EMANET ve EHLİYET - İSLÂM İLMİHÂLİ

TALAK'LA ALÂKALI MESELELER

EŞLERİN KARŞILIKLI LANETLEŞMESİ (LİAN)

1200- Liân; "Lâane" fiilinin masdarıdır. İftial babından, sema? (işitmekle bilinen) bir masdardır. Kıyasa göre "Mülâane" denilmeliydi, lugat ûleması "Liân" şeklinde kullanmıştır. Kovmak, uzaklaştırmak ve lanet gibi manalara gelir.(264) İslâmi ıstılahta: "Koca hakkında Hadd-i Kazf, kadın hakkında hadd-i zina makamına geçen, lanete ve gadaba yakın olan yeminlerle kuvvetlendirilmiş şehadete "Lian" denir"(265) tarifi esas alınmıştır.

1201- İbn-i Abbas (ra)'den rivayet edildiğine göre, Sahabe-i Kiram'dan Hz. Hilâl b. Ümeyye (ra), Resûl-i Ekrem (sav)'in huzurunda iken, karısı "Havle"nin, Şerik b. Sehma ile zina ettiğini beyan eder. Bunun üzerine Resûlullah (sav): "Dört şahidi hazırla, iddianı isbat et!.. Yoksa sırtına had vurulur" hükmünü tebliğ eder. Hilâl b. Ümmeyye (ra): "Ya Resûlullah!.. Bizden birisi karısının üzerinde bir erkek görürse, şahid aramaya mı gidecek? O adam, biz şahidleri bulup gelinceye kadar işini görüp, savuşup gitmez mi?" diyerek içinde bulunduğu zor durumu izaha gayret eder. Resûl-i Ekrem (sav): "Sen şahidlerini hazırla!.. Aksi halde sırtına hadd-i kazf vurulur" buyurur. Bunun üzerine Hz. Hilal b. Ümeyye (ra): "Ya Resûlullah!.. Seni hak peygamber olarak gönderen Allahû Teâla (cc)'ya yemin ederim ki, muhakkak ben doğru söylüyorum. Şundan eminim ki, Allahû Teâla (cc) benim sırtımdan Hadd-i Kazf'ı kaldıracak bir ayet-i kerime indirecektir."(266) der ve teslim olur.

1202- Kur'an-ı Kerim'de: "Zevcelerine (zina isnad eden), kendilerinden başka şahidleri de bulunmayan kimseler (e gelince:) Onlardan her birinin (yapacağı) şahidlik, kendisinin hakikaten sadıklardan olduğunu, Allahû Teâla (cc)'ya yemin ile, dört defa şahidliğidir. Beşinci (şehadet) de; eğer yalancılardan ise, Allah'ın laneti muhakkak kendisinin üstüne (olmasını ifade etmesi)dir. O (Kadın) ın; billahi onun (zina isnadında bulanan kocasının) muhakkak yalancılardan olduğuna dört defa şehadet etmesi, Allah'ın gazabının kendisinin üzerine (olmasını ikrar etmesi, ondan bu azabı (Hadd-i Zina'yı) defeder."(267) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu ayet-i kerime'nin inzalinden sonra, Resûl-i Ekrem (sav), o kadına haber göndermiştir. Kocası Hz. Hilâl b. Ümeyye (ra) ile karısı Havle arasında ilk lian (karşılıklı lanetleşme), Resûl-i Ekrem (sav)'in huzurunda edâ edilmiştir.(268)

1203- Dikkat edilirse lian'ın sebebi; kocanın karısını, başkalarıyla "Hadd-i Zina" gerektirecek şekilde zina etmekle suçlamasıdır.(269) Mesela; koca karısı için; "Ben onu, başkalarıyla zina ederken gördüm" veya "Karım zina etmiştir" demesi gibi!.. Kocanın bu ikrarı sonucunda, lian vacib olur.(270)

1204- LİAN'IN ŞARTI: Lian yapacakların karı-koca olmaları şarttır. Ayrıca aralarındaki nikâhın sahih olması gerekir. İster cim'a etmiş, ister etmemiş olsunlar fark etmez.(271) Eğer aralarındaki nikâh fasid veya batıl olursa, "Lian" vacip olmaz. Bir kimse karısını "Talak-ı Bain" veya "üç talakla" boşar, daha sonra da zina isnadında bulunursa, "Lian" gerekmez. Ancak o kimse bu iddiasını dört şahidle isbat edemezse "Hadd-i Kazf" uygulanır.

1205- LİAN'IN HÜKMÜ: Cim'a (cinsi temas) ve cim'anın mukaddemeleri hükmünde olan (öpmek, okşamak vs...) davranışlar haram olur. Daha açık bir ifade ile lianın hükmü; kadından faydalanmanın haram olmasıdır.(272) Erkek, karısı hakkında "Zina ettiğini" iddia eder ve lian'a razı olmazsa; kadı (Şer"i şerifle hükmeden hakim) lian yapıncaya kadar veya "Ben yalancıyım" diye itirafta bulununcaya kadar hapseder.(273) Kadın için de durum aynıdır. Lian'a razı olmazsa hapsedilir.

1206- LİAN NASIL YAPILIR?: Lian'ın sıfatı; kadı önce kocaya dört defa şehadette bulunmasını emreder. Koca her defasında: "Eşhedü billah!.. (Allah'a şehadet ederim ki) Hakikaten ben sadıkım, doğru söyleyenlerdenim. Karıma "Zina etti diye söz atmamda sadıkım" der!.. Beşinci şehadette "Eğer karıma zina diye söz atmamda yalancı isem, Allah'ın laneti yalancının üzerine olsun" demek durumundadır. Bu şehadetlerin hepsinde de eliyle karısına işarette bulunur!.. Sonra karısı da dört defa: "Eşhedü billah!.. Kocam bana "Zina etti" diye isnadda bulunmasında yalancıdır" der!.. Beşinci şehadet'e: "Eğer kocam "Zina etti" diye isnadda bulunmasında doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabı üzerime olsun" diyerek, susar. Kadın beş şehadetinde de eliyle kocasını işaret eder.(274) Lian esnasında ayağa kalkmak şart değildir. Ancak ayakta yapılması mendub olur. Eğer zina isnadı çocuk sebebiyle olursa, lian olayı farklı bir mahiyet kazanır. Bu farklılaşma şehadettedir. Şöyle ki kadı; önce kocaya; "Eşhedü billah!... Çocuğun benden olduğunu kabul etmemekte sadıkım" diye, dört defa şehadette bulunmasını, beşincide de; "Eşhedü billah!.. Eğer çocuğun benden olduğunu kabul etmemekte yalancı isem, Allah'ın laneti üzerime olsun" demesini emreder. Daha sonra kadına: "Eşhedü billah!.. Kocam çocuğu kabul etmemek hususunda elbette yalancılardandır" diye dört defa şehadette bulunmasını, beşincide de: "Eğer elbette kocam, çocuğu kabul etmemek hususunda doğru sözlülerden ise, Allah'ın gazabı benim üzerime olsun" demesini emreder. Şartlarına uygun olarak tahakkuk eden "Lian"dan sonra kadı; çocuğun nesebini annesinin üzerine kaydeder ve aralarını ayırır. Bu bir "Bain" talak hükmündedir.(275) Resûl-i Ekrem (sav)'in "Lian yapan iki kişi, ebediyyen bir araya gelemez" Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası; "Lian'ın hükmü baki kaldığı müddetçe, karı-koca ebediyyen bir araya gelemezler"(276) hükmünde ittifak etmiştir. Ancak koca; zina isnadından rücû ederse, durum değişir. Dürri'l Muhtar'da: "Kendisinin olmayan çocuğu ikrar etmek (yani kendisinin olduğunu söylemek) haramdır" hükmü kayıtlıdır.(277)

1207- Karı ve kocanın; lian yapmaya ehil olabilmeleri için; şahidliklerinin kabul edilir olması şarttır.(278) Eğer, şer'i şerifle hükmeden kadı; yaptığı tahkikat sonucu, karı ve koca'yı şahidliğe ehil bulmazsa "Lian" yaptırmaz. Bu hususla ilgili ilimler kadıların üzerine "Farz-ı Ayn"dır. Lian'ın rüknü; yemin ve lanetle te'kidi şehadettir.(279) Lanetleştikten sonra; velev ki kadı tarafından araları ayrılmadan olsun, kadından istifade ve cim'anın haram olduğu hususunda ittifak vardır. İmam-ı Şafii (rh.a) "Lian"dan sonra koca rücû etse dahi, karısının ebediyyen haram olacağını" beyan etmiştir.(280)

ULU'LEMR'İN VEYA KADI'NIN EVLİLİĞE SON VERECEĞİ HALLER

1208- Nikâh akdi sırasında mevcud olan veya sonradan meydana gelen bir eksiklik veya bozukluk sebebiyle evliliğe son vermeye "Fesih" denilir!.. Nikâh akdi sırasında mevcud olan eksiklik sebebiyle fesihler şunlardır:

A) Nikâh'ın sıhhat şartlarından herhangi birisinin bulunmadığı, akidden sonra anlaşılması. Mesela: Nikâh akdinden sonra karı-koca'nın "Süt Kardeşi" olduğunun beyyine ve ikrarla sabit olması gibi!..

B) Babası veya velisi tarafından evlendirilen küçük kız; baliğa olduktan sonra, kefaet veya başka bir meşru sebebler ileri sürerek nikâhın feshi için kadı'ya başvurma hakkı vardır. Nikâh akdinden sonra karı-kocadan herhangi birisi irtidat ederse, nikâh derhal münfesih olur!.. Karı-kocadan birisi; diğerinin usul ve furu'undan birisiyle hürmet-i müsahereyi gerektiren bir fiil işlemişse, nikâh derhal münfesih olur!.. Müşrik olan karı-koca'dan birisi İslâm'a girer, diğeri İslâm'a girmeyi reddederse, nikâh derhal münfesih olur!..(281) Misalleri daha da çoğaltmak mümkündür. Fesih'in talaktan (Boşanma'dan) farklı olduğu bilinmektedir. Fesih; bazı hallerde ulû'lemr veya onun tayin ettiği kadı vasıtasıyla gerçekleşir, bazı hallerde ise kendiliğinden tahakkuk eder!..

1209- CİNSİ İKTİDARI OLMAYAN (CİM'A EDEMEYEN) KİMSE: İNNİN: Tenasül uzvu olduğu halde (cinsi iktidarı olmayan ve) kadınlarla cima edemeyen kimseye innin denir.(282) Hanefi fûkahası: "Bir kadın; kocasının innin olduğu iddiası ile "Ulû'lemr'e" veya "Kadı'ya" müracaat edebilir. Bu müracaatında ayrılmayı taleb ederse; Kadı (Şer'i şerifle hükmeden hakim) kocaya karısı ile cim'a edip-edemediğini sorar, eğer koca cim'a edemediğini ikrar ederse, kocaya bir yıl müddet tanınır. Zira mevsimlerin cim'a etme üzerinde etkileri mevcuttur. Bir yıl içerisinde; cinsi iktidarında herhangi bir değişme olmaz ve cim'a edemezse, aczinin asıl bir afet olduğu anlaşılır ve kadı; ayrılığa hükmeder. İşte bu hüküm "Talak-ı Bain" mahiyetini taşır."(283) hükmünde ittifak etmiştir. Feteva-ı Hindiyye'de: "Bir yıl mühlet vermenin başlangıcı, kadının müracaat ve dava tarihidir. Tecil yalnız kadı'nın (şer'i şerifle hükmeden hakimin) mukim olduğu şehirde geçerlidir. Kadı'nın haricinde, başkasının teciline (bir yıl mühlet vermesine) itibar edilmez. Zahiri'r rivaye'de kameri yıl esastır. Sahih olan da budur. Hidaye'de de böyledir. İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh. a)'den Hasan'ın rivayetine göre, itibar güneş yılına göredir. Güneş yılı, kameri yıldan bir-kaç gün fazladır. Şemsü'leimme Serahsi itiyad olarak, bu rivayeti esas almıştır. Cumhur'un görüşü de budur. Mebsut'ta da böyledir. Fetva'da bunun üzerinedir. Güneş yılı; 365 gün, bir de günün dörtte biri ile günün yüzyirmide bir parçasıdır. Kameri yılı ise, 354 gündür. Kafi'de de böyledir. Mücteba'da; "Şayed tecil ay içine rastlarsa, itibar senenin günlerinin sayısınadır" denilmiştir. Fetva'da bunun üzerinedir. Fetava-ı Kübra'da da böyledir. Kocanın hacc yolunda harcadığı veya gaib olduğu günler hesaba dahildir. Fakat kadın hacca giderse veya gaib olursa, bu günler hesaba dahil edilmez. Tebyin'de de böyledir."(284) hükmü kayıtlıdır.

1210- Kadının; şer'i devlete, kocasının innin olduğunu ve bu sebeble ayrılmak istediğini beyan etmesi vacib değildir. Zira cim'a istifadesi kendi hakkıdır. Ancak böyle bir durumda, kadından zulmü defetmek için kocanın ya tedavi olması veya tedavisi mümkün değilse boşamasıdır. Çünkü "cinsi acziyyet" meşru boşama sebebidir.(285)

1211- Eğer kocanın tenasül uzvu kesikse (Mecbub); karısının "Ulû'lemr'e" veya "Kadı'ya" müracaatı ve ayrılığı talep etmesi halinde, araları derhal ayrılır.(286) Zira bu gibi durumlarda; bir yıl mühlet verip, denemekte fayda yoktur. Hayaları kesilen buruk (enenmiş) kimsenin durumu ise farklıdır. Tıpkı inninde olduğu gibi bir yıl mühlet tanınır. Zira bu süre içerisinde cinsi temas yapabilme imkânı mevcuttur.(287) Fakat her halûkarda; velâyet hakkı olan kimse (Ulû'lemr veya Kadı) ayrılmalarına hükmedebilir.(288)

1212- Şafii fûkahası Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Cüzzamlı olan kimseden, arslandan kaçtığın gibi kaç" hadis-i şerifi esas alınarak; hissen ve teb'an cima istifadesine engel olan her hastalık halinde nikâhın feshinin mümkün olduğunu esas almıştır.(289) Ancak karar yetkisi; "Ulû'lemr'in" veya Kadı'nındır.

1213- Eğer koca delirir veya cüzzam hastalığına tutulur veya baras illetine mübtela olursa; İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.a) ve İmam-ı Yusuf'a (rh.a) göre kadına, ayrılma hususunda muhayyerlik hakkı yoktur. İmam-ı Muhammed (rh.a) ise; "Kadının zararını defetmek için, bu gibi hallerde muhayyerlik sözkonusudur" hükmünü beyan etmiştir.(290) Dikkat edilirse bütün bunlar; istisnai durumlardır. Ulû'lemr'in veya Kadı'nın; mü'minler üzerinde velâyeti (Velilik hakkı) mevcuddur. Nikâh akdinden sonra ortaya çıkan her türlü noksanlık veya bozukluk halinde; hem erkeğin, hem de kadının şer'i devlete müracaat hakkı vardır. Nitekim erkek, kadının mehrini vermediği zaman, şer'i şerifle hükmeden kadı (Hakim); erkeği, mehri verinceye kadar hapseder!..

1214- Cinsi iktidarı olmayan kimsenin (İnnin'in) veya tenasül uzvu kesik olan erkeğin, halveti sahihtir. Dolayısıyle kadın "halvet-i sahiha" sebebiyle mehrinin tamamını alır ve itiyaden iddet bekler.(291)

1215- Bir kadın, "Ulû'lemr'e" veya "Kadı'ya" müracaat ederek, kocasının innin olduğunu ve ayrılmak istediğini beyan eder; kocası da aksini iddia ederse durum ne olacaktır? Bu gibi hallerde şer'i şerifle hükmeden kadı; erkeğe yemin teklif eder!.. Eğer erkek; şartlarına uygun şekilde "Yemin" ederse, kadı bunu tasdik eder ve aralarını ayırmaz!.. Ancak kadın "Bakire" ise; mütehassıs olan kadınlardan "ehl-i hibre" tayin edilir.

İDDET'İN TARİFİ VE MAHİYETİ

1216- İddet; lûgatta "saymak" manasına gelir.(292) Kelime "uddet" şeklinde okunursa; "Bir şeye hazırlanmak" manasını ifade eder. İslâmi ıstılahta: "Sebebi bulunduğu zaman, kadının bilinen bir vakti beklemesine iddet denir"(293) tarifi esas alınmıştır. Feteva-ı Hindiyye'de: "İddet, malûm olan bir zamanı beklemektir. Hakiki veya şüpheli nikâhın sona ermesinden sonra, kadına lazımdır. Cinsi temasta bulunmak (cima etmek) veya ölüm sebebiyle te'kid edilmiş olur. Nihaye şerhinde de böyledir. Bir kimse sahih olan bir nikâhla bir kadınla evlense, onunla cim'a ettikten veya sahih halvette bulunduktan sonra boşasa, kadına iddet gerekir. Feteva-ı Kadıhan'da da böyledir. Şayed nikâh fasid olur ve kadı (şer-i şerifle hükmeden hakim) aralarını, cim'adan önce tefrik ederse iddet beklemesi gerekir. Cim'adan sonra tefrik ederse, ayrıldıkları tarihten itibaren iddet müddeti sayılır. Ayrılık hükümle olmasa bile, bu şartlarda iddet lazımdır. Zahiriyye'de de böyledir. Zina eden kadına iddet gerekmez. Bu İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.a) ile İmam-ı Muhammed'in kavlidir. Tavahi Şerhinde de böyledir."(294) hükmü kayıtlıdır. İddet müddetleri; talak (boşama) ölüm ve diğer hallerde farklı farklıdır. Şimdi bunları izaha gayret edelim.

1217- İDDET'İN ŞARTI: Karı ve kocanın birbirlerinden ayrılmasıdır. Yani nikâh veya nikâh şüphesinin tamamen ortadan kalkmasıdır.(295)

1218- İDDET'İN RÜKNÜ: Şartı bulunduğu zaman sabit olan bazı fiillerdir. Kadının iddet süresi içerisinde evlenmesinin haram olması, dışarı çıkmaması vs...

1219- Hayız gören hür kadın için; gerek talak (boşanma), gerekse nikâhın fesh olması hallerinde iddet; üç tam hayız müddetidir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de "Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç kuru (hayız veya temizlenme) müddeti beklerler"(296) hükmü beyan buyurulmuştur. Hanefi fûkahası: "Karı-koca arasında ister talak, ister nikâhın fesh olması sebebiyle ayrılık vaki olduğu zaman; hayız gören ve hür olan kadınlar üç kuru müddeti beklerler İddet; nikâh sebebiyle, kadının rahminde arız olan durumları (Hamile olup-olmadığını) kat'i olarak bilmek içindir. Dolayısıyle kuru'dan murad; adet (hayız) görmesidir"(297) hükmünde ittifak etmiştir. Şafii fukahası; ayet-i kerime'de geçen üç kuru'nun; hayız değil, temizlik müddeti olduğunu beyan etmiştir. İmam-ı Şafii (rh.a) sahabe-i kiram'ın "Kuru" kelimesi çevresinde ihtilaf ettiğini zikretmektedir.(298) İmam-ı Merginani; "Kuru" kelimesinin, iki zıd manada da kullanıldığını beyan ettikten sonra Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Cariye olan kadının iddeti, iki hayızdır." Hadis-i şerifini delil getirerek, "Kuru" kelimesinin hayızla açıklanmasının daha evla olduğunu kaydetmektedir.(299) Sonuç olarak; ister talak, ister nikâhın feshi sonucu olsun, kat'i ayrılık meydana geldikten sonra; hayız gören hür kadın üç adet (hayız) müddeti beklemek durumundadır.

1220- Kur'an-ı Kerim'de: "Kadınlarınız içinden artık hayızdan kesilmiş olanlarla, henüz hayız görmemiş bulunanların (iddetleri) de; eğer şüphe edersen, (onların) iddeti üç aydır. Hamile olanların iddetleri ise; doğum ile birlikte sona erer"(300) hükmü beyan buyurulmuştur. Hanefi fûkahası: "Kadın yaşlılığı veya küçüklüğü sebebiyle hayız (adet) görmüyorsa, iddet müddeti üç aydır. Hamile olan kadınların iddetleri ise; doğum yaptığı ana kadar devam eder. Dolayısıyla zamanla değil, doğumla sınırlıdır"(301) hükmünde müttefiktir. Diyelim ki; hamile olan bir kadını kocası boşarsa, kat'i ayrılıktan bir gün sonra kadın doğum yaparsa, iddetini tamamlamış olur.(302)

1221- Kocası ölen kadının; iddet müddeti, dört ay on gündür.(303) Kur'an-ı Kerim'de: "İçinizden ölenlerin (geride) bıraktıkları zevceler; kendi kendilerine dört ay on gün beklerler. İşte bu müddeti bitirdikleri zaman, artık onların kendileri hakkında meşru vech ile yaptıkları fiillerden dolayı size günah yoktur. Allah ne işlerseniz (hepsinden) hakkı ile haberdardır"(304) hükmü beyan buyurulmuştur.

1222- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Cariye olan kadının talakı ikidir, iddet müddeti de iki hayızdır."(305) Hadis-i şerifini esas alan hanefi fûkahası "Hayız gören Cariye'nin talak ve feshi için iddet müddeti iki hayızdır. Adet (Hayız) görmeyen Cariye'nin ise; bir-buçuk aydır. Kocası ölen cariyenin ölüm iddeti ise; iki ay beş gündür. Zira kölelik, yarı kılıcıdır. Hayız yarım kabul etmediği için, iki ile beyan olunmuştur."(306) hükmünü beyan etmiştir.

1223- Hayızdan kesilmiş bir kadın (veya hayız olmayan küçük kız); ay hesabıyla iddet beklerken, iddetin son gününde hayız olsa nasıl amel edecektir? Hanefi fûkahası; "Hayız kanının geri dönmesi veya gelmesi; yeni bir hüküm getirmiştir. Bununla birlikte ay hesabı sona erer. Kadın hayız vakitlerini esas alarak, yeniden iddet bekler"(307) hükmünü beyan etmiştir.

SÜSLENMEYİ TERKEDİP, YAS TUTMAK (İHDAD)

1224- Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Allahû Teâla (cc)'ya ve ahiret gününe iman eden bir kadının; ölü üzerine üç günden fazla ihdad etmesi (süslenmeyi terkedib, yas tutması) helal değildir. Ancak ölen kocası için yas tutması müstesnadır. Zira onun için dört ay on gün yas tutar"(308) buyurduğu bilinmektedir. Hanefi fûkahası: "Talak-ı Bain'le boşanmış veya kocası ölmüş olan kadın; korunmasına ve nafakasının teminine sebeb olan nikâh nimetinin elinden gittiğini göstermek için süslenmeyi terk eder ve güzel kokular sürünmez. Bilakis kederini izhar eder"(309) hükmünde ittifak etmiştir. Şafii fûkahası; "Süslenmeyi terkedip, yas tutmak (ihdad); sadece kocası ölen kadın için meşrudur. Boşanmış kadın için ihdad (yas tutmak) sözkonusu değildir."(310) hükmünü beyan etmiştir. İbn-i Abidin: "Rahmeti diyor ki: "Hadis mutlaktır. Onu Peygamber (sav)'in zevceleri mutlak kabul etmiş, Ümmü Habibe babası öldükten üç gün sonra, güzel koku getirilmesini istemiştir. Zeyneb dahi, kardeşi öldükten sonra böyle yapmış ve her biri: "Benim kokuya ihtiyacım yok. Şu kadar var ki Resûl-i Ekrem (sav)'i: "Allah'a ve ahiret gününe imanı olan bir kadına üç günden fazla yas tutmak helal değildir ilh.." buyururken işittim, demişlerdir. Nasıl lazım gelsin ki, İmam-ı Muhammed, babası veya oğlu ölen kadına yas tutmanın helal olmadığını mutlak olarak ifade etmiş, o yalnız kocaya mahsustur, demiştir"(311) buyurmaktadır.

1225- Güzel koku sürünmek, yağlanmak, sürme çekmek, kına yakınmak, güzel elbise giymek ve bunlar gibi, "Süslenme" kavramı içerisine dahil olabilecek fiillerden şiddetle kaçınmak gerekir. Feteva-ı Hindiyye'de: "Müslüman ve baliğa olan kadın; kocası öldüğü veya kat'i olarak ayrıldığı zaman, iddeti içerisinde yas tutar. Kafi'den böyledir. İhdad; güzel koku sürünmek, yağlanmak, sürme çekmek, kına yakınmak, saç boyamak, güzel sarı ve kırmızı elbise giyinmek, gerdanlık ve bilezik gibi zinet eşyası kullanmak, ince keten ve ipekli elbiseler giymek, süslenmek ve taranmak gibi fiilerden kaçınmaktır. Tatarhaniye'de de böyledir. Şümsü'limme: "Bu söylenen elbiselerden maksad; yeni ve süslü olanlarıdır. Eğer eski olur da, onlarla süslenme imkanı sözkonusu olmazsa, giyilmesinde bir mahzur yoktur" demiştir. Muhıyt'te de böyledir. Tarağın seyrek dişli tarafı ile (veya seyrek dişli tarakla) taranmakta beis yoktur. Ancak sık dişli tarakla, saçlarını taraması mekruhtur. Zira bunda zinet ve süslenme esastır. Feteva-ı Kadıhan'da da böyledir."(312) hükmü kayıtlıdır.

1226- Süslenmeyi terkedip, yas tutmak;

a) Kitab ehli olan kadına,
b) Baliğa olmamış (Henüz hayız görmemiş) kadına,
c) Deli, bunak veya mecnun olan kadına,
d) Yaşlı, kadına,
e) Fasid nikâh sonucu evlenen, daha sonra nikâhı feshedilerek iddet bekleyen kadına,
f) Ric'i talakla boşanan kadına vacib değildir.(313)

İDDET BEKLEYEN KADINA EVLENME TEKLİFİNDE BULUNMAK

1227- Kur'an-ı Kerim'de: "(İddet bekleyen) Kadınları nikâhlayacağınızı ta'riz etmenizde (hissetmenizde), yahud böyle bir arzuyu gönüllerinizde saklamanızda üzerinize bir vebal yoktur. Allah bilmiştir ki, siz onları mutlaka hatırlayacaksınız. Ancak kendileriyle gizlice vaadleşmeyin, (Ta'riz suretiyle) meşru bir söz söylemeniz ise başka. (Farz olan iddet) Sonunu buluncaya kadar da nikâh bağını bağlamaya azmetmeyin ve bilin ki, şüphesiz Allah çok yarlığayıcıdır, gerçek hilm sahibidir."(314) hükmü beyan buyurulmuştur. Dolayısıyla iddet bekleyen kadına sarih olarak evlenme teklifinde bulunmak caiz değildir. Talak-ı Bain'le boşanmış veya kocası ölmüş kadına iddeti içerisinde iken ta'rizle (Kapalı bir şekilde, çıtlatma) evlenme teklifinde bulunmak haramdır. Talak-ı Bain'le boşanmış kadına da iddeti içerisinde iken evlenme; sarih bir şekilde değil, ancak ta'riz suretiyle (Hissettirme, çıtlatma) teklif yapılabilir. Tariz şekli: "- Ben evlenmek istiyorum" veya "Şu şu vasıflarda olan, saliha bir kadını arzuluyorum" gibi sözler sarfetmektir. İddet bekleyen kadınla, gizlice nikâh hususunda vaadleşme de caiz değildir."(315) hükmünde müttefiktir.

İDDET BEKLEYEN KADININ EVİNDE OTURMASI ESASTIR

1228- Talaktan (Boşanmadan) dolayı iddet bekleyen kadın; (Gerek Talak-ı Bain, gerek Talak-ı Ric'i olsun) gece gündüz evinden çıkamaz.(316) Zira iddet müddeti içerisinde nafakası, kendisini boşayan kimse üzerine vaciptir.

1129- Kur'an-ı Kerim'de: "Ey peygamber, kadınları boşayacağınız vakit iddetlerine doğru boşayın. O iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah'tan korkun. Onları (Boşadığınız kadınları) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Meğer ki apaçık bir fuhuş (kötülük) meydana getirmiş olsunlar. Bunlar Allah'ın hududlarıdır. Kim Allah'ın hudunu (çiğneyip) aşarsa muhakkak ki kendisine yazık etmiş olur."(317) hükmü beyan buyurulmuştur. Dolayısıyla muhakkak evden birisinin çıkması zaruri olursa; kadının evinde iddet beklemesi, erkeğin (iddet ile sınırlı olmak üzere) o evi terketmesi gerekir. Bu daha evladır.(318) Bu husustaki istisna; kadının fuhuşla irtikap etmiş olmasıdır. Zira fuhuşla irtikap eden kadın; "Hadd-i Zina"nın tatbiki için evinden çıkar.(319) Boşanmış kadını; iddet müddeti içerisinde, zor kullanarak evinden çıkarmak caiz değildir. Nitekim yine aynı sûre'de: "(Boşanan) o kadınları gücünüzün yettiği kadar, ikamet ettiğiniz yerin bir kısmında oturtun. (Evleri) başlarına dar etmek (onları çıkmaya mecbur kılmak) için kendilerine zarar vermeyin. Eğer onlar hamile iseler; doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Eğer (kendilerinden olan evladlarınızı) sizin faidenize emzirirlerse, onlara ücretlerini verin. Aranızda güzelce müşavere edin. Eğer güçlüğe uğrarsanız o halde (çocuğu) onun (hesabına) bir başka (kadın) emzirecektir."(320) hükmü beyan buyurulmuştur.

1230- Kocası ölen kadının durumu farklıdır. Zira onun nafakasının temini; kendi nefsiyle ilgilidir. Dolayısıyla geçimini temin için gündüz vakti, evden çıkmaya muhtaç olur.(321) Resûl-i Ekrem (sav)'in kocası öldürülen bir kadına hitaben: "Evinde vakar ile otur!.. Ta ki iddet müddetini dolduruncaya kadar"(322) buyurduğu bilinmektedir. Herhangi bir meşru sebep bulunmadığı süre içerisinde; kocası ölen kadın da evinde iddet müddetini tamamlar. Nafakasını temin edemezse veya evin kirasını ödeyememe durumları meşru özüre dahildir.(323) Bu gibi durumlarda; başka bir evde, iddetini tamamlamasına ruhsat verilmiştir.

1231- İddet bekleyen kadın; yolculuğa çıkamaz. İddeti bitmediği müddetçe hacc ibadetini eda için dahi olsa, yolculuğa çıkması caiz değildir.(324)

  ANASAYFA
b a
MEVZULAR
 • Takdim ve Önsöz
 • Genel Bilgiler
 • Tevhid ve Sıfat İlmi
 • Temizlik Bahsi
 • Namaz Bahsi
 • Cihad Bahsi
 • Oruç Bahsi
 • Zekât Bahsi
 • Hac ve Kurban Bahsi
 • Nikah Bahsi
 • Had ve Hudud Bahsi
 • Rızık-Kazanç Bahsi
 • Adâbı Muaşeret Bahsi
 • Adâlet Bahsi
 • Miras Hukuku Bahsi
 • Çeşitli Meseleler
 • Mevzuların Tam Listesi
 
 • ANASAYFA
MURABIT