RİBAT DERGİSİNDEN İKTİBAS

DAVRANIŞLARIMIZI DÜZELTELİM

Abdullah BÜYÜK
Sayı: 187 / Temmuz - 1998

"Deki: Dilediğinizi yapın. Çünkü Allah, Rasulü ve mü'minler işlerinizi görecektir. Sonra gizliyi ve aşikarı bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O, size, yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir." (Tevbe Suresi: 105)

Yukarıda mealini verdiğimiz ayet, her türlü teşvik ve sakındırmayı içinde toplamıştır. Niçin? Çünkü, kendisine ibadet edilen varlık, ibadet edenlerin ne yaptığını bilmezse, ibadet edenler yaptıkları ibadetlerden istifade edemezler. Bu sebeple Hz.İbrahim babasına:

"Ey babacığım. İşitmez, görmez ve sana hiç bir fayda vermez şeylere niçin tapıyorsun?" demiştir. (Meryem Suresi:42)

Dikkat edilirse, burada putların bizzat kendisi değil, vasıflarına dikkat çekilmiştir. Yoksa bunların bir taş ve odun parçası olduğunu, her isteyenin onları yakıp kırabileceğini herkes bilir.

Yine yukarıda mealini verdiğimiz ayet, itaatkârlar için büyük bir teşvik, günahkarlar için de büyük bir tehdittir. Bu bir tek ayet insanın dini, dünyası, hayatı ve ahireti hususunda muhtaç olduğu her şeyi içinde toplamaktadır.

Ameller: 1. Kalbin yaptığı ameller ve 2. Organların (uzuvların) yaptıkları ameller olmak üzere iki kısma ayrılır. Allah hem kalb ve hem de organlar tarafından yapılanları bilir ve görür.

"Hatta bir insan, penceresi ve kapısı olmayan bir kaya içinde bir iş yapsa, o adamın yaptığı iş bir gün ortaya çıkar." (Ahmed el-Müsned: 3/28)

Tüm bu bilgiler, ikazlar ve teşvikler gösteriyor ki, insanı salih amele sevk eden en kuvvetli etken, onu yapması neticesinde elde edeceği övgü, itibar ve şereftir. Kişi bu fiili yaptığı zaman Rasulullah'ın ve mü'minlerin kendisine önem vereceklerini bildiğinde sevinecek, o işe karşı arzusu kuvvetlenecektir. Bunun için Allah önce kendisini, sonra Rasulünü ve daha sonra ise mü'minleri zikretti. Bunun sebep ve hikmeti ise, Fahri Razi'nin ifadesiyle şudur:

"Eğer sen Allah'a kullukta doğruyu bulmuş ehli tahkikten isen, Allah için salih ameller işle. Yok eğer, halkın medh-u senası ile oyalanan zayıf kimselerden isen halkın (Rasulullah'ın ve mü'minlerin övgüsüne nail olmak için) yine salih ameller işle." (Razi, Tefsir: 12/174)

Her türlü davranışlarımızı bilen ve gören Allah (c.c.) öyle bir varlıktır ki, hem gizliyi ve hem de aşikarı bilir.
Gayb demek, insanların kalplerinde meydana gelen amelleri yapmaya veya amellerden geri durmaya sevk eden niyettir.
Şehadet ise, azalar ile yapılıp ortaya konan amellerdir. İşte Rabbimiz hem kalplerimize ve hem de uzuvlarımıza ait olanları görmekte ve bilmektedir. Zariyat suresinin 16. ayeti, davranışlar hususunu ne güzel zikreder:

"Çünkü onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı."

Davranışlarımızda Ahlaki ve Edebi Hasletler :
1. Bir insanın karakterinin ve alışkanlıklarının kolay kolay değişmeyeceğini unutmayın ve ona göre hareket edin.
2. İnsanlara, onların hoşuna gitmeyeceği şakalar yapmayın.
3. Muhataplarınızın giydiklerini tenkit etmeyin, tatlı bir üslupla irşad edin.
4. Hayatınız boyunca yaptığınız her türlü iş ve hizmetlerde "Ben" demeyin.
5. Başkalarından farklı olmaya çalışmayın. Böyle insanlar olmayacak şekilde giyinirler, özel yiyecekler yerler, her şeyi abartırlar, artistik pozlar takınırlar, fazla duyguludurlar, sinir sistemleri gergindir, her şeye karşı çıkarlar.
6. Temiz ve düzgün giyinin, garip giyinmeyin.
7. Arkadaş seçerken, işinize eleman alırken " Bu adam şimdiye kadar ne yaptı?" prensibini gözden geçirin.
8. Başkalarının yanlışlarını küçümser bir eda ile yüzlerine vurmayın.
9. Yeni tanıştığınız kişiler hakkında derhal karar vermeyin.
10. Umumi yerlerde tartışmayın. Programsız hareket etmeyin.
11. İhtiyaç kadar uyuyun, fazla uyku vücutta zehir birikimine sebep olur.
12. Prensiplerinizden kat'iyyen taviz vermeyin. Otoriter olun.
13. Muhataplarınıza saygılı-sevgili olun. Çocuk bile olsa.
14. Temiz olun, tertipli olun, planlı olun. Her şeyinizde düzgün ve intizamlı olun.
15. Aile efradınızın başarıları için mükafat olarak hediyeler alın.
16. Sizi dostlarınızdan uzaklaştıran kötü davranışlardan uzaklasın.
17. Konuşmadan önce düşünün, söylediğiniz size ve muhatabınıza faydalı olsun.
18. Kat'iyyen kaş ve göz işaretleri ile konuşmaya çalışmayın, öyle hareket etmeyin.
19. Kendi kendinize kızmayı ve kendinizi tenkit etmeyi öğrenin.
20. Peşin hükümler vermeyin, araştırın.
21. Ağzınızdan sövmek, küfretmek çıkmasın. Heybetiniz bir anda söner.
22. Sonu belirsiz ve zararlı konulan tartışmaktan kaçının.
23. Karşınızdakinin çoğunlukla konuşmasına izin verin, siz onu iyi dinleyin.
24. İşler ters gidince hatayı kendinizde arayın, başkalarım suçlamayın.
25. Otoriter pozlar takınmayın. Şahsiyetiniz, olgunluğunuz kafidir.
26. Söz kesmek, sinire dokunmak, sözlere dikkat etmemek, yersiz şaka yapmak huyundan vazgeçin.
27. Kendi çıkarınız için başkalarını basamak yapmayın.
28. İnsanları bekletmeyin. Bu hal bencillik ve kabalıktır.
29. Ödünç aldığınız para, kitap ve eşyaları geri vermekte gecikmeyin.
30. Kendinizi başkalarının gözüyle görme yeteneğine sahip olun.
31. Tatlı ve nazik ses tonuna sahip olun.
32. Bir insanın ismi en önemli şeyidir, isimleri unutmayın.
33. Kendi yanlışlıklarınızdan söz edin, muhataplarınızı rahatlatın.
34. Unutmayın, insan sinirlendikçe işleri hep kötüye gider.
35. Dinlediğiniz kişiye bakın, başka şeyle meşgul olmayın.

Alev Bacayı Sarmadan

Abdullah BÜYÜK
Sayı: 185 / Mayıs 1998

" Ey iman edenler. Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka O'nun huzurunda toplanacaksınız. Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece ZULMEDENLERE erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir."
(Enfal suresi: 24-25)


Adına ister fitne, ister bela ve ister musibet diyelim, büyük musibet etrafımızı çepeçevre kuşatmıştır. Ekonomiden eğitime, siyasetten sanata kadar tüm bu alanlarda bir asra yakındır işlenen zulüm ve haksızlıklar, gerek ülkeyi ve gerekse ülke halkını zor hadiselerle yüz yüze getirmiştir. Akıl ve mantık dışı şu gidişat toplumun çok büyük bir kısmını tedirgin etmektedir. Bu durumda ülkenin ve ülke halkının bu hale gelmesine sebep olanlar şunlardır, bunlardır diye suçu şunun bunun üstüne atmak bir çıkış yolu değildir.

Akl-ı selim olarak bu musibetlerden, bela ve fitnelerden kurtulmanın yolunu, usulünü ve çaresini ortaya koymalıyız. Milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkedeki musibetleri Doğu Perinçek' lerle, Alemdaroğullar' ı ile , 28 Şubat kararları ile sınırlandırmak hafif ve basit geliyor bizlere.

Dikkat ediyoruz da son bir senedir yazılanlar, çizilenler, konuşulanlar sürekli suçlu aramakta ve hurda hale gelmiş olan şu gidişatı şuna-buna fatura etmeye çalışmaktalar.

İslam inancına göre, kin, nefret ve öfkeleri konuşturmak bir çare değildir. Peki çare nedir, diyeceksiniz. O zaman suçluyu ve işlenen suçlan Rabbimizin terazisine taşıyalım. Tartalım, ölçelim, enine boyuna bir tetkik edelim. Mesela: 44 Başınıza gelen bir musibet, kendi ellerinizle kazandığınız günahlar yüzündendir..." (Şûra suresi: 30)

Şimdi Rabbimizin buyruğunu öğrendikten sonra, başımızı sağa sola döndürerek günahkarları mı arayalım, yoksa "suçlu benim" mi diyelim? Öyle değil mi?
- Ben suçlu ve günahkar olmasaydım, kızımın başörtüsüne dokunulur muydu?
- Ben suçlu ve günahkar olmasaydım, sermayemin üzerine haksız bir el uzanır mıydı? vs.

Suç hepimizindir. Alimin, cahilin, hacının, hocanın, zenginin, fakirin, kadının, erkeğin top yekun hepimizin. Ancak suçlu oluşumuz, Allah katındaki değerimizi, kıymetimizi kaybettirmez. Allah yanında pislik böceği kadar değeri olmayan birileri bilsin ki, musibetler öncelikle Peygamberlere, daha sonra onların yolunu izleyen kimselere gelir. "Oh olsun" diye de musibet gelmez. Firavun 400 sene yaşadığı halde ne dişi ağrımış, ne de saçı kırarmıştı. Böyle olması onun iyi olduğundan dolayı değildir.

"Suç hepimizindir" inancı, Müslümanlar için büyük bir mana ifade eder. Çünkü hakiki olarak Allah'a inanmış olan mü'minler, sorumluluğu havale yerine onu paylaşırlar.

Kuraklıkla geçen bir mevsimde, Kenara çekilen İslam halifesi, için için ağlar:
"- Eğer yağmur yağmıyorsa, bu Ömer'in (r.a.) günahındandır" diye yakınır.

Burada dikkat çekilecek bir noktaya temas etmek istiyorum. Kur'an-ı Kerim insanları dört gruba ayırmış ve her birinin özelliklerini, karakterlerini, sıfatlarını bir bir saymıştır. Bunlar: Mü'minler, kafirler, münafıklar ve müşriklerdir. Kafir kafirliğini yapar, münafık da münafıklığını yapar, müşrik ise müşrikliğini. Peki mü'min ne yapar? O da mü'minliğini yapmakla yükümlüdür. Amma ben müslümanım dediği halde münafık gibi yaşarsa, ben mü'minim der de hayata kafir gibi bakarsa, işte o zaman işin içinden çıkmak oldukça zordur.

Kur'an ifadesi ile "Hakiki mü'minlerin" başlarına gelebilecek herhangi bir musibet, ancak top yekün tevbe etmekle giderilebilir. Eğer musibetin derinliği esas alınırsa (psikolojik/enfüsi) oto kritik/nefis muhasebesi devreye girer. Yok musibetin genişliği (sosyolojik/içtimai) yönü esas alınırsa, toplumsal hayatımızla Allah'a yönelmek ve tevbe etmek icab eder.

Müslümanlar olarak ayağımızın sabit olarak yürüdüğü yol Allah'ın yoludur. Sırat-ı müstakimin bir ucu ise sırat köprüsüne dayanır. Ve sonsuzdur. Çünkü Allah'ın yoludur. İşte bu şerefli yolda yürürken Müslümanlar yanlış adım atacak olurlarsa, bir noksanlık meydana gelir. Bu noksanlığın, bu aksaklığın giderilmesi ise musibetle olur.

Her ne kadar bir asra yakındır Allah'ın yolunun önünü kesen baskıcı ve dayatmacı zihniyet iş başında olsa bile, mübarek yolun yolcularının atacakları doğru adımlar, o densizleri bertaraf etmeye kafi gelecektir.
Yeter ki müslüman gibi yaşayalım, müslüman gibi konuşalım, müslüman gibi birbirlerimize davranalım. Yani özetle müslüman olup, gayr-i müslim gibi yaşamayalım.

Müslümanın inancı şudur:
"Allah'ın izni olmadan kulun başına hiçbir musibet gelmez." (Teğabün suresi: 11)

"Yeryüzüne ve kendinize inen hiçbir musibet yoktur ki biz onu yapmadan önce Levh-i mahfuzda yazmış olmayalım." (Hadid suresi: 22)

"Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir." (Secde suresi: 5)

"Müslüman, bir sıkıntı, dert, gam, keder ve zahmet çekse, hatta ayağına bir diken bile batsa, Allah bunu onun yaptığı bir günaha keffaret olarak kabul eder." (Hadis: İbni Kesir Tefsiri)

Allah katından gelen bu gerçeklere iman etmek, mü'min için bir şereftir. Kur'an-ı Kerim eğitimini irticai eğitim diye yaftalayıp, birilerine gönderme yapan zavallıların, işine geldiği zaman 'ben de müslümanım' demeleri sadece bir hokkabazlıktan ibarettir. Eğer bu tiyniyetli insanlar söz sahibi ise, bunun sebebi, Müslümanların Allah adına söz sahibi olmadıkların-dandır. Ve bu hal büyük bir musibettir.
Ferd, aile, cemaat ve ümmet hayatımızın merhalelerini Kitab'a ar/etmek ve yanlışlarını, noksanlarını ayıklamak, tüm hayatımıza giren gayri İslami oluşumlar için topluca tevbe etmek ve O'na rücu etmek.
Çözüm ve çare budur...

Allah Sana Kitabı ve Hikmeti İndirmiştir

Abdullah BÜYÜK
Sayı: 182 / Şubat 1998

İslam'ın emir ve öcülerine uygun olmayan bir hayat tarzı vardır günümüzde. Böyle bir hayat tanemi kabul etmek işi. doğru ve yanlışını ayırt edemeyen ve işin farkında olmayan bir de toplum vardır. Beri tarafta ise işin farkında olan. iyiyi kötüden, yanlışı doğrudan ayın edebilecek seviyede bulunan insanımız da vardır.

Yaşadığı hayat tarzının iç yüzüne vakıf olamamış, neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu fark edememiş olan kimselere ise "Kur'an'da ki islam" çığırtkanlığı ile hitap eden insanlar da mevcuttur. Toplumun bir kısmının yanlış gidişatına çağdaş fetvalar veren bu insanlar. İslam'ı güya şirin göstermek için yanlış ve batıl bir yol izlemektedirler.

Şık beylerin ve şık bayanların önünde, din adına televizyonlarda programlar yaparlar. Müslümanların hurafelere inandığını sık sık tekrarlarlar. Hak etmeyene ve layık olmayanlara karşı şefkat göstererek, beri tarafta müslümanları öcü gibi göstermeye çalışırlar. Ellerindeki en büyük koz ise bellidir: Hoşgörü.

Kendilerine göre yorumladıkları bir hoşgörüleri olan bu tipler. 30-40 senedir Kur'an'la meşgul olduklarını sık sık hatırlatırlar. Ancak yaşayışlarında Kur'an ahlakını bulmakta zorlanırsınız. Bu tipler kibirlidirler, gururludurlar. Kendilerinden başkalarını hesaba katmak, onlar için bir züldür. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ancak kendileri bilirler. Onlara göre:

Dekolte kıyafetli bir bayanı gördüğünüzde:
-Maşaallah ne de güzel yakışmış, derseniz hoşgörü sahibi olursunuz.

İçki içen bir adama yolunuz uğrarsa:
-Afiyet olsun, ancak fazla kaçırıp çevreyi rahatsız etme. demelisiniz.

Piyango bileti alan. kumar oynayanlara rastlarsanız:
-Nasibiniz bol olsun, demelisiniz.

Cami kaçkını, namazla irtibatını kesmiş birini gördüğünüzde ise:
-Allah size uzun ömür versin. Daha gençsin ileride kılarsın, demelisiniz ki hoşgörü sahibi olasınız.

Yine bu tipler. Peygamberimizi pek konuşmazlar. Önlerinde sadece Kitap vardır, o da kafidir. Kitab'ın nasıl yaşanacağını gösteren Rasulullah Efendimizin isminin yazıldığı levhaları camilere asmak bile tevhid inancını zedeler görüşü, yine bu çığırtkanlara aittir.

Yani özet olarak, bu Ülkede yaşayan ve hayatını İslamiyet'le yönlendiren müslümanların. Nacar' lar dan. Atay' lardan, Öztürk' lerden v.s. alacağı bir şeyler yoktur. Bazı görüş ve kanaatlerine katılsak bile. tahribatları, tamiratlarının önünde olmaktadır.

ŞİMDİ GELELİM ASIL MESELEMİZE
Yüz bin küsur müslümanın duyduğu meşhur hadisi bütün müslümanlar bilir:
"Size iki şey bırakıyorum. Bu iki şeye bağlı kaldığınız müddetçe sapıtmazsınız. Allah'ın Kitabı ve Nebi'nin Sünnetî'dir."

"Kur'an'da ki İslam" adıyla kitaplar yazan ve bu yazılanları savunanlar kulaklarını gerçeklere versinler.
İbn Kayyım el-Cevziyye der ki:
-Yüce Allah. Rasulüne iki tane vahiy göndermiş, kullarının da bu vahiylere inanmasını ve bunlarla amel etmesini istemiştir. Bunlar Kur'an ve Hikmettir.

"Allah sana Kitab'ı ve Hikmet'i indirmiştir." (Nisa Suresi: 113)

Selef alimleri ise. kitaptan maksadın Kur'an. hikmetten maksadın ise Sünnet olduğunda ittifak etmişlerdir. Rasulullah'ın dilinden. Allah'ın bildirdiği şeylere inanmak, doğrulamak ne kadar gerekli ise. Rasulullah'ın. Allah'tan bildirdiği şeylere -ki sünnet yoluyla gelen şeylere- o derece inanmak, doğrulamak gereklidir.
"BU HUSUS. GAYR-I MÜSLİMLER DIŞINDA BÜTÜN MÜ'MİNLER TARAFINDAN KABUL EDİLMİŞ BİR GERÇEKTİR." (İbn Kayyım. K.Ruh.)

"Rasulullah tek bir hadisin bile yazılmasına izin vermemiştir." diyen çığırtkanlar bilsinler ki. Peygamberimiz (s.a.v.):
"Yaz... Nefsimi elinde tutan zata yemin olsun, (bu ağızdan) haktan başka bir şey çıkmaz." (Ebu Davud. K.İlim. 3.)

Yüce Resulümüzü teşriide kaynak kabul etmeyen zihniyet duysun ki:
Yüce Allah (c.c) Tevbe suresinin 29. ayetinde, kullarına Habibi'nin teşri koyma yönünü bizzat kendisi bildirmiştir:
".......Allah ve Rasulü'nün haram kıldığını haram saymayan kimselerle savaşın." (Ebu Davud. Sünnet:5)

Tirmizi - İbni Mace - Ahmed Sünen' lerinde şu hadisi naklederler:
"İyi bilin ki. Allah'ın Resulünün haram kıldığı şeyler. Allah'ın haram kıldığı şeylerdir.."

Darimi' nin Sünen' inde (Ter: 2/49) Yahya b.Kesir der ki:
"Sünnet Kur'an'a hükmedicidir. Kur'an ise sünnete hükmedici değildir."
Yani sünnet Kur'an ayetlerini bir hükme bağlar.

Kur'an ı kerim'i bir araştırma kitabı olarak gören ve kulluk kitabı olduğunu fark edemeyecek kadar zavallı olan iş bu çığırtkanlar, büyük alim Süfyan-ı Sevrî'yi de dinlesinler.
"İnsan başını bile hadise göre taşımalıdır."

Ya İbni Hıbban'a ne buyurulur? Bu büyük alim ve fazıl insan, dört rek'atlı bir namazda Rasulullah'ın 600 tane sünnetinin olduğunu haber vermiştir, (er-Risaletü'l Mustafa, el Kettani: 47.)

Doktorların, ölmüş olan bir cesedi araştırdığı gibi (Kadavracılık). Kitab'a bakan insanlar bilsinler ki. Peygamberimiz bir insanın tuvalette nasıl oturacağından. Beytü'l Mal'deki develerin otlaklarda nasıl otlatılacağına varıncaya kadar müslümanın hayatında hiç bir boşluk bırakmamıştır. Müslüman toplumun, sünnete olan bağlılığının altını oymaya çalışanlar tarihte yeni değildir.

Yazdığı "Kur'an'da ki İslam" isimli eserde, ilk tesbitlerde 49 tane hususu muhterem okuyucularımızın dikkatlerine sunuyor ve cazibeli, tumturaklı sözlerle ne yaptığının farkında olmayan zavallı insanları tevbe ve istiğfara davet ediyorum.

Yine şu noktaya bir daha temas ediyorum ki. müslüman halkımızın "İslam Gerçeği" diye kaleme alınan broşürlere. İslam hakkında indî görüşlerden öteye hiçbir değeri olmayan Atay'ların "Raporu" na ihtiyacımız yoktur.
Hiç bir şeyi bilmesek dahi. sadece İmam Gazali' nin İhya'sı. bu ümmeti ihya etmeye yeter ve artar bile.

Yaşar Nuri Öztürk, "KUR'AN'DAKİ İSLAM" kitabında diyor ki:
1.Ebrehe'nin ordusunu helak eden siccin taşları veba mikroplarıdır, (s. 45)
2.Miraç ruhani bir olaydır, (s.58)
3.Ayın ikiye ayrılma mucizesi fiili değildir. Rasululluh böyle görüntü meydana gelirdi, (s.90)
4.(Peygamberim diyen) Reşat K. Halifeyi rahmetle anıyoruz (s.91)
5.Kur'an'da kadere iman diye bir şey yoktur.(s.93-9S)
6.Davut Peygamber günah işlemiştir. Peygamberler günahtan beri değildir, (s.101)
7.Kur'an'ı anlamadan okumak hatim sayılmaz, (s. 102)
8.Yolculukta bakımsız mescitlerde namaz kılmamalı. namazları cem etmelidir, (s. 104)
9.Livatanın cezası azarlamak, hafifçe dövmektir, (s. 107)
10.Cennetle Allah görülmeyecektir. ( 108)
11.Hz. Peygamber ümmi değildi. Okur-yazar olduğu ilmen ispatlanmıştır, (s. 1 10. 334)
12.(Cihazdan dinlemekle hatim olur. ( 1 17)
13.Ölüler için Kur'an okunmaz, (s. 1 18. 317)
14.Camilerdeki Muhammed vs. 'nin ismi yazılı tablolar tevhid inancına ters düşer. (s. 1 20)
15.Rasulullah tek bir hadisin yazılmasına izin vermemiştir. (s. 1 27)
16.Hz. İbrahim'in babası putperest idi. (s.55)
17.Kur'an'ın hiçbir ayeti nesh edilmemiştir, (s. 157)
18.İslamiyet'te tenasüh (Reenkarnasyon) vardır, (s. 161.249.257,233, 312.320)
19.Kur'an'a abdestsiz. gusülsüz el sürülür ve okunur, (s. 162,163,288)
20.Hz. Musa günah işlemiştir. Bir kıbtiyi öldürmüştür. (s 165)
21.Teheccüd uykudan uzak olmak demektir. Gece kalkıp namaz kılmak demektir, (s. 190)
22.Kur'an'da bilinemeyeceği bildirilen şeyler beş değil üçtür, (s.234)
23.Abdal, kutup ve kırklar'dan bahseden hadis Emevilerin "Şam kahyası" diye anılan Muaviye'nin yahudi Ka'b ve Süreka'sına düzdürdüğü hadis patentli iftirasıdır (s 254,348)
24.Şeriat Allah'ın dinine isim olarak kullanılamaz. Dinin ismi İslam'dır, (s.265)
25.Namazda her millet kendi lisanı ile okuyabilir. (s.295)
26.Sure-i Rum'un 17-18. ayetinde namaz emredilmiyor. Fıtri ibadet düzeni hatırlatılıyor. (s_329)
27.Allah'a ve ahirde inanan ve barışa yönelik hizmetler sergileyen herkes, ister yahudi isler hıristiyan olsun cennete girecektir (1367,493,511)
28.Namaz kılarken kıbleye yönelme şartı yoktur. ( s.580)
29.Mezhebi dörtte sınırlamak, İslam'a yapılacak en büyük kötülüktür. (s.399)
30.İmanın, İslam'ın şartları bugün öğretildiği gibi değildir, (s.407)
31.Oruç ortalık aydınlandıktan sonra başlar (s.410)
32.Oruç keffareti diye bir şey yoktur, (s.415)
33.Dış dolgusu gusle mani değildir.(s.419)
34. Dinden dönen (mürted olan) öldürülmez, (s.424)
35.Müslüman kadın kitap ehli kafirle evlenebilir.(s.425)
36.Kadın hayz halinde namaz kılar, oruç tutar, Kur'an okur, tavaf eder. (s.429)
37.Kadın da kocasını boşama hakkına sahiptir, (s.433)
38.Nikahın dinisi, ladinisi olmaz. Nikah bir ibadet değildir, bir akittir. (s.440)
39.Faiz haram olan ribadan ayrıdır.(s.452)
40.Şahitlikle iki kadının bir erkeğe eşitliği yanlıştır. (s. 452-453)
41.Bugünkü manada cihadı Emeviler uydurmuştur, İslam'da bu manada cihad yoktur, (s.508)
42.Kadınlara da cuma namazı farzdır. Cuma namazı iki rek'attır, diğerleri bid'attır. (s.515)
43.Zina edene recm cezasının İslam'da yeri yok-tur.(s.519.608)
44.Eskiden köle kadınlardan ayırt edilmesi için hür kadınlar örtünürdü. Bugün için böyle şeye ihtiyaç olmadığı için kadınların örtünmesi farz değildir. (H.Kahraman'dan naklen) (s.529.615)
45.Miras taksiminde kadının yarım hisse alması tavsiyedir, emir delildir, (s.538)
46.Kur'an'da namaz vakitleri 5 ve 3 vakit olarak bildirilmektedir. 5 vaktin iki vakti müekked sünnettir. Kılınmayan namazın kazası da gerekmez. (s.578)
47.Buda, Sokrat, Eflatun, Konfüçyüs birer peygamber olabilir, (s.601)
48.Şarap dışındaki içkiler, sarhoş olmayacak kadar içilebilir. (s.614)
49.Kadının sesi haram değildir, (s.620)

Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı

Abdullah BÜYÜK
Sayı: 179 / Kasım 1997

Kureyş ordusu, başlarında liderleriyle ilerlemişti. Kendilerine göre güçlü ve kuvvetliydi de. Sevgili Peygamberimiz ellerini kaldırarak dua etti. Rabbimizden yardım istedi. Daha sonra iki ordu birbirine girince, yerden bir avuç toprak alıp düşmanların yüzlerine doğru serpti. Kureyş ordusunun gözleri görmez oldu ve sonunda bozguna uğradılar.

İşte bu savaşta Peygamberimizin avucuna alarak düşmanlarının üzerine atmış olduğu toz ile alakalı olarak Rabbimiz: "Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı" ayeti ile Enfal suresinin 17. sini inzal buyurdu.
Şimdi bu hadise müslümanlara, müslüman kullara neler anlatmaz ki?
Bu ve buna benzer işlere "Allah ile beraber olmak" desek, inşallah hata etmiş olmayız. Günümüz müslümanları işini, hizmetini, görevini yaparken, Allah ile birlikte olmaya dikkat etmelidir.Allah ile birlikte olmamız, O'nun şaşmaz ölçülerinin kontrol ve denetimine girmemiz demektir.

Şimdi kitabımıza bakalım Ve Rabbimizin katından gönderdiği ayetlerden sadece üç tanesine göz atalım:
"Allah sabredenlerle beraberdir." Bakara suresi: 153
"Allah nıüttakilerle beraberdir." Bakara suresi: 194
"Allah ihsan erbabıyla beraberdir." Ankebut: 69
Düşünelim bir kere, Rabbimiz, sabredenlerle,takva erbabı ile, muhsin kullarıyla beraberim buyururken, bizler kimlerleyiz? Bizler kimlerle birlikte olmaya çalışıyoruz?

Kudsi bir hadiste Rabbimiz mealen buyurur:
"Kul 'Rabbim Rabbin' derse, Allah (c.c): 'Buyur ey kulum. İste. İstediğin verilecektir' buyurur."

Rabbimizden isteklerimiz, meşru olan şeyler olduğu müddetçe isteyelim. Pazar günleri camilere dolan müslüman kulların isteklerini bu çerçevede düşünürsek, ne onurlu, ne şahsiyetli istektir bunlar. Bizim vazifemiz istemek ve istemeyi güzel ve yerinde yapmak. Rabbimize düşen ise isteklerimizi karşılamak.
Ancak burada bir noktaya işaret etmek gerekiyor. O da biz müslümanları yakinen ilgilendiriyor. Tarihte zulmüyle şöhret bulmuş Haccac-ı zalimi tanımayan kimse yoktur.
Bir gün Bağdat'ın tanınmış eşrafı huzuruna gelir ve:
-Ey Haccac! Bu yaptıklarını beğeniyor musun? Nerede kaldı Hz.Ömer gibi adaletin ve insafın nerede kaldı?
Haccac, heyeti dinledikten sonra bir gerçeği ortaya kor:
"Siz Ebu Zer' leşin ki, ben de sizin için Ömer' leşeyim."

Yani siz Ebu Zer gibi zühd ve takvalı yaşayın, ben de Hz.Ömer gibi adalet ve insaf sahibi olayım.
Düşünmeliyiz bu sözün manasını. Hikmet mü'minin yitiğidir çünkü. Zalimin sözüdür deyip geçmeyelim. Böyle desek bile Efendimiz (s.a.v):
"(İtikat ve amel bakımından) nasıl olursanız (öyle idareciler) tayin olunur" hadisi ile dikkatlerimizi çeker. (Deylemi: 3/305)
Bugün için kabule yanaşmadığımız ve beğenmediğimiz gidişat, sakın bizlerin yaptığı amellerimizin karşılığı olmasın? Amellerimizin yansıttığı bu hayata çeki-düzen verilmesi öncelikle biz müslümanları alakadar ediyor olmasın?
Kıldığımız namazların, yaptığımız alış-verişlerin, bir araya gelip gerçekleştirdiğimiz gıybetli toplantıların yansıması mıdır acaba bu gidişat?

Hz.Ömer (r.a) bir hayvana binmiş. Bakmış ki dışkısında arpa var. Demiş ki:
-Müslümanlar zayıflıktan ölürlerken, sen bunu yiyorsun ha. İnsanlar iyi güne kavuşuncaya kadar asla sana binmeyeceğim.
Doğu-Güneydoğu insanı çamurlu ve balçıklı su içerken, bizim sofralarımız Coca-Cola' sız olmuyorsa; doğulu-güneydoğu'lu kardeşlerimiz evlerine kapı yerine bez asarken, biz rengi atmış diye koltuklarımızı evden dışarı atıyorsak, bu gidişatımızın faturasını sadece 54-55-56. hükümetlere mi ödettireceğiz?

Üniversite mezunu gencimiz, düğününü camide yapmak istediğinde "Siz siyaset yaparsınız" diye geri çevriliyor ve bugün MGK Sekreterliğinde hazırlanan yasa taslağı ile ezanımız, kursumuz, baş örtümüz, camilerimiz mercek altına alınıyorsa bunun faturasını sadece 28 Şubat kararlarına mı ödettireceğiz?

Ömer' leri bekleyen ve isteyen bizler, Fatih' lerin fethiyle tatmin olmaya çalışan bizler, kalplerimizden koparak gelen dualara muhtaç olan bizler, Haccac-ı zalimlerden niye şikayetçi oluyoruz? Eğer Ebu Zer gibi yaşamak bizim mutfağımıza, misafir odalarımıza, iş yerlerimize, yatak odamıza, banyomuza, uygun gelmiyorsa, Allah'tan Ömer istemeye hakkımız var mıdır acaba?

...:: RİBAT DERGİSİ ::...

  ANASAYFA
b a
 • Abdullah BÜYÜK
 • Ali ESEN
 • Ali AKPINAR
 • Halil ATALAY
 • İlyas KAPLAN
 • Mithad ÖCCÜ
 • Mustafa ÇELİK
 • Ramazan TAHA
 • Ribat Yazıları
 • Selman YİĞİT
 • Veyis ERSÖZ
 • ANASAYFA
MURABIT