RİBAT DERGİSİNDEN İKTİBAS

Mert İsen; Kötülük yapana İyilik yap !

Halil ATALAY
Sayı: 187 / Temmuz 1998

Abdullah İbn-i Amr' dan rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Akrabasının yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, sıla-i rahim eden (onları koruyup gözeten) sayılmaz. Asıl akrabayı koruyup gözeten adam, kendisiyle ilgiyi kestikleri zaman bile, onlara iyilik yapmaya devam edendir." (1)

Atalarımız: "İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kemliğe (kötülüğe) iyilik er kişinin kârı." demişler.

   Sana kim taş atarsa, at sen ekmek,
   Değildir erlik, ettiğini etmek. (Güvahi)

Akrabalarına iyilik eden kişi, sadece onların iyiliklerine karşılık veren değildir. Akrabalarına asıl iyilik eden kişi, akrabaları kendisiyle ilişkilerini kopardıklarında, onlara iyilik yapmaya devam edendir.

"Faziletlerin en üstünü senden bağını koparanla/seninle ilgisini kesenle bağını sürdürmelidir. Sana vermeyene vermen, sana zulmedeni affetmendir." (2)
İyilik etmeyi çeşitli şekillerde ele alabiliriz: Mesela, iyiliğe iyilik, herhangi bir karşılık beklemeden iyilik ve kötülüğe iyilik gibi.
"Bütün yaratıklar Allah'ın ıyali (aile fertleri) hükmündedir. Allah'a en sevgili kimse, O'nun yaratıklarına en çok faydası dokunandır." (3)
Bu hadis-i şerife göre kişi, en yakınlarından başlayarak ailesine, aile fertlerine, akrabalarına, çevresindeki insanlara ve varlıklara ne kadar faydalı olabiliyorsa, maddeten ve manen ne kadar hizmet götürebiliyorsa, ne kadar insanların huzur ve saadetleri için çalışabiliyorsa, o ölçüde Allah'ın sevgisine mazhar olur. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Köleleri para verip satın alarak hürriyetine kavuşturduğu halde hür olan insanları iyilikle kazanmayan insanların haline şaşarım. Halbuki bu, daha büyük sevaplıdır." (4)
Başkalarını düşünmeden, sırf nefsinin zevkine tutkun olarak yaşayan insan, ulvî zevklerden mahrumdur. Başkasının ızdırabını dindirmenin ve ihtiyacım gidermenin, memnun etmenin zevki, hazların en yükseğidir. Bencil insan, bu ulvi ve insani zevkten mahrumdur. Hz.Ali (r.a.), "Bir mü'min kardeşimizin ihtiyacını karşılamak, bizim için dünya dolusu altın ve gümüşe sahip olmaktan daha değerlidir." demiştir. Yine Abdullah İbni Ömer (r.a.) da şöyle anlatmıştır: "Öyle zamanlar yaşadık ki, altın ve gümüşü hiç bir zaman mü'min kardeşimize tercih etmedik. Bunu düşünmedik de. Şimdi de öyle bir zamandayız ki, altın ve gümüş mü'min kardeşten daha üstün gelmeye başladı."

Yapılan iyiliklere teşekkür etmek, insanlığın gereğidir. Eğer imkanı varsa mutlaka karşılığını vermek, daha güzeliyle mukabelede bulunmak en güzelidir. "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez." (5)
Yapılan iyiliklere insanlar aracıdır. Aslında iyilik kimin tarafından olursa olsun, asıl sahibi Allah'tır. Aracısına teşekkür etmemeyi, nankörlükte bulunmayı adet edinen kimse, asıl sahibine (Allah'a) da teşekkürü ihmal eder, gafil olur.

Ensar, Muhacirlere çok büyük iyilikler yaptılar. "Enes (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Muhacirler: "Ya Rasulallah! Ensar sevabın hepsini aldı götürdü, (Bizim halimiz ne olacak?) dediler. Rasulullah: "Hayır, siz onlara dua ettiğiniz ve onları hayırla andığınız müddetçe (siz de onlarla sevapta) ortaksınız." buyurdu. (6)

Anlaşılıyor ki, yapılan iyiliğe sessiz kalmak, ilgisiz kalmak, hissiz davranmak insana yakışan bir tavır değildir.
Verilen ikrama, yapılan iyiliğe yine iyilikle karşılık vermeyi ifade eden şu hadis-i şerif bize ışık tutmaktadır:
"Kime bir ihsan ve ikramda bulunulursa, o kişi karşılığını verecek bir şey bulabilirse , yapılan iyiliğe karşılık versin. Şayet verecek bir şey bulamazsa ona övgüde bulunsun (teşekkür etsin). Kim iyilikte bulunana övgüde bulunursa, ona teşekkür etmiş olur. Kim de o nimeti gizlerse (iyiliği görmezden gelirse, teşekkür etmezse) nankörlük etmiş olur." (7)

Fenalıklara iyilikle mukabele ise en güzeldir. Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: "Sen, kötülüğü en güzel turumla sav." (Mü'minun, 23/96) "İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel davranışla önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, candan bir dost gibi olur." (Fussilet 41/34) Eğer hasmını mağlup etmek istersen, fenalığa karşı iyilikle mukabele et. Çünkü, eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet (düşmanlık) artar. Görünüşte mağlup bile olsa, kalben kin bağlar, düşmanlığı devam eder. Eğer iyilikle mukabele etsen; pişmanlık duyar, sana dost olur. İyi insana ikramda bulunursan onu kazanırsın, ikram ettiğin kişi adi de olsa iyiliğin sana döner.

Kötülüklere iyilikle mukabele edilmelidir ki, kötülüklerin yayılması önlensin ve iyilikler hakim olsun. Kötülüklere iyilikle karşılık vermek, çok yüksek bir ruhun ve mert bir şahsiyetin şanındandır.
Rasulullah Efendimiz, Ukbe bin Amir'e yaptığı tavsiyelerinde şöyle buyurur:
"Seninle ilgisini kesenden sen ilgini kesme. Sana vermeyene sen ver. Sana kötülük edeni bağışla." (8) Bu, düşmanı bile yola getirmenin yoludur. Bilhassa akraba gibi çok önemli olan ve pek çok hakları bulunan insanlara karşı bu hususlarda daha çok dikkatli olunmalı, sadece iyiliklerine iyilikle mukabelede bulunmakla kalınmamalı, akrabalar yüz çevirseler bile yine arayıp sorulmalı ve durumlarıyla alakadar olunmalıdır. İşte o zaman sılai rahim tam ve kamil manasıyla yapılmış olur.

Hadisin mesajı ve alınacak dersler:
1- Akrabanın gelip-gitmesine, iyiliğine aynen karşılık vermek kâfi değildir. Akrabaya fazlasıyla iyilikte bulunulmalı, gördüğü iyiliğe daha güzeliyle karşılık verilmelidir. Lokman Hekim, "Kötülük, kötülükle hiç önlenir mi?" diye sorup, "Ateşin ateşle değil, suyla söndürüldüğü gibi, kötülükler de iyiliklerle önlenmelidir." tavsiyesini yapar.
2- İyilik yapanlara, fazlasıyla veya aynıyla mukabelede bulunulamamışsa en azından teşekkür etmeli, duada bulunmalı ve onların yaptıklarını hayırla yad etmeli, anmalı, vefa göstermeli, kadirşinaslıkta bulunmalıdır.
3- Bütün yapılan işlerde Allah'ın rızası esas alınmalıdır.
4- Her ne şekilde olursa olsun akrabalık bağlarını korumalı, pamuk ipliği kadar bile olsa irtibat koparılmamalı, gelmiyorlarsa gitmeli, arayıp sormalıdır.
"Ubade bin Samit'ten rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Size Allah'ın kendisiyle üstünlük ve dereceyi artırdığı şeyleri bildireyim mi?" Ashab: "Evet Ya Rasulallah!" dediler.
"Size cahilce davranana yumuşak davranır, kötülük edeni bağışlar, yardımını esirgeyene yardım eder ve sizinle ilişkisini koparan kişiyle ilişki kurarsınız." (9) Hz.AIi der ki: "Alçakça söylenen bir söze karşılık vereyim, deme. Çünkü o sözün sahibinde onun gibi daha nice adi sözler vardır. Cevabınıza yine onlarla karşılık verir."
Şeyh Sadi'nin dediği gibi: "Mert isen kötülük yapana iyilik yap."

DİPNOTLAR:
1. Buhari, Edeb, 15; Ebu Davud, Zekat, 45; Tirmizi, Birr, 10; Ahmed, Müsned, 2/163,190,193.
2. Ahmed, Müsned, 3/438.
3. Münavi, Feyzul-Kadir, 3/505.
4. Münavi, a.g.e., 4/306.
5. Ebu Davud, Edeb, 12; Tirmizi, Birr, 35.
6. Ebu Davud, Edeb, 11.
7. Ebu Davud, Edeb, 12.
8. Ahmed, a.g.e., 4/148, 158.
9. Münziri, et-Terğib ve't-Terhib, 3/342.


Hakk İçin Yaşamak

Halil ATALAY
Sayı: 185 / Mayıs 1998

Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, ' Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hak için zillete katlanmak, batılla izzetli görünmekten şerefe daha yakındır." (1)
Hak için yaşamak, hak yolunda olmak kadar değerli yüce ve şerefli bir şey yoktur. Hakkı yaşamak, hak için yaşamak, hakkı yaşatmak elbette bazen "ateşten gömlek giymek" gibi zor olabilir. Zaman olur bu yolda sıkıntıya düşülür, horlanılabilir, aşağılanılabilir, bir kısım nimet ve imkanlardan mahrum bırakılabilir, bunları göze almak lazımdır. Kendisini hak yola adamış, bütün varlığıyla hakka yönelmiş, hakkı tanıyan kişi, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda edemez. Zira, "Hakkın hatırı yücedir. Hiçbir hatıra feda edilemez!" İnsanların reva gördükleri muamele, hak ehlini asla haktan alıkoymamalıdır. İcabında insan ezilse, sürülse, sürünse bile haktan fedakarlık yapmamalı, hak yoldan asla taviz vermemelidir. Hadis-i Şerifte bu husus üzerinde durulmakta ve asla batıla tenezzül edilmemesi gerektiği vurgulanmaktadır.

Batılla ayakta kalmaya çalışmak, batılda izzet aramak kağıttan kule kurmaya, kar üstüne bina yapmaya benzer. Böylesine batıl destekli, batıl himayeli saltanatlar, aslında izzet değil, zilletin ta kendisidir. Rüzgarla yükselenlere aldanmamalıdır, zira rüzgar kesilince yere düşerler. Öyleyse batılla izzetli görünmektense, haklı olup da sıkıntılara katlanmak daha şereflidir. Bu hadisin Deylemi tarafından rivayet edilen tam metni şöyledir:

"Hak için zillete katlanmak, batılla izzetli görünmekten şerefe daha yakındır. Kim batıla dayanarak izzet kazanmak isterse, Allah haksızlık yapmaksızın onu zilletle (cezalandırır.)" (2)

Bu Hadis-i Şerif, hakta sebat etmenin ne derece önemli ve lüzumlu olduğunu belirtmektedir. Bir başka Hadis-i Şerifte bu husus şöyle beyan edilmektedir:

"İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecektir ki, aralarında dini üzerine sabreden, avucunda ateş tutan gibidir." (3)

Her zaman ortalık gül-gülistan olmaz, her mevsim bahar ve yaz değildir, sonbahar ve kışı da vardır. İnsan da her vakit inancını istediği gibi yaşayamayabilir, şartlar değişebilir, sıkıntı, bela, musibet ve fitneler artabilir. İşte böyle bir dönemde de inancından, davasından, hak'tan taviz vermemelidir. Hatta bu iş, avucunda ateş taşımak kadar zorlaşsa bile asla hak terk edilmemelidir. Şairin dediği gibi:
   "Rahat ister nefis, mihnettir ibadet sert eser,
   Terk-i rahat rağbeti mihnet kılan mümtaz olur."

Yaşanılan ve meydana gelen şeylerin bir imtihan sebebi ve sebatkarlarla sebatsızların, azimlilerle azimsizlerin, sabırlılarla sabırsızların, samimilerle samimiyetsizlerin, haktan yana olanlarla batıldan yana olanların belli olması için olduğu unutulmamalıdır. Rasul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurur:

"İnsanların içinde sıkıntının en şiddetlisine maruz kalanlar peygamberlerdir. Sonra da derecelerine göre diğer insanlar gelir. Kişi dinine bağlılığına göre belaya uğrar, musibete maruz kalır. Dinine bağlılığı kuvvetli ise, musibeti de şiddetli olur. Dinine bağlılığı zayıfsa musibeti de az olur. Musibet, günahsız olarak yer yüzünde dolaşacak bir hale gelinceye kadar mü'min kulun yakasını bırakmaz." (4)

Müslümanların dinlerini rahat yaşayabilecekleri zemini, çevreyi ve şartlan oluşturabilmek için çalışmaları şarttır. Zorlamalar, dökülmeler asla yıldırmamalıdır.

BATILDA İZZET ARAYANLAR KİMLERDİR?
Bazı insanlar fırsatları kollayıp külfetsiz ve zahmetsiz nimet elde etme hususunda pek mahirdirler. Bir davanın çilesini çekmeden, yükünü omuzlamadan nimetlerinden yararlanmak isterler. Hak ve batılın mücadelesinde çekimser ve tarafsız davranarak, kendilerini emniyete almaya çalışırlar. Sonuçta hangi taraf galip gelirse, birden bire o tarafa meylederler.

Kalplerinde hastalık bulunanların "Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz." diyerek onların (yahudi, hıristiyan ve müşriklerin) arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih, yahut katından bir emir getirecek de onlar içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır.." (5/Maide, 52)

"Sizi gözetleyip duran (münafıklar); eğer size Allah'tan bir zafer (nasip) olursa, "Sizinle beraber değil miydik?" derler. Kafirlerin (zaferden) bir nasipleri olursa (bu sefer de onlara), "Sizi yenip (öldürebileceğimiz halde) mü'minlerden korumadık mı?" derler..." (4/Nisa, 141). "İçinizden bazıları vardır ki pek yavaş davranırlar. Eğer size bir felaket erişirse: "Allah bana lütfetti de onlarla (mü'minler) le beraber bulunmadım." der.

Eğer Allah'tan size bir lütuf erişirse -sanki sizinle onun arasında bir dostluk yokmuş gibi- "Keşke onlarla beraber olsaydım da ben de büyük bir nimet ve ganimete ereydim" der." (4/Nisa, 72-73) Hakla batılın mücadelesinde tarafsız kalmak, batıla taraf olmak demektir. Çünkü her halükarda düşmana karşı olmayanlar ve bütün imkanlarıyla bu yangını önlemeye çalışmayanlar onunla beraberdirler. Tarafsız, çekimser tavırsız ve kişiliksiz davrananlar, hak ehlinden yana olmayanlar, hak ehlini zayıf düşürmüş olurlar. Bu ise batıl ehlinin işini kolaylaştırır.

"Kişiliksiz ve şahsiyetsiz olmayın. 'Eğer başkaları iyilik ederse, iyi olurlarsa biz de iyi oluruz, iyilik ederiz. Başkaları kötülük yaparsa biz de yaparız.' deyip kötülükte başkalarına uymayınız; dayanıklı ve kararlı olunuz. Başkaları size iyilik yapınca siz de onlara iyilik yapın. Kötülük yaparlarsa, siz kötülük ve haksızlık yapmayınız." (5)

Batılı hak, hakkı batıl göstermeye çalışmak sapıklık sebebidir. "Hiçbir millet hidayete erdikten sonra, batılı hak ve hakkı batıl göstermek suretiyle mücadele ve çekişmelerde bulunmadıkça dalalete gitmemiştir. (Sapmış olanlar hep batıl yolunda cidal ve çekiştirme yüzünden dalalete gittiler)." (6) Batıldan yola çıkarak hakkı elde etmek mümkün değildir. Herkesin ne olduğunun, kimden yana olduğunun bilinmesi ve safların netleşmesi gerekir.

"İzzet Allah'ın, Peygamberlerin ve mü'minlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler." (63/ Münafikun, 8)

Ayet-i Kerime, izzetin nerede aranması gerektiğini açıkça göstermektedir. Batılla izzetli görünmeye çalışanları Allah zelil eder, zillete düşürür. Gelip geçici şeylere kanma- malıdır. Hak ve hakikatin peşinde olmak zordur. "Hak ve hakikatin peşinde olmak, garip ve yalnız kalmak demektir." (7) Zillet içinde kalmak- tansa, gariplerden olmak daha güzeldir, izzetlidir, şereflidir.

Hadisin mesajı:
1.) Hak ehli olmak için, haktan yana olmak gerekir. İzzet haktadır. Yalnız şu da çok önemlidir. Hakk'ın korunması, yaşanılabilmesi ve yaşatılabilmesi için güçlü de olmak gerekmektedir. Hakkı ikame edecek gücü de elde etmek şarttır. 2.) Batılda zillet ve şerefsizlik vardır. Batılda izzet aramak, hakkı görmezlikten gelmek ve hakka güvenmemek demektir.
3.) Hakta sebat devam ve kararlılık esastır. Hakkın hatırı yücedir, hiçbir hatıra feda edilemez.
4.) Menfaatleri, endişeleri ve korkaklıkları yüzünden tarafsız görünenler veya zaman zaman batıllara taviz verenler, münafıklara benzemektedirler.
5.) Batılı hak. hakkı batıl göstermek için çalışmak sapıklık sebebidir. Sadece hakkı bilmek yetmez, her hususta hakka uyulmalıdır.

KAYNAKLAR:
1- Deylemi, Mûsnedül-Fîrdevs, Münavi Fevzul-Kadir,3/281 (3400)
2- Münavi. age, 3/281.
3- Tiımizi, Fiten, 61 (2361)
4- Tirmizi. Zühd, 57; İbnü Mace, Fiten23; Darimi, Rikak, 67;
5- Tirmizi, Birr, 62 (2075) mi, Rikak, 67 r Ali Nasıf, Taç, 5/49; Tirmizi, Mişkatül-Mesabih. 3/1418; Mûnziri, Et-Terib vet-Terhib, 3/341.
6- İtbn-i Mace, Mukaddime, 7 (48)
7- Münavi, age, 4/269 (5270)


İzzetle Yaşamak için

Halil ATALAY
Sayı: 196 / Nisan 1999

Hz. Ali (r.a) 'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

3 şey gerçektir (haktır), şüphe götürmez:
1- Allah, İslam'dan nasibini alıp yararlı işler yapanı, İslam'dan nasibini almayan (onu yaşamayan) ganiler gibi kılmaz.
2- Allah, kendisine itaat ederek yaklaşan kulunu başkasına kul etmez.
3- Kişi kimleri severse, mutlaka ahirette onlarla haşrolunur." (1)

Allah. İslam'dan nasibi olanla olmayanı bir tutmaz. Kulluk görevlerini yerine getirenle gafletle ömrünü geçireni bir tutmaz. Pislik üretenlerle pisliği kurutanlar, imanla aydınlanmış beyinleri yok ederek karanlıklarını artıranlarla her gönüle iman ışığı saçanlar bir olmaz. Bunların ahiretteki karşılıkları bir değildir. Pislik üretenleri cehennem kapacak, gönlünü imanla aydınlatanlar da firdevs cennetlerine konuk edilecekler. "Kötülükleri yapıp duranlar, kendilerini ameli salih işleyenlerle bir kılacağımızı mı zannediyorlar? Yaşanılan ve ölümlerinin denk olacağını mı zannediyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar.

"Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez." (Casiye, 21-22)

Kötülük işleyenler, ölümlerinde ve sağlıklarında, kendilerini inanıp iyi amel işleyen mü'minlerle eşit tutacağını mı sandılar? Asla hiçbir açıdan onlar mü'minlerle bir olamazlar. Çünkü mü'minler imanın ve itaatin izzetindedirler. Sağlıklarında imanın ve itaatin şerefini taşırlar, ölümlerinde ise Yüce Allah'ın rahmetinde ve hoşnutluğundadırlar. Kötülük işleyenler ise. hayatlarında inkarın ve isyanın zilleti içindedirler, ölümlerinde ise. Allah'ın laneti ve azabı içindedirler.

Rivayet olunduğuna göre Fudayl (r.a.) bu ayeti kerimeye gelince ayeti tekrar etmeye başlar, ağlar ve der ki: "Ey Fudayl! Keşke sen. bu iki zümreden hangisi arasındasın. bir bilebilseydin. Çalışmayan kimseler amel edenlerin sevabını ummazlar. Korkaklar da kahramanların makamına tamah etmezler. Cahil, alimin sevabını, uyuyan da geceleri ibadetle geçirenin sevabını ummaz. İnsanın çalıştığı oranda ecri ve sevabı artar, eksikliği oranında değeri düşer."

Ebu Bekir el-Verrak da şöyle der: "Dört şeyi talep ettik ve bunları dört şeyin içinde bulduk: Yüce Allah'ın hoşnutluğunu O'na itaatte, geçimdeki genişliği kuşluk namazında, dinde selameti dilimizi muhafazada, kalbin nurunu gece namazında bulduk. Şu halde vakit elden çıkıp gitmeden bunları yakalamaya bak. Çünkü zaman kesici bir kılıç gibidir." (2)

"Yoksa biz, iman edip de iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya Allah'tan korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız?"   (Sa'd - 28)

"Erkek veya kadın, kim mü'min olarak iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve onların mükafatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz."
(Nahl. 97)

Ayette geçen "güzel bir hayat ile yaşatırız" dan maksat mutlu bir hayat yaşatırız, demektir. Eğer müslümanlar dünyada zillet içinde iseler, bu da imanlarının amele dönüşmemesinden kaynaklanan bir durumdur.

HZ ÖMER (ra) 'in İKAZI:
Sad bin Ebi Vakkas (r.a.) ve beraberindeki İs-lam ordusuna Hz. Ömer (r.a.) şu mektubu yazmıştır: "Ben. sana ve beraberindeki askerlere her durumda Allah'tan sakınmanızı emrediyorum. Çünkü Allah'tan sakınma (takva) düşmanlara karşı durmadan daha üstün ve harpte yapılan hileden daha kuvvetlidir. Sana ve beraberindekilere. günahlarınıza karşı, düşmanlarınıza karşı olduğunuzdan daha dikkatli olmanızı emrediyorum. Çünkü ordunun günahları, beni, düşmanlarından daha çok korkutuyor. Müslümanlar, ancak düşmanlarının Allah'a karşı isyanları sebebiyle yardım olunuyorlar. Eğer bu olmasa bizim onlara karşı hiçbir kuvvetimiz yoktur. Çünkü bizim sayımız, onların sayısı kadar değil, bizim hazırlıklarımız da onların hazırlığı gibi değildir. Eğer günahta onlarla eşit olursak, kuvvette onların bize üstünlüğü olur. Biz onlara karşı ancak faziletimiz sebebiyle yardım olunuyoruz; gücümüz sayesinde galip gelmiyoruz.

Biliniz ki, üzerinizde Allah'ın ne yaptığınızı bilen koruyucuları vardır. Onlardan utanın. Allah yolunda bulunduğunuz halde, Allah'a karşı günahlar işlemeyin. "Düşmanlarımız bizden daha beterdir. Bu yüzden bize üstün gelemezler." demeyin. Nice kavimler vardır ki. kendilerinden daha kötülerin tasallutuna uğramışlardır. Mesela israiloğulları. Allah'ın hoşlanmadığı işler yapınca. Allah (c.c.).mecusi kafirleri onlara musallat etti ve onlar da yurtlarının her yerini talan ettiler. Böylece vadedilmiş olan oldu..." (3)
Müslümanlar, Allah'la imbatlarının sağlamlığı ölçüsünde güçlü kuvvetli ve başarılı olurlar. Hz. Ömer (r.a.)'in tavsiyesi de gösteriyor ki insanın izzeti kaybetmesinin sebebi, İslam'la irtibatının zayıflamasıdır.

Hadisin ikinci maddesinde bu gerçek perçinleniyor:

"Allah, kendisine itaat ederek yaklaşan kulunu başkasına kul etmez."

Başkalarına kul köle olmaktan kurtulmanın ve izzete kavuşmanın yolu: İslam'la barışmaktır. Sadece izzete sahip olmak yeterli değildir, izzetin korunabilmesi için kuvvetli olmak da şarttır. "Güzel bir hayata kavuşmanın" yolu da budur.
Dünyada kimleri seviyorsak, ahi -rette de onlarla beraber oluruz, öyleyse herkes kiminle beraber olmak istiyorsa onları sevmeli ve desteklemelidir! Hadisin Mesajı:
1- Sözde müslümanlarla özde müslümanlar bir değildir.
2- İslam'dan nasibimizi alabilmemiz için onu yaşamamız ve sımsıkı sarılmamız gerekir.
3- Zilletin sebebi, amelsizliktir: izzetin kaynağı, imanla beraber salih amellerdir.
4- Günahlar, başarının ve yükselmenin önündeki en büyük engellerdir.
5- izzetin kazanılması kadar korunması da mühimdir. Bunun için hem haklı hem de güçlü olmamız gerekir.
6- Allah, kendisine itaat ederek yaklaşan kulunu başkasına kul etmez.
7- Kişi sevdiğiyle beraberdir ve onlarla haşrolunacaktır.

KAYNAKLAR:
1- Taberi. Mucemu's Sağır. 2/40(600) Munziri. Et-Terğib ve't-Terhib. 4/27. Heysemi. Mecmauz-Zevaid. 10/280
2- Bursevi. Ruhu l-Beyin Tefin. 8/39-41.
3- Seyyid Sabık. Fıkhu's Sünne. 3/344-343

...:: RİBAT DERGİSİ ::...

  ANASAYFA
b a
 • Abdullah BÜYÜK
 • Ali ESEN
 • Ali AKPINAR
 • Halil ATALAY
 • İlyas KAPLAN
 • Mithad ÖCCÜ
 • Mustafa ÇELİK
 • Ramazan TAHA
 • Ribat Yazıları
 • Selman YİĞİT
 • Veyis ERSÖZ
 • ANASAYFA
MURABIT