bundan tenzih ederiz. Kainat'taki herşeyi yoktan var eden ("İbda" eden) ve aralarında bir nizam kuran yalnız ve yalnız Allahû Teâla (cc)'dır.

  ANASAYFA
b a
MEVZULAR
 • Takdim ve Önsöz
 • Genel Bilgiler
 • Tevhid ve Sıfat İlmi
 • Temizlik Bahsi
 • Namaz Bahsi
 • Cihad Bahsi
 • Oruç Bahsi
 • Zekât Bahsi
 • Hac ve Kurban Bahsi
 • Nikah Bahsi
 • Had ve Hudud Bahsi
 • Rızık-Kazanç Bahsi
 • Adâbı Muaşeret Bahsi
 • Adâlet Bahsi
 • Miras Hukuku Bahsi
 • Çeşitli Meseleler
 • Mevzuların Tam Listesi
 
 • ANASAYFA
MURABIT