EMANET ve EHLİYET - İSLÂM İLMİHÂLİ

TEKLİFE MUHÂTAP OLMAK - MÜKELLEFİN FİİLLERİ

TEKLİFE MUHÂTAP OLMAK

261- Akıl ve baliğ olup; İslâm'ın emir ve yasakları karşısında sorumlu olan erkek ve kadınlara "Mükellef" denir. Akıl, bedeli tarif ediyemeyecek bir nîmettir.

262- Önce "Akıl nedir?" sualine cevap verelim. Arapça'da "Hayvanı bağlamak ve tutmak" gibi manalara gelir.(14) İnsanı zararlı amellerden alıkoymak ve imsak manâsına gelen akıl, ıstılahî olarak: "Bilmek, şuurlu olmak ve anlamak" gibi manalar ifâde eder.(15) İslam ûlemâsı aklı: "Kalpte bulunan, hak ve bâtılı birbirinden ayırt etmede vâsıta olan nurdur" şeklinde tarif etmiştir. İnsanın teklife muhatap olması, akli melekelerinin sıhhati ile yakından alakalıdır.(16) Kur'ân-ı Kerîm'de: "Ey iman edenler!.. İçki, kumar, (tapmaya mahsus) dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki, muradınıza eresiniz"(17) hükmü beyan buyurulmuştur. İmam-ı Gazali: "Hadd-i Şürb (içki cezası) insanların akli melekelerini muhafaza içindir. İlâhi teklife muhatab olan akıl ancak bununla muhafaza edilebilir"(18) diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir. Kumarın, tapmaya mahsus dikili taşların (Brahman'ın heykeli, ideolojilerin kurucularına ait heykeller vs.) ve fal oklarının da, insanın aklî melekelerine zarar verdiği bilinmektedir. Zirâ bunlarla şeytan kalbe vesvese verir. Ayet-i kerime'de bunların tamamı, şeytana has ameller olarak beyan buyurulmuştur. Akıl kalbte bulunan bir nur olduğuna göre, şeytan bu vasıtalarla akılı perdelemeye gayret edecektir. Dolayısıyle İslâm toplumunda zarurî maslahatların başında akıl emniyeti gelir. Aklı olmayanlar (deliler) teklife muhatab değildirler.

263- Baliğ; çocukluk devresinden çıkıp erkeklik veya kadınlık çağına eren kimsedir. Erkek çocuğun baliğ olması; ihtilâm olmakla veya meninin inzal olması ile veya kadını hamile etmesiyle bilinir.(19) İmameyn'in kavline göre; her ikisinde de (hem erkek çocukta, hem kız çocukta) bülûğa ermenin haddi, on beş yaşını tamamlamasıdır. Bu aynı zamanda İmam-ı Azam (rh.a)'dan gelen bir rivayettir. Galib olan adetten dolayı fetva bununla verilir.(20) İslâm toplumunda bülûğ'a ermiş her mü'min; "Ulû'l-emr'e" bey'at ederek, siyasî haklarına kavuşur. Dünya ve âhiret saadetini elde etmek için, İslâm'ın hükümlerine göre yaşamaya gayret eder. Resûl-i Ekrem (sav)'in bülûğa ermiş her müslümandan bey'at aldığı muteber kaynaklarda zikredilmiştir.(21)

MÜKELLEF OLAN KİMSENİN FİİLLERİ

264- Allahû Teâla (cc)'nın imtihan için beyan buyurduğu emir ve nehiylerin tamamına "Teklif" adı verilir. Malûm olduğu üzere insanın lehindeki ve aleyhindeki haklarına sahip olabilmesine de "Ehliyet" denilmiştir.(22) Allahû Teâla (cc)'ın tekliflerine muhatab olabilmek için ehliyet şarttır. Her mükellefin yapmak veya yapmamak hususunda sorumlu tutulduğu İslâmi fiillere "Ef'âl-i Mükellefin" (Mükellef olan kimselerin fiilleri) denir. Bunlar başlıca sekiz çeşit olarak tesbit edilmiştir:

1. Farz,
2. Haram,
3. Vâcip,
4. Sünnet,
5. Müstehab,
6. Mübah,
7. Mekruh,
8. Müfsid.

265- FARZ: Lugat manası "Takdir etmek ve kat'i olarak kesmek" demektir.(23) İslâmi ıstılâhta kat'i nasslarla sâbit olan hükümdür. İbn-i Abidin: "Farzın hükmü; onu şüphe götürmeyecek şekilde inkâr edenin kâfir olmasıdır. İstihfaf ve istihzâ da inkâr hükmündedir"(24) buyurmaktadır. Allahû Teâla (cc)'nın her mükellefin nefsine teklif ettiği emirlerine "Farz-ı Ayn" adı verilir: Beş vakit namaz, oruç ve bunun gibi!.. Teklife Muhatab olan kimselerden bir kısmının eda etmesiyle diğerlerinden düşen kat'i emirlere de "Farz-ı Kifâye" denilmiştir. Cenaze namazı kılmak, tıp ilmini öğrenmek, emr-i bi'l ma'ruf ve Nehy-i Ani'l Münker ve bunun gibi!..

266- HARAM: Delâleti ve subutu kat'î nasslarla işlenilmesi yasaklanan fiilere "Haram" denir. Hanefi fûkahası: "Haramın sabit olması için kat'î ve şüphesiz bir delil şarttır" hükmünde müttefiktir. Kur'ân-ı Kerîm'de: "Dillerinizin yalan yere vasıflandırageldiği şeyler için: "Şu helâldır, bu haramdır" demeyin. Çünkü (bu sûretle) Allah'a karşı yalan düzmüş olursunuz. Allah'a yalan düzenler ise, şüphe yoktur ki asla felâh bulmazlar"(25) hükmü beyan buyurulmuştur. Hanefî fûkahası'nın kat'î delili şart koşması bu ayet-i kerime'ye dayanır. Haram; "Liaynihi" ve "Liğayrihi" olmak üzere ikiye ayrılır. Can, mal, akıl, din ve nesil emniyetini tahrip eden hususlar "Liaynihî haram" sınıfına girer. Adam öldürmek, hırsızlık ve eşkiyalık, şarab, domuz eti ve zina gibi!.. Liğayrihî haram ise; bizzat haram değildir. Ancak harama vesile olmaktadır. Meselâ: bakmak haram değildir. Ancak bir kadının avret mahaline bakmak harama (zina'ya) vesile olacağı için haramdır. Yine elma yemek haram değildir. Ancak bir başkasına ait olan bahçeden çalmak suretiyle yemek haramdır. Bir kimse helâl'in haram olduğuna veya haram'ın helâl olduğuna inanırsa kâfir olur.(26) Ancak burada "Haram li aynihî" esastır. Meselâ: Bir kimse şarabı besmele çekerek içer veya sonunda "Elhamdülillâh" derse, bu helâl kabul etmiş olur. Bu ise küfürdür.(27)

267- VÂCİB: Subûtu kat'î ve delâleti zannî nasslarla beyan buyurulan tekliflere vacib denir. Meselâ her namazda Fatiha sûresi'nin okunacağı Resûl-i Ekrem (sav)'den kat'i olarak rivayet edilmiştir. Dolayısıyle sübûtu kat'idir. Ancak "Kur'an-ı Kerim'den kolayınıza geleni okuyunuz" emr-i ilâhisi, hem fatiha sûresi'ni, hem de diğer sûreleri içine aldığı için zannîdir. Vâcib bazen farz manasına da kullanılır.(28) "Namaz İslâmi bir vecîbedir" cümlesinde, vecîbe farz manasınadır. Resûl-i Ekrem (sav): "Kim ki kurban kesmeye malî kudreti yerinde olur da kesmezse, o kimse namazgâhımıza sakın yaklaşmasın"(29) emrini vermiştir. Buradaki tehdit, kurban kesmenin vacib olduğuna delâlet eder. Dolayısıyle kurban kesmek vacibtir.(30) Yatsı namazından sonra edâ edilen "Vitir" namazı için de durum aynıdır. Farz ile vacib arasındaki en önemli fark; farzın inkârının küfür oluşu, vacib'in inkârının ise küfür olmayışıdır. Ancak vacibi inkâr eden; bid'at ve dalâlet ehlidir.

268- SÜNNET: Resûl-i Ekrem (sav)'den sadır olan, söz, fiil ve takrire sünnet denir.(31) Allahû Teâla (cc) muhkem ayetleriyle Resûl-i Ekrem (sav)'e itaat etmemizi farz kılmıştır. Resûl-i Ekrem (sav)'in kavlî ve fiillî olarak sabit olan; ancak farz veya vacib olmayan hükümler "Sünnet" ıstılâhı ile izah olunur. Sünnet: biri "Sünnet-i Hüdâ", diğeri "Sünnet-i Zevaid" olmak üzere iki kısımdır.(32) Sünnet-i hüda'nın terki isâet ve kerahet icap eder: Cemaat, ezan, ikamet ve emsali bunlardandır. Sünnet-i Zevaid'in terki ise; isâet ve kerahet icab etmez. Resûl-i Ekrem (sav)'in giyiminde, oturmasında, kalkmasında takip buyurduğu hatt-ı hareket gibi!.. Sünnet-i Hüdâ'ya aynı zamanda "Sünnet-i Müekkede" (Te'kid edilmiş, kuvvetli) adı da verilir. Sabah, akşam ve öğle vakitlerinde edâ edilen sünnet namazlar gibi!.. Sünnet-i Zevaid'e, aynı zamanda "Sünnet-i gayr-i müekkede" (Te'kid edilmemiş sünnet) denilir. Resûl-i Ekrem (sav)'in devamlı olarak değil de, bazen işlediği ibadetler bu sınıfa dahildir. Yatsı ve ikindi namazından önce kılınan sünnet namazlar gibi!..

269- MÜSTEHAB: Umumi veya husûsi olarak güzel bir delili bulunup, Resûl-i Ekrem (sav)'in tavsiye ettiği amellerdir. Bunların da yapılması istendiğinden ve sevab umulduğundan bunlara "Mendub, nafile, tatavvu ve edeb" de denir.

270- MÜBAH: Allahû Teâla (cc)'nın yapıp-yapmamak hususunda insanları serbest bıraktığı hususların tamamına "mübah" olan fiiller denir. Kur'an-ı Kerim'de: "Yeryüzünde neler varsa onların hepsini sizin için yarattı"(33) hükmü beyan buyurulmuştur. İslâm ûleması "İhtiyaçlarınızı karşılayan şeylere mal denir"(34) tarifini esas almıştır. Dolayısıyla "Haram ihtiyaç hükmünde değildir." İmam Abdülaziz Buhari: "Haramlığına dair husûsi bir delil (Nass) bulunmayan her eşyada ibâha (Mübahlık) esastır" kaidesinin ehl-i sünnet alimleri tarafından benimsendiğini beyan eder.(35) Esasen mübah'ın sınırı oldukça geniştir.

271- MÜFSİD: Esasen meşru olduğu halde, gayr-i meşru bir şeye bağlantısı sebebiyle meşruiyet hududundan çıkan fiillere "müfsid" denir. Bu fiiller aslen caiz olduğu halde, vasfen caiz olmaz.(36) Sıhhatini kaybeden ve bozulan ibadete "Fasid" denir. Bir ibadetin edasının şartları bulunmaksızın yerine getirilmesi "Batıl" olur. Abdestsiz kılınan namaz batıldır!.. Abdest alarak namaz kılarken; kahkaha ile gülen veya konuşan kimsenin namazı "Fasid" olmuştur. Halbuki namaz aslen meşrudur. Kahkaha ile gülme veya konuşmaya bitişince, bu vasıf yüzünden fasid olur. Meselâ: Nikâh meşrudur. Ancak bir kimse nikâh kıyarken, şarabı mehir olarak vermeye kalkarsa "Fasid" olur.

272- MEKRUH: Delâlet-i ve subutu zanni olan nass'larla meydana gelen hükümlerden birisi de mekruhtur. İşlenmesi hakkında kat'i bir nehiy bulunmayan ancak terkedilmesi sevimli olan fiillere "Mekruh" denir. Meselâ: Bir vacibin veya sünnetin terkini içine alan fiiller mekruhtur. Vacib'in terki; "Kerahat-ı Tahrimiyye", sünnetin terki ise "Kerahat-ı Tenzihiyye" ile mekruhtur. Molla Hüsrev: "Kerahat-ı Tahrimiyye ile mekruh olan şey, İmam-ı Muhammed'e göre haramdır. Kesin nass bulunmadığı için haram lafzı kullanılmamıştır. İmam-ı Muhammed (rha) kitaplarında "Kerahati" kullandığı zaman, bununla haramı kasdetmektedir. İmam-ı Azam (rha) ile İmam-ı Yusuf (rha)'a göre; kerahat-ı tahrimiyye harama yakındır. Ancak haram değildir. Kerahat-ı Tahrimiyye ile mekruh olan şeyin harama nisbeti, vacibin farza nisbeti gibidir? Kerahat-ı tenzihiyye ile mekruh olan ise, helâle daha yakındır"(37) hükmünü zikretmektedir. Mü'minler; nasıl vacib olan ibadeti eda hususunda titizlik gösteriyorlarsa, "Tahrimen mekruh" olan hususlarda da titiz olmak durumundadırlar. Zira Vacib ne ile sabitse, tahrimen mekruh'ta onunla sabittir. Delil noktasında kuvvetleri aynıdır.

  ANASAYFA
b a
MEVZULAR
 • Takdim ve Önsöz
 • Genel Bilgiler
 • Tevhid ve Sıfat İlmi
 • Temizlik Bahsi
 • Namaz Bahsi
 • Cihad Bahsi
 • Oruç Bahsi
 • Zekât Bahsi
 • Hac ve Kurban Bahsi
 • Nikah Bahsi
 • Had ve Hudud Bahsi
 • Rızık-Kazanç Bahsi
 • Adâbı Muaşeret Bahsi
 • Adâlet Bahsi
 • Miras Hukuku Bahsi
 • Çeşitli Meseleler
 • Mevzuların Tam Listesi
 
 • ANASAYFA
MURABIT